Alternatif olarak “savaşta harcanan erler” ve “teröristler” olarak tanımlanan, Türkiye’nin emrinde çalışan Suriyeli savaşçılar Mağrip’ten Dağlık Karabağ’a kadar ilgili olarak manşetlere oturdu. Türkiye bu vekilleri ülke dışındaki çatışmalarda işe koşarken Başkan Recep Tayyip Erdoğan yönetimi ile SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlığı adındaki esrarengiz özel askeri şirket arasındaki yakın işbirliğini incelemek önemli olacaktır.
Muhtelif ve sıklıkla provokatif haberlere rağmen, SADAT en iyi biçimde, hem Batı hem de Rus şirketlerine yerli bir Türk alternatif olarak hizmet eden, özelleşmiş askeri sanayiinin evriminin modern bir örneği olarak anlaşılabilir. SADAT’ı uygun şekilde incelemek yalnızca onun güçlü ve zayıf yanlarını değil, aynı zamanda Türkiye’nin paralı askerleri kullanmasıyla beraber ortaya çıkan daha geniş çaptaki riskleri de belirleyecektir.
SADAT Türk askeri ve güvenlik hizmetlerinin çalışmalarını tamamlayıcı bir görev üstlenerek, bunu yaparken de buna bir opaklık ve görünen o ki sınırsız bir koruma sağlayarak Ankara ile Suriyeli vekil savaşçılar arasında kolaylaştırıcı bir konumdadır. Ancak devlete ve Erdoğan’ın lehine olan bu bağımlılık şirketin otonomluğunu ve girişimciliğini kısıtlamaktadır. Dahası, SADAT’ın değişken disiplin, güvenirlik ve istikrarsızlıklara sahip Suriyeli vekil güçlerle olan yakın ilişkisi Ankara’yı bir dizi beklenmedik sonuçla karşı karşıya bırakabilir. Bu faktörlerin anlaşılması, şirketin ileriki dönemde ortaya çıkacak güvenlik durumlarındaki potansiyel rolünü değerlendirme noktasında kritiktir.
Türkler, Paralı Askerler ve Şebekeler
Bazı Türkiye gözlemcileri SADAT ve SADAT’ın çok tartışılan kurucusu Adnan Tanrıverdi hakkında yıllardır uyarıda bulunmaktadır. Bir kısmı bu şirketi İran Devrim Muhafızları Ordusu gibi devlet destekli gayri nizami ordularla karşılaştırırken, bir kısım da Türkiye’nin paralı askerleri kullanmasının Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniçerilerine kadar dayandığına inanmaktadır. 2018 yılında Erdoğan’ın vekilleri olduğu farz edilen gruplara ilişkin bir şebeke analizinde, SADAT gibi düzmece askerî grupların “resmiyette güvenlik yüklenicisi şeklinde … ve gayriresmi olarak da gizli silahlı güçler olarak işlev gördüğü” ifade edilmiştir.
Ayrıca bu yılın başlarında muhafazakâr Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü SADAT’ın “Erdoğan öncesi dönemin gayriresmi ‘derin devlet’ birimlerinin devamı olarak ele alınabileceğini” belirtmiştir.
Son zamanlarda Türkiye’nin özel güvenlik piyasasında bir yükseliş ve endüstride yerlileşmeye doğru bir eğilim bulunmakta. Ancak SADAT, yönetici koruması, ulaşım ve risk değerlendirmelerine odaklanan geleneksel Türk özel güvenlik şirketlerinden farklıdır.
Kurumun internet sitesine göre 2012 yılında kurulan firma, “Türkiye’deki uluslararası
savunma ve iç güvenlik sektöründe, uluslararası danışmanlık ve askeri eğitim hizmetleri veren ilk ve tek şirket” olmakla övünüyor. SADAT kendisini askeri girişimcilik, reklam danışmanlığı hizmetleri; geleneksel ve özel kuvvetler eğitimleri; yönetmelik ve bakım uzmanlığı veren bir kurum olarak tanıtır. Ancak, eski Executive Outcomes1 veya mevcut Wagner Group2 gibi doğrudan bir eylem veya savaş silahları kabiliyeti alenen sunmuyor gibi görünüyor. Ayrıca çoğu özel askeri şirketin ekonomik motivasyonlarla yönlendirildiği varsayılırken, SADAT Tanrıverdi’nin kendisinin aleni siyasi ve dini emelleri nedeniyle farklı bir yerde duruyor.
Söylenen o ki, Türk silahlı kuvvetlerinden emekli bir tuğgeneral olan Tanrıverdi’nin İslamcı görüşleri 1990’ların sonunda aktif askeri hizmetten çıkarılmasına yol açtı; bu görüşler yabancı egemenliği ve Müslümanlara zulüm edildiği ithamlarıyla birlikte SADAT hizmetlerini pazarlayan bir kurumsal manifestoda görülmekte. Özelleştirilen askeri sanayinin “Batı Kapitalizminin kontrolü altında” olduğunu belirten manifestoda, SADAT’ın “haçlı seferi zihniyetinin sömürgeci ülkeleri”ne alternatif olma arzusu detaylandırılıyor. Asli kadrosu, “bu gibi ülkelerin milli menfaatlerine ve İslam Dünyasının ortak menfaatlerine birinci derecede önem verecek [ve] [Türk Silahlı Kuvvetlerinin] engin tecrübesine sahip” emekli muvazzaf ve sözleşmeli subaylardı. Uzun vadede şirket, “İslam Dünyasının bir Süper güç olarak ortaya çıkmasına ve İslam Ülkeleri arasında Savunma ve Savunma Sanayii alanında bir işbirliği ortamının teşvik edilmesine katkıda bulunacaktır”.
Tanrıverdi vizyonunu Erdoğan yönetiminde gerçekleştirmeye çalıştı. Aslında, bu iki kişinin ilişkisi, Tanrıverdi’nin Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul’da tugay komutanı olarak görev yaptığı 1994 yılına kadar uzanıyor. O dönemden bahsederken Tanrıverdi şöyle diyor: “Siyaset ve devlet yönetimindeki başarılarının, liderlik vasıflarının en önemli niteliklerinden olan cesaret, öngörü, istişare ve kararlılığı açıkça taşıdığını gördüm”. Ancak Erdoğan, aynı zamanda, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) üzerindeki kontrolü, Türkiye’yi Kemalist laiklik geleneğinden uzaklaştırırken kendi yüksek düzeyde militarize milliyetçilik versiyonunu benimseyen bir islamcıdır. Neo-Osmanlıcılık olsun ya da olmasın Erdoğan, Türkiye’yi açıkça İslamcı temalar, artan bölgesel etki arzusu ve Amerika ile Avrupa çıkarlarına tutarlı bir düşmanlık tarafından motive edilen bir dış politika rotasına yerleştirdi. Bu nedenle, Tanrıverdi gibi adamların Erdoğan’a benzersiz bir destek tabanı sunması ve böylece SADAT’ı rejimin güvenlik ve nüfuzunun bir uzantısı olarak hizmet edecek şekilde konumlandırması şaşırtıcı değildir.
2016’daki darbe girişiminin ardından Erdoğan, Tanrıverdi’yi baş askeri danışmanı olarak atadı ve Tanrıverdi’ye hem özel bir rol hem de bir devlet rolü verdi. Güvenlik kurumlarını güvenilir ajanlarla güçlendirmek pek çok otokratik rejimin özelliğidir ve Erdoğan, Tanrıverdi ve onun şebekesiyle olan kamu ortaklığını artırarak SADAT’ın kendi sınırötesi gündeminin varlığının uygulanabilirliğini desteklemesini sağladı.
Büyüyen bir varlık…
Libya’yı düşünün. 2020 yazında, ABD Savunma Bakanlığı baş müfettişi, ABD Afrika Komutanlığı harekât alanındaki terörle mücadele operasyonları hakkında Kongre’ye üç aylık raporunu yayınladı. Bulguları, zayıf düşen Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (GNA) güçlendirmek için yapılan Türk askeri müdahalesinin ardından Libya’daki erozyona uğrayan güvenlik durumunun bir değerlendirmesini içeriyordu. Türkiye destekli paralı askerlerin istikrar bozucu kilit gruplardan biri olması nedeniyle raporda, “ABD Afrika Komutanlığının, bir Türk özel askeri şirketinden [SADAT] birkaç düzine askeri eğitmenin, hem GNA uyumlu milisleri hem de Suriyeli savaşçıları eğitmek için Trablus’a yerleştirildiğini tahmin ettiği; SADAT’ın Libya’daki tahmini 5.000 UMH yanlısı Suriyeli savaşçının denetimini ve ödemesini sürdürdüğü” belirtiliyor.
Ancak Tanrıverdi’nin elinde Osmanlı armasını gösteren bir plaket tuttuğu sırada Libyalı bir subayla tokalaştığı görülen bir fotoğrafın da kanıtladığı gibi, şirketin ülkedeki kökleri aslında en az 2013’e kadar uzanıyor. Bu bağlantılar Erdoğan’ın asker gönderme kararını şekillendirmiş olsa da, aynı zamanda daha temel bir yeteneği de yansıtıyor: ilk hamle avantajı. SADAT, marka bilinirliği, müşteri sadakati ve/veya daha önce hizmetlerin satın alınması yoluyla, çatışma pazarlarına girme ve Türk eylemlerinin devamı için koşullar oluşturma potansiyeline sahiptir. Libya’dan önce şirket, Suriye vekil güçlerini Türkiye yararına eğittiği iddialarıyla rutin olarak takip ediliyordu, bu suçlamaları reddetti. Ne olursa olsun, şirketin Suriye vekil güçleriyle birlikte Kuzey Afrika’daki açık katılımı, şirketin bölgesel, seferi özel bir askeri şirket olmaya hazır olduğunu doğruladı.
2020’de Tanrıverdi’nin Türkiye’nin Afrika devletleriyle askerlerini eğitmek için çeşitli savunma işbirliği anlaşmaları imzalamadaki başarısını belirtmesiyle birlikte, SADAT için Afrika’da daha büyük bir rolün sinyalini verdiğine inanılıyor. Tanrıverdi bunun yanında, belirli durumlarda Türk ordusundan daha yararlı bir kuvvet sağlayabilecek özel dış operasyonlar için Türkiye’nin Blackwater veya Wagner’e benzer özel bir askeri müteahhit yaratmasını savunmaktadır. Anlaşılacağı gibi, şirketin Libya’daki eylemleri, Afrika’daki artan Türk askerî ayak izi ve Tanrıverdi’nin özlemleri, Erdoğan’ın SADAT’ı yurtdışına askeri güç ihraç etmenin bir yolu olarak kullandığı endişelerini haklı çıkarıyor.
SADAT’ın itibarı, diğer bölgesel çatışmalara da dahil olmasını sağlamıştır. Ekim 2020’de haber kaynakları, Ankara’nın Azerbaycan’daki çıkarlarını desteklemek için Suriyeli savaşçıların konuşlandırılmasını ayrıntılı olarak anlattı. Görünüşte, özel bir Türk güvenlik şirketi için iyi niyetli koruma görevi yapma vaadiyle cömert sözleşme koşulları altında hizmet veren bu vekiller, tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesinde sahada çatışmalara hızla karıştı.
Raporlar, Suriyeli savaşçıların düzinelerce ila yüzlerce kayıp verdiğini iddia ediyor. Kasım 2020’de, paralı askerlerin kullanımına ilişkin BM Çalışma Grubu, “Türkiye’nin, bazıları Suriye Ulusal Ordusu’na bağlı silahlı gruplar aracılığıyla Suriyeli erkekleri büyük çapta işe alması ve Azerbaycan’a transfer etmesi” de dahil olmak üzere bu raporları doğruladı. Korelasyon nedensellik olmasa da, Türkiye’nin hem Libya’ya hem de Azerbaycan’a Suriyeli paralı asker konuşlandırmasındaki benzerlik, SADAT’ın çatışmadaki rolüne ilişkin iddialara yol açtı.
Şirketin katılımı reddetmesine ve bunun aksi yönde doğrudan bir kanıt olmamasına rağmen,bir Ermeni araştırma grubu (Rus haberlerini kullanarak), şirketin savaşçıları taşımak için kendi uçaklarını kullandığını belirtti. Başka bir medya, “SADAT … işe alım operasyonlarında rol oynamış olabilir” iddiasında bulundu, ancak alıntı yaptığı orijinal kaynak yalnızca “İşe alımın, Suriyelilerin Libya’daki savaşa nakliyesiyle de ilgilenen bir Türk özel güvenlik şirketi tarafından yürütülüyor gibi göründüğünü” iddia ediyordu.
Benzer şekilde, Afganistan’da, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Temmuz ayında Türk istihbaratı ve Suriyeli hizip liderlerinin, resmi özel güvenlik şirketi sözleşmeleri kapsamında Suriyeli savaşçıları Afganistan’a transfer etmek için bir anlaşmaya vardıklarını bildirdi.
Taliban’ın devleti ele geçirmesi ve NATO’nun güçlerini geri çekmesiyle birlikte Türkiye, Kabil havaalanının güvenliğini devralma planlarını daha sonra rafa kaldırdı. Ancak SADAT’ın daha uygun koşullar altında destekleyici bir rol oynayabileceğini varsaymak abartı değil.
İstisnalar dışında…
Özetle, SADAT’ın yurtdışındaki – hem kanıtlanmış hem de iddia edilen – eylemleri endişeyi haklı çıkarmak için yeterli özel askeri yetenekleri gösteriyor gibi görünüyor. Bununla birlikte, şirketin temelindeki bazı güçlü yönler, SADAT’ın potansiyelini engelleyebilecek güvenlik açıklarını da ortaya koymaktadır.
Şirketin şeffaf olmayan profili, SADAT’a hedeflerini takip etme konusunda daha fazla esneklik sağlayan, algılanan bir avantajdır. Örneğin, Dağlık Karabağ’da “isimsiz bir Türk güvenlik şirketi” olduğuna dair raporlar, SADAT’ın paravan şirketler ve yerel ortaklar aracılığıyla işe alım ve eğitimi maskelediğine dair suçlamaları beraberinde getiriyor.
Tanrıverdi paradoksal bir şekilde SADAT’ın dış çatışmalara karıştığı ve Suriyeli vekilleri eğittiğini reddederken, şirketin Libya’daki ilk çabalarını ve yeni müşteri devletlerde hizmet verme potansiyelini övüyor.
Şirketin şeffaf olmayan yapısı, Türkiye’nin güvenlik hizmetlerinin diğer unsurlarıyla ilişkisini doğru bir şekilde değerlendirmeyi zorlaştırıyor. Şirketin Suriye’de vekil savaşçıların işe alınmasına, hızlı bir şekilde eğitilmesine ve lojistik destek sağlanmasına yardımcı olduğu iddia ediliyor – ancak SADAT’ın rolünün ilgili diğer Türk teşkilatlarına kıyasla önemi belirsiz. Libya’da SADAT, Suriye’den paralı asker alımı, eğitimi ve potansiyel olarak nakliyesi ile operasyonları kolaylaştırdı – ancak sadece Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklemek için açıkça askeri güçler kullandıktan sonra. Ayrıca, sadece Türk ordusunu ve vekil kuvvetlerini desteklemenin ötesinde, SADAT ile Türkiye’nin ulusal istihbarat teşkilatı arasında bir bağ olması muhtemeldir. Tanrıverdi’nin şirketi istihbarat teşkilatından uzaklaştırma girişimlerine rağmen, SADAT’ın şu anki CEO’su olan oğlu, potansiyel müşterilerden gelen talepleri değerlendirirken şirketin Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’na ek olarak Türk istihbaratı ile koordineli olduğunu açıkça kabul etti.
Şirketin Türkiye içindeki koruma faaliyetleri, fark edilen bir başka üstünlüğüdür. Uluslararası olarak Türkiye, paralı askerleri düzenlemeyi amaçlayan anlaşmalara veya etik kurallarına taraf değildir. Bunlar, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine İlk Ek Protokolü ve özellikle 47. Maddesi; 1989’da Paralı Askerlerin İstihdamı, Kullanımı, Finansmanı ve Eğitimine Karşı Uluslararası Sözleşme (BM Paralı Asker Sözleşmesi); 2008 Montrö Belgesi; ve büyüyen Uluslararası Etik Kurallar Derneği. Yurt içinde SADAT, faaliyetleri teknik olarak kabul edilebilir savunma sanayii üretiminin kapsamı dışında kaldığından Türk ulusal güvenlik yasalarına uygunluğunu vurgulamaktadır. Ancak daha da önemlisi, Tanrıverdi’nin otoritesi gruba bir meşruiyet havası verirken, muhtemelen onu isnatlardan ve yasal incelemeden de koruyan Erdoğan ile olan kişisel ilişkisidir. Yakın tarihli bir örnek: SADAT’ın El Nusra Cephesi teröristlerini donatma rolüne ilişkin sansasyonel suçlamalar, Türk parlamenterlerin SADAT’ı soruşturma girişimlerini teşvik etti. Ancak bu girişimler AKP ve Erdoğan’ın siyasi müttefikleri tarafından reddedildiği için başarısız oldu.
Tek taraflı himaye ve koruma, şirketin özerkliğini ve vizyonunu aşındırarak bağımlılık yaratır. Şirket, “hizmet ettiği ülkelere yönelik tehditleri bu ülkelerin jeopolitik durumlarını göz önünde bulundurarak değerlendirmeye çalışmakta ve en etkin ve çağdaş ihtiyaçları karşılayarak ulusal savunmayı sağlamak amacıyla Silahlı Kuvvetlerini organize etmektedir”. Yine de, genel olarak, SADAT’ın diğer ülkelerdeki kamuoyu tarafından bilinen operasyonel geçmişi, Ankara’dan bağımsız ve hatta paralel bile değil, yalnızca Ankara’nın hedeflerini desteklemek için olmuştur. Orduyla ve potansiyel olarak istihbarat servisiyle yakın bağları olan müstakbel müşteriler, Türkiye ile açık bir şekilde uyumlu değilse, SADAT’ın kendi çıkarları için meşru bir komisyoncu olarak hareket edeceğine güvenebilir mi?
Tanrıverdi’nin Erdoğan ile ilişkisi de şirket için potansiyel siyasi karışıklıklar yaratıyor. SADAT’ın darbe girişimi sırasında yönetimi desteklemek için sokaklara silahlı örgütler ağını yerleştirdiği yönünde karanlık iddialar var ve Tanrıverdi’nin daha sonra Erdoğan’ın yakın çevresine girmesiyle birlikte, bu çözülmemiş suçlamalar hem şirkete hem de kurucusuna yönelik eleştiriler için sürekli bir dayanak sağladı. Ayrıca, Tanrıverdi’nin lafını sakınmadan ifade ettiği dini inançları, İsrail ile tansiyonu yükseltti ve şirket gereksiz yere dikkat çekti, sonunda Tanrıverdi’yi güvenlik danışmanı pozisyonundan istifa etmeye zorladı. Ve tüm bunlar Erdoğan bir yandan emekli üst düzey askeri yetkililerin kendi gündemine tezat şekilde ortaya koydukları hedeflerine karşı koyarken bir yandan da bu yetkililerin desteğini çekmeye çalıştığı bir zamanda geliyor.
Ek Riskler
SADAT ile ilgili risklerin, Ankara’yı en sonunda şirketten uzaklaşmasına yol açması da olasıdır. Türk hükümeti, vekil güçlerin kullanımını yeniden ele alabilir veya tersine yönetimlerini daha doğrudan üstlenebilir.
Riskler nelerdir? İlk olarak, özel askeri şirketleri giriş engellerinin düşük olduğu çatışmalara sokmak her zaman istenen sonuçları vermeyebilir. Libya’da, Suriyeli paralı askerlerin enjeksiyonu, Ulusal Anlaşma Hükümeti’ni güçlendirdi, ancak aynı zamanda Wagner paralı askerlerinde ve Rus askeri teçhizatında da karşılık gelen bir artışla karşılandı ve hem Ulusal Anlaşma Hükümeti’nin muhalefetine yardımcı oldu hem de çatışmayı uzattı. Ve çoğu zaman eski askeri personel tarafından yönetilmelerine rağmen, özel askeri şirketler ve destekledikleri vekiller her zaman etkili komuta ve kontrol mekanizmalarına sahip değildir.
Merkez ve danışmanlar arasındaki koordinasyon, sahadaki paralı askerler veya vekiller tarafından yanlış yorumlanabilir, göz ardı edilebilir veya aşılabilir. Bu, aynı bölgede faaliyet gösteren rakip devletlerle istenmeyen askeri çatışmal riskini doğruruyor. Suriye’de 2018 yılında, Wagner’in Rus paralı askerlerinin Doğu Suriye’de felakete yol açan angajmanı bu tehlikeyi gösteriyor; Ruslar tehdit altındaki Amerikan ordusunu ve ortak güçlerin kararlılığını yanlış hesaplamıştı.
İkincisi, ileri dönemde vekil güçlerin işe alınması, özel askeri müteahhitlerin askeri açıdan etkili ve disiplinli örgütler olarak güvenilirliğine dayanır. Tabii ki, bu kuruluşların müşteriler için çekici özelliklerinden biri, algılanan reddedilebilirlikleridir. Bu müşteriler arasında, özellikle de askeri kayıplarla veya halk desteği almayan sınır ötesi harekatlarla ilgili ülke içerisinde doğan endişeye karşı temkinli olan seçilmiş hükümetler bulunur. Ancak, kötü yönetim ve yüksek oranda kayıplarla tanınan şirketler, muhtemelen bu grupların otoriter rejimler için doğrudan faydasını azaltarak kalıcı olmayacaktır. Devlet sponsorları ayrıca özel askeri şirketle ilişkili yaşanan trajedilerin etkileriyle de mücadele etmelidir. Wagner’in 2018’deki yenilgisi, Rusya’nın Suriye’deki hedeflerini geçici olarak engellemenin ötesinde, Putin’in başka bir cumhurbaşkanlığı seçiminde elde edeceği garantili zaferden önce küçük ama gereksiz bir iç oyalanmayı alevlendirdi. Türkiye için ise, Suriye’deki vekil güçleri, BM müfettişleri tarafından rehin alma, işkence, tecavüz ve mahkumların Türkiye’ye yasadışı olarak sınır dışı edilmesi gibi savaş suçlarıyla suçlanıyor.
Üçüncüsü, haklarından mahrum bırakılmış paralı askerler değişken olabilir. Başarısız Türk vaatleriyle ihanete uğrayan Suriyeli vekillerin raporları, yalnızca harekatlar için gelecekteki askerleri zorlamakla kalmaz, aynı zamanda gönüllülerin temel motivasyonlarını ve ideolojilerini de çarpıtabilir. Halihazırda Türkiye’de yaşayan 3,5 milyonu aşkın Suriyeli mültecinin sonucunda ülke içinde tepkiyle karşı karşıya kalan Erdoğan, yorgun aşırılık yanlılarının evde sorunlara yol açmasını göze alamaz. Bu, daha az ölçüde de olsa, Türkiye’nin terörle mücadelede güvenilir bir NATO ortağı olarak imajını güçlendirme girişimlerini baltalayan, Kuzey Amerika veya Avrupa menşe devletlerine dönen aşırılık yanlıları için de geçerlidir.
Belirsiz bir Gelecek
SADAT, özel askeri yetenekler için yeni bir yarışın parçası. Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’da görüldüğü gibi, Batı’nın önemsiz düzeyde katılımıyla çatışmaların artması, Türkiye’nin paralı asker istihdam etmesi için sürekli fırsatlar yaratabilir. Ve eğer Türkiye’nin yurtdışındaki askeri müdahalelere yönelik ülke içindeki karışık iştahı devam ederse, Türk askeri güçlerini veya ortaklarını Suriye vekilleriyle güçlendirme noktasındaki çekici yanı görmek kolaydır. Ancak bu, Türkiye gözlemcilerini SADAT’ın erişimini abartmaya veya karşı karşıya olduğu kısıtlamaları görmezden gelmeye yöneltmemelidir.
İslami yönelimine ve özel askeri kapasitesine rağmen, SADAT’ın dar operasyonel geçmişi ve Türk güvenlik servisleriyle olan şeffaf olmayan ilişkisi, temkinli bağımlı devletlere ulaşmayı zorlaştırabilir. Türkiye’nin özel askeri sanayisinin çeşitlendirilmesi dışında, Batılı ve Rus özel askeri şirketleri, potansiyel müşterilere rekabetçi hizmetler sunmaya devam ederken, Ankara’nın SADAT’ı tek himayesi (ve fiili kontrolü) şirketin herhangi bir gerçek “paralı asker” ruhunu kullanma yeteneğini sınırlayacaktır. . Ek olarak, SADAT ile gevşek bir şekilde ilişkilendirilen bu paralı askerlerin performansı ve davranışları, potansiyel olarak yurtdışında utanç verici başarısızlıklara, kasıtsız askeri tırmanışa ve içeride artan istikrarsızlığa neden olabilir. SADAT’ın yaşayabilirliği ve buna bağlı olarak Erdoğan’ın şirkete toleransı, bu riskleri yönetmedeki başarısıyla doğrudan bağlantılıdır.
* Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanlığı’nda stratejik istihbarat konusunda görev yapan bir binbaşıdır.
KAYNAKÇA:
1 Executive Outcomes, 1989 yılında Güney Afrika Savunma Kuvvetleri’nde eski bir yarbay olan Eeben Barlow tarafından Güney Afrika’da kurulan özel bir askeri şirkettir. Daha sonra Güney Afrika merkezli Holding şirketi Strategic Resource Corporation’ın bir parçası oldu. (https://en.wikipedia.org/wiki/Executive_Outcomes)
2 Wagner Grubu (Rusça: Группа Вагнера Gruppa Vagnera), Rusya merkezli bir özel askerî şirkettir. Şirketin, özellikle Doğu Ukrayna ve Suriye başta olmak üzere dünyadaki diğer çatışma bölgelerinde yer alan bir paramiliter örgüt olduğu düşünülmektedir. Wagner Grubu, daha önce Blackwater olarak bilinen ABD merkezli güvenlik şirketi Academi ile de kıyaslanmakta olup[10] Rusya’nın dış çıkarlarının savunulmasını sağlamak için Rus hükûmetine bağlı olduğundan şüphelenilmektedir. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Wagner_Grubu)