ABD Yüksek Mahkemesi, 6 Ocak Kongre baskınındaki rolü ve 2020 başkanlık seçimlerine müdahale iddiaları için Donald Trump’ın bazı konularda dokunulmazlığı olduğuna hükmetti. Demokrasinin ilerlediği yoldaki bariyerler yerle bir oldu. Yüksek Mahkeme’nin ABD başkanının dokunulmazlığına ilişkin verdiği karar, “anayasal yetki” dâhilinde hareket ettiği sürece cumhurbaşkanına suç işleme konusunda tam yetki veriyor. Gangster kapitalizmine hoş geldiniz!
Hüküm giymiş bir suçlu, beyaz milliyetçisi ve üstünlükçüsü, diktatör olma heveslisi Donald Trump, kasım ayında seçilirse hayalini kurduğu sınırsız güce kavuşacağından emin olabilir. Uçsuz bucaksızca suç işleyebilmesi için “resmi” yetkisini kullanmasına yönelik Yüksek Mahkeme kararı, Trump’a seçildiği takdirde yerli bir terörist olma hakkını bilfiil veriyor. Karara karşı çıkan Yargıç Sotomayor, haklı olarak, kararın doğuracağı korkunç sonuçlar hakkında yorum yapıyor ve bunu olağanüstü bir güç gaspı ve çamur atılan yasallığın göze çarpan bir örneği olarak nitelendirerek şunları yazıyor:
“(ABD Başkanı) çoğunluğun gerekçesine göre resmi yetkilerini herhangi bir şekilde kullandığında, artık cezai kovuşturmaya maruz kalmayacak. DEVGRU’ya siyasi bir rakibe suikast düzenlemesi mi emrediliyor? Dokunulmazlık. İktidarı elinde tutmak için askeri darbe mi düzenliyor? Dokunulmazlık. Af karşılığında rüşvet mi alıyor? Dokunulmazlık, dokunulmazlık, dokunulmazlık…”
Tehlikenin kapıları aralanıyor
Göreve geldiği takdirde hakikat, adalet ve özgürlük adına faaliyet gösteren veya faaliyet göstermesi beklenen kamu hizmetleri büyük ölçüde devre dışı kalacak, tıpkı en önemli demokratik hakların baltalanmaya devam edilmesi gibi. Gençler demokrasi senaryosunun dışında kalacak, afallatıcı düzeydeki eşitsizlik kitlesel yoksulluğu artıracak, ekonomi büyük bir durgunluğa sürüklenecek, sokaklarda ve yurtdışında kan gövdeyi götürecek.
Eleştirel fikirler ve düşüncenin kendisi de, bunları üretebilecek her türlü kurum da kuşatma altında olacak. Trump ve onun faşist dalkavuklarının yönetimi altında eleştirel düşünce kamusal öğretimden de yükseköğretimden de kaybolacak, toplumsal sorunlar kriminalize edilecek, muhalif basın kapatılacak, kadınlar cinsel ve üreme hakları üzerindeki kontrollerini kaybedecek, sosyal devlet eli sopalı bir devlete dönüşecek, faşizmin kara bulutu demokrasinin hâlihazırda kısılmış ışıklarını söndürecektir.
Demokrasi açısından daha da trajik olanı, Trump seçilirse, muhaliflerine suikast düzenlemek, göçmenleri öldürmek, eleştirmenleri hapse atmak ve Hitler’e “Alman toplumunun tamamen Nazileştirilmesinin temelini oluşturan yasaları çıkarma” konusunda izin veren Nazi Yetkilendirme Yasası’nın Amerikan versiyonunu yürürlüğe koymak için kullanılabileceği kriminalize edilmiş bir hukuk sistemi oluşturabilecek. Rüşvet alanlarla, kadın düşmanlarıyla ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunanlarla dolu bu yozlaşmış Yüksek Mahkeme, demokrasiyi tabuta koydu. ABD’de güç dengesini sağlaması gereken güç ve dengelerin çöküşüyle birlikte Amerika’da Faşist İtalya’yı, acımasız Pinochet yönetimindeki Şili’yi ve Nazi Almanya’sını anımsatan bir barbarlık ve devlet şiddeti tsunamisi göreceğiz. Trump’ın uygulamaya söz verdiği intikam ve şiddet retoriği göz önüne alındığında, bu tahminlerin hiçbiri varsayımsal görünmemeli.
Kapitalizmin ve başarısız demokrasinin vardığı son nokta olan faşist politika da artık tarihsel bir analiz konusu olmaktan çıkacak. İlk olarak, Proje 2025’te özetlenen bir dizi yasa aracılığıyla ortaya çıkacak. (Faşizm) ilk olarak Proje 2025’te özetlenen bir dizi yasa aracılığıyla ortaya çıkacak. Bu proje gerçekleşirken binlerce göçmen gözaltına alınacak ve kodeslere atılacak, muhalifler toplanıp hapse gönderilecek ve bir dizi hâkim, politikacı ve açık sözlü eleştirmen dâhil olmak üzere Trump’ın en nefret ettiği düşmanları için göstermelik yargılamalar başlayacak.
Mein Kampf’ın Amerikan versiyonu
İkincisi, toplumsal yaşamın her alanı militarize edilecek, bu da korku kültürüne ve devlet şiddetine yol açacak. Tüm bunların arkasında da tamamen yozlaşmış Yüksek Mahkeme çoğunluğunun meşrulaştırıcı gücü ve polis ile silahlı kuvvetlerin çeşitli unsurları dâhil olmak üzere baskıcı bir devlet aygıtı olacak. Nelerin ortaya çıkabileceğine dair bir ipucu, Trump’ın yakın zamanda yaptığı “Başkan Biden, Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Senatörler Mitch McConnell ve Chuck Schumer ve eski Başkan Yardımcısı Mike Pence ve diğer üst düzey politikacılar”ı hapse atma çağrılarında açıkça görülüyor. Trump ayrıca Liz Cheney’nin vatana ihanetten sorumlu tutulması için televizyondan yayınlanacak bir askeri mahkeme çağrısında da bulundu. Uçaklardan atılma, suikasta uğrama veya ortadan kaybolma potansiyeli taşıdıklarını iddia ettikleri düşmanlarının bir listesinin (gerekli yerlere) sunulması Trump ve Stephen Miller gibi dalkavuklar için yalnızca an meselesi olacak, ki bu taktikler Şili’de Pinochet gibi diktatörler tarafından kullanılıyor. Yüksek Mahkemenin başkanlık dokunulmazlığına ilişkin kararı düşünüldüğünde, Trump’ın dengesiz fantezileri ve intikam, şiddet ve kontrolsüz otoriterlik eğilimi artık yasal veya siyasi olarak herhangi bir kısıtlama olmadan ortaya çıkabilir. X’te her gün yayınlanan, eğlence ve realite şovu görünümüne bürünen çalışma kamplarına, gözaltı merkezlerine ve devlet terörizminin hüküm sürdüğü potansiyel bir çağa hoş geldiniz! Bu faşist vizyon, Mein Kampf’ın 900 sayfalık Amerikan versiyonu olan Project 2025’te açıkça ana hatlarıyla belirtiliyor.
Kapitalizm insanları yalnızlaştırıyor
Adaletin yavaş yavaş ölmesini, bir zulüm kültürünün ortaya çıkmasını, farklı ve öteki olarak algılananların küçümsenmesini ve toplumsal dayanışmanın anlamlı kalıntılarının tamamen silinmesini nasıl ele alacağız? Bugün Kuzey Amerika’daki derin yalnızlığın ağırlığını hissetmemek mümkün değil. Ortak değerlerin yerini yalnızca paylaşılan korkular almakla kalmadı, aynı zamanda yurttaşlık okuryazarlığının çöküşü ve bir zamanlar kamusal alanlara hâkim olan samimiyet ve şefkatin büyük ölçüde ortadan kaybolduğu bir değer sistemi ortaya çıktı. Trump çağında insanlar paraya, şiddete ve açgözlülüğe tapınmaya adanmış cesetlere, iskeletlere dönüşüyorlar. Eleştirel düşünme, bir zamanlar kendisine adanmış kurumların artık beyaz Hıristiyan milliyetçiler ve vahşi kapitalizmin milyarder savunucuları tarafından kuşatılmasıyla tehlikeli bir hale geldi.
James Baldwin’in bir zamanlar belirttiği gibi, “İnsanın düşünmek için dakikalar ayırması gerekir.” İnsanlar, cehaleti ve karşılıklı yabancılaşmayı besleyen tarihsel ve toplumsal bir hafıza kaybının tuzağına düşmüş durumda. Sosyal parçalanma, nefret ve bağnazlık satıcılarının sunduğu sahte topluluk duygusunun tuzağına düşen bireyleri giderek daha fazla içine alan bir tür deliliğe dönüştü. Kapitalizmin kalbindeki çürüme, insanları birbirlerine güvenmeye çalışan, duygusal yoksulluğa, dayanışma korkusuna, şefkat ve haysiyetini ifade etme kaygısına saplanmış cansız metalara indirgiyor. Neoliberalizmin çürümüşlüğü, inancını yitirmişlere bir şey, hatta herhangi bir şey hissetme yanılsaması sunarak üretilen düşmanlar üzerinde büyüyor. Burası benim büyüdüğüm ülke değil çünkü artık onu tanımıyorum. İyimser değilim ama yine de umut azalsa da kaybolmuyor. Umuyoruz ki kitlesel bir direniş, hayal bile edilemeyecek zorluklara rağmen varlığını sürdürebilecek. Baldwin’in “Amerika’nın boşluğunun bile üstesinden gelinebilir” iddiasına tutunuyorum.
Kaynak: Counterpunch
Çeviren: Bilge Su YILDIRIM