8.3 C
İstanbul
28 Kasım Perşembe, 2024
spot_img

Pandemi, hamile ve emziren işçiler için katbekat sömürü

Bir parfüm fabrikasında çalışan 4 aylık hamile Gizem’in anlattıkları da Dardanel Ton fabrikasında çalışan kadının işçinin anlattıkları da pandemide fabrikalarda artan sömürüyü gözler önüne seriyor

Tekirdağ’da faaliyet yürüten bir parfüm fabrikasında çalışan ve 4 aylık hamile olan Gizem, salgına rağmen çalışmak zorunda kalmasına, fazla mesailere zorlanmasına, ağır koliler taşımasına, hamile olmasına rağmen tüm bu ağır şartların dayatılmasına tepki gösteriyor! Hamile işçilerin yaşadığı zorluklara dikkat çeken Gizem, aynı zamanda her ne kadar hamile işçilerin yasal hakları olsa da bu hakların fabrika duvarlarının ardında nasıl yok sayıldığının örneğini ortaya koyuyor.
İşten atılma endişesi duyduğu için gerçek ismini kullanmadığımız Gizem, Kovid-19 artışı nedeniyle fabrikaya giderken tedirginlik duyduğunu anlatıyor.
Pandemi döneminde kolonya ve dezenfektan ürettiklerini söyleyen Gizem, “Gece 12’ye kadar mesaiye kaldığımız oldu. O dönem yoğun mesailer yaptık ama mesai ücretlerimiz de düşük verildi. Başka kozmetik fabrikasından bir arkadaşla konuşurken onların iyi mesai ücreti aldıklarını öğrendim. Biz onların yarısı kadar bile almadık.” Kovid-19’un yarattığı tedirginlik nedeniyle doğum iznine ne zaman çıkacağını araştırmaya başlayan Gizem, internette 24. haftada izne çıkılabileceğini okumuş. Ancak bu kuralın sadece kamu çalışanları için geçerli olduğunu öğrenmiş sonradan. Haliyle bu duruma öfkeli. “Doktora gittim, doğum izni zamanını konuştuk. Kan verdim geldim, ‘Siz kamuda mı çalışıyorsunuz’ diye sordu. Kamuda çalışmadığımı söyleyince 24. haftada izne çıkamayacağımı belirtti. ‘İş yerine gitmek istemiyorum’ dedim. Bu hafta raporluydum, iyi ki de gitmemişim, arkadaşlardan biri temaslıydı, pozitif çıkmış sonucu. İki, üç kişinin ismini vermiş, onlara da 2 gün izin yazmışlar. Raporum bitti, ne yapacağımı bilmiyorum. Şunu soruyorum, kamudaki çalışan gebe de fabrikada ya da diğer yerlerde çalışanlar gebe değil mi? Niye eşit şartlarda davranılmıyor. Onlar evden çalışabiliyor, biz çalışamıyoruz tamam da bu durum bizim suçumuz değil ki, ya ben bebeğimle birlikte virüs kapsam. Bunun hesabını kim verecek!”

“Ayakta çalıştırdılar, denetleme yapılınca sandalye verdiler”

Fabrikada 2 arkadaşının daha hamile olduğunu dile getiriyor Gizem. Ama o arkadaşlarının hiçbir şeye ses çıkaramadığını da ekliyor: “İş yerinde bir şey olduğunda tek kafa tutan benim, her şeyi dile getiriyorum, sorunları ifade edebiliyorum. Başka kimse yok. Ben 2 senedir orada çalışıyorum, diğerleri 8-10 senedir, 5 senedir çalışıyor. Hepsi haksızlığa alışmış sanki. Yeni bir firma ile anlaşmıştı patron, birkaç haftada bir fabrikayı denetlemeye bir adam geliyor. Her geldiğinde farklı bir şikayet oluyor tabii. Denetlemeye gelen adam gelmeden evvel ben ayakta çalışıyordum. Sürekli ayaktaydım. Kontrole gittiğim bir günün ertesi denetleme olacak, hemen sandalye vermişler. Raporlu olduğum hafta da arkadaşlar hep sandalyede çalışmış. Biz kasanın üzerinde çalışıyorduk, oturduğumuz zaman da kasanın üzerine oturabiliyorduk. Denetlemeci gelmese benden üç tane işi aynı anda yapmamı bekliyorlardı mesela. Denetleme sayesinde ufak değişimler oldu fabrikada.”

“Gebelik nedeniyle istemediğim bölümde çalışmaya zorladılar”

Üretim bölümünde parfüm dolduran Gizem, hamile kalması sonrası kokuya hassasiyeti oluştuğunu ve dolumda çalışamayacağını söylemiş. “Geç geç hiçbir şey olmaz, hem kontrol edeceksin hem de orada vayf (parfüm başlığı) atacaksın’ dedi bana müdür. Yaparsın, yapamazsın derken birbirimize girdik. Sonra beni başka bölüme koydular. Daha önce de tartışmam olmuştu müdürle. Ağır koliler kaldırıyordum; bir de bir anda 15-20 kişi aldılar, bana onların da sorumluluğunu verdiler. İki buçuk aylık hamileyim o zaman. İş aşırı sorumluluk istiyor, tek hatamda biterim. Strese girdim tabii, yeni gelenler hiçbir şey bilmiyor, parfümü, kutuyu bilmiyor. O süreçte çocuğumu düşüreceğim diye de korktum. Müdüre gidip, ‘Beni buradan alsınlar’ dedim. ‘Sen işini düzgün yapıyorsun, devam et’ dedi o da. E ben işimi düzgün yapıyorum da kimse bana yardım etmiyor. Kolileri tek başıma kaldırıyorum herkes beni izliyor. Şimdi o işe aldıklarını da çıkarmışlar, çıkarırken de ‘Küçülmeye gidiyoruz’ demişler.”

“Hamile işçilerin sesini kimse duymayacak mı?”

“Fabrikada ısıtma sistemi de yok. Dışarıdaki soğuk havanın 1000 katı içeride var. Makineler havayla çalışıyor ve alttan, üstten her yerden buz gibi hava geliyor. Gün içinde sadece molalarda sıcağı görüyoruz. Herkesin eli, ayağı buz tutmuş, Elbiseden adamlarla dolu bir fabrika düşünebilirsiniz…. Hamileyken kış boyunca orada nasıl çalışacağım hepsi bir soru işareti işte. Şunu merak ediyorum ben, il genelinde kimlerin işe gidip gitmeyeceği, sokağa çıkıp çıkamayacağı valilik kararıyla oluyor. Tekirdağ Valiliği ne zaman tebligat gönderecek fabrikalara, gebelerin sesini kimse duymayacak mı?”

“Fabrikada değil hapishanede yaşıyoruz”

Dudullu OSB’deki Dardanel Ton fabrikasında çalışan bir işçi kadın
Ben koronavirüs salgını başlamadan önce yaklaşık 3 yıl işsiz kalan, her gün iş ilanlarını takip eden, Ümraniye’de oturmama rağmen, Pendik- Kurtköy’den, Tuzla organize sanayi bölgesine, hatta evimi taşımayı da göze alarak Gebze’ye kadar sürekli iş arayan bir kadın işçiyim. Eşimden sürekli azar işittim, niye çalışmadığıma dair hakaretlere maruz kaldım. Canımdan bezecek duruma geldim. İMES’te her kapıda asılan panolarda iş ilanlarını takip ettim, DES, KADOSAN, MODOKO sanayi sitelerinin iş ilanlarını takip ederek, iş yeri iş yeri dolaştım. Dudullu OSB’de en az 20’ye yakın fabrikada form doldurdum. Bazen 3 yaşındaki çocuğumu 10 yaşındaki çocuğuma bırakarak, bazen çocuklarımı yanıma alarak iş aramaya devam ettim. Nihayetinde, 44 yaşında bir işçi kadının işe alınacağı ilana rastladım. Burası Dardanel Ton fabrikasıydı.
İşe başladığımda iki vardiya sistemi vardı. Kısa süre içinde yeni işçi alımları ile üç vardiya sistemine geçildi. Şu an yaklaşık 350 işçi çalışıyor. İşçilerin yüzde 95’i kadın. Koronavirüs belasına rağmen iş bulduk diye seviniyorduk. Bir ayın sonunda buranın fabrika değil de bir hapishaneyi andırdığını fark ettik. Bir kere henüz bebeklerini emziren, süt izninde olan arkadaşlarımız vardı. Ama mecburen çalışmak zorundayız. Asgari ücretle evimizi geçindiremiyoruz. 1300 lira kira veriyorum. En düşük 1000 lira kira veriyor arkadaşlarım. Her birimizin 3-4 çocuğu var. Onların beslenmesine, eğitim masraflarına yetmiyor aldığımız ücretler. Dardanel Ton’da ne kural koydularsa uyduk. 3 vardiya sistemi dengemizi, psikolojimizi bozdu, sosyal hayatımız mahvoldu. Bir baktık ki cumartesiyi pazara bağlayan günlerde 12-14 saat çalışıyoruz. Zorunlu mesai adı altında kesintisiz 12 saat çalıştırılıyoruz. Özellikle gece 11 sabah 7 vardiyası tam bir hapishane hayatı gibi. Vardiyalar arasında, giriş çıkışlarda birbirimizle irtibat kurmayalım diye her türlü önlem alınmış. Öteki vardiyanın çıkışına yakın servisle gittiğimizde bekletiliyoruz, servisten indirilmiyor, işçiler çıktıktan sonra içeri alınıyoruz. Salgında her vardiyadan en az 15-20 işçi virüse yakalandı, buna rağmen vakaların üstü örtülerek çalıştırılmaya devam ettirildik. Vakalar gizleniyor, hayatımız hiçe sayılıyor. İtiraz ettiğimizde ise “Kapı orada beğenmeyen gider” tehditleri alıyoruz.
İşsizlikle terbiye edilmiş durumdayız. Kapıdaki, içerideki güvenlik elemanları bile gardiyanlık yapıyor. En ufak bir itirazda, şikayette azarlıyorlar. Sözlü tehdide, küfürlü hakaretlerine maruz kalıyoruz. Aylarca hatta yıllarca iş arayıp duran tüm kadın işçiler gibi ben de işimden olmamak için katlanıyorum bu duruma. Salgında tek bir gün bile çalışmazlık etmedik. Virüs kapan arkadaşlarımıza “Gir, evinde dur” denildi, her arkadaşımız bir başına bırakıldı. Üretim durmadı. Fabrika sürekli büyüyor, bizim ücretimiz hiç oluyor. Sağlığımız, hayatımız hiçe sayılıyor. Hiçbir kıymetimiz yok. Servislerimiz, yemekhane, kullandığımız lavabo, tuvalet ve soyunma odalarımız, elbise dolaplarımız koranavirüs olmamıza davetiye çıkarıyor. Ne devletten, ne de sosyal bir kurumdan tek kuruş yardım görmedik. Bizi şükretmeye zorluyor, “Kaderdir” deyip terbiye etmeye çalışıyorlar. Bizi bu duruma getiren 18 yıldır iktidarda olan AKP hükümetidir. Kömüre, bir paket çaya, bir paket pirince muhtaç eden de AKP hükümetidir. Bu hayattan kurtulmak istiyoruz. Bunun tek şartı da birlik olmamızdır. Birlik olmanın tam zamanı, ancak öyle daha iyi çalışma ve yaşam koşullarına sahip oluruz.
İşveren hamile ve emziren işçiler için önlem almak zorundadır
Onur BAKIR/Sendika Uzmanı
İş Yasası ve ilgili yönetmeliklere göre, işveren hamile ve emziren işçiler için gerekli her türlü sağlık ve güvenlik önlemini almakla yükümlüdür. Öte yandan hamile ve emziren işçilerin çalışma koşulları ile ilgili bazı kesin kurallar vardır. Bu önlem ve kurallardan bazıları şunlar:
■ Fazla mesai ücretinin en az yüzde 50 zamlı ödenmesi gerekir. Her 1 saatlik fazla mesai için en az 1 buçuk saatlik ücret ödenmek zorundadır. Bu asgari tutardır, artırılabilir.
■ Hamile işçilere ve 1 yaşından küçük bebeği olan işçilere (emziren işçilere) fazla mesai yaptırılması yasaktır.
■ 24. haftada analık iznine çıkma hakkı ne yazık ki sadece kamuda çalışanlara tanınmış bir haktır. Özel sektörde çalışan işçiler bu hakkın dışında tutulmuştur.
■ Oturarak çalışmanın mümkün olduğu durumlarda hamile işçilerin oturarak çalışması sağlanır. İşveren gerekli ergonomi koşullarını sağlamak zorundadır. Hamile işçi kasa üzerinde çalıştırılamaz.
■ Gebe veya emziren çalışanların kendilerinin ve bebeklerinin sağlığını olumsuz etkileyecek şekilde elle taşıma, yükleme ve araçsız taşıma işlerinde çalıştırılmaları yasaktır.
■ İşveren hamile işçinin mide bulantısına neden olabilecek kokulara karşı gerekli önlemleri almakla, gerekirse işçinin görevini geçici olarak değiştirmekle yükümlüdür.
■ İşveren hamile ve emziren işçilerin çalıştığı yerlerin sıcaklığının sağlık ve güvenlik riski yaratmayacak düzeyde olmasını sağlamak zorundadır. Hamile ve emziren işçiler sağlık bakımından risk oluşturabilecek soğuk ortamda çalıştırılamaz.
■ Sağlık raporu ile gerekli görüldüğü takdirde gebe çalışan, sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır.
■ Fazla mesai dahil olmak üzere işçinin bir günde çalıştırılabileceği süre (molalar hariç) 11 saati aşamaz. İşçi kesintisiz 12 saat çalıştırılamaz. 7.5 saatten fazla süreli işlerde en az 1 saat ara dinlenmesi verilmek zorundadır.
■ İşveren, işveren temsilcisi, güvenlik görevlisi ya da amirler işçileri tehdit edemez, işçilere küfredemez. Tehdit ve küfür, hem Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur hem de İş Yasası’na aykırıdır.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol