“İlk taşı günahsız atsın”lar falan.
Deniyor ki, solcu abla ve abiler Güney’i putlaştırdı. Kadına şiddeti meşrulaştırıyorlar.
Buna karşın kadına şiddet ile ilgili başka örneklere ses çıkartılmadığına dair örnekler verenler var (ki bence bu doğru bir tutum değil de) bu kez onlara da “ama biz solculardan bekliyoruz doğru tavırları” diye cevaplıyorlar.
Tamam tam da buradan ilerleyelim mi?
Biz de mesela feministlerden bekliyoruz doğru tavırları. Kapitalizmle hesaplaşmalarını bekliyoruz mesela. Ama onlar solcularla hesaplaşmaya dalmışlar. Ne hikmetse kadının ve cinselliğin metalaşmasından, kadın yoksulluğuna, devlet şiddetinden kadınların diğer kadınlara uyguladığı sömürü ve zoru görmezden gelmelerini ne yapacağız?
Ben de mesela feminist ablalarımdan Sabiha Gökçen ile ilgili yazılar bekliyorum yıldönümlerinde…
Orayı da geçtik. Mesela bugün Osman Kavala tutuklu. Kavala kimdir? Burjuvadır. Sınıfına ihanet etmiş midir bilemem. Ama bugün sistemin saldırısı altındadır. Soros ile ilişkisini tartışmaya açmıyoruz bugün. Neden açmıyoruz? Üstelik henüz yaşarken ve yaşarken özeleştiri de vermemişken.
Yılmaz Güney’in sistemin içine doğmuş olması ve sistemin içinden (Bugün ona karşı girişimlerin çoğu “ülkenin %80’i faşist” tahlilleri yaparken) kat ettiği yol, yarattığı örnek ve etkiyi hiçleştirmekte beis görmeyenlere söyleyeyim.
Bugün Kavala’yı tartışmıyorsak bilin ki, “burjuvanın kendi sınıfına ihaneti” mümkündür ve bunu destekleyeceğiz demek için.
Son kertede Kavala kendi sınıfına ihanet eder mi, yoksa emperyalist paylaşımlarda ziyan mı olur* bilemeyiz. Ama bildiğimiz bir şey var ki Engels’in bir burjuva olmasının onun Marksizm’in inşasındaki rolünü gölgeleyemeyeceğidir. O kendi sınıfına sırtını dönmeyi başarmış, üstüne bilimsel olarak tüm insanlığın kurtuluşu için işçi sınıfının saflarında yerini almıştır.
Yılmaz Güney’in insanın sistemin içine doğmuş olmasına rağmen değişebileceği ve o sistemle mücadelede özneleşebileceğinin kanlı canlı bir örneği olması, bugün ona dair söylenenlerin gerçekliğini veya amacını tartışmaktan daha anlamlıdır.
Burada benim kriterim kadına şiddeti de doğuran ve besleyen sistemle hesaplaşmada kimin nerede durduğudur.
Tek tek şiddet uygulayanlardan “nefret etmek” bir eylem değildir. Yazı yazmak tek başına bir eylem değildir. O sistemin tüm etkilerini kendinde ve o etki altında olanlarda ortadan kaldırmanın mücadelesini vermekten geri durmamaktır meselemiz. O sistemi yaratan ve besleyenlerle hesaplaşabilmek için özneler yaratabileceğini, değişebileceğini, değiştirebileceğini akıldan çıkartmamaktır.
*Kavala’nın dosyasında yer alan iddanın, CIA Danışmanı Henri Barkey tarafından görüştüğü kişinin Aslı Aydıntaşbaş olduğu açıklanarak çürütülmüş olduğunu hatırlayalım. Bu arada feministler Aslı için ne diyorlar acaba?
Not: Uzun zamandır çeşitli vesileler ile anlatmaya çalışıyorum. Solcuları yoksul halk ile, madencilerle, işçilerle, halklarla karşı karşıya getirmeye, onlardan “nefret” ederek sırt dönmelerine hizmet eden süreçler yaşanıyor. Bunların sistematik olduğunu düşünüyorum. Son seçimlerde deprem bölgesindekilere söylenenler, her zam sonrası “AKP’ye oy verdiler oh olsun” gibi. Dönüştürücü gücün dönüştürmekten vazgeçmesi, dönüştüreceğine sırtını dönmesi hatta onu düşman bellemesi için yürütülen ve uzun yıllara yayılmış bu durumun bir parçası olarak süren bu tartışmalara dair yazmaya vaktim olmamıştı. Salim Diyap’ın yazısı bu kısmını gayet iyi anlatmış. Okumayanlara tavsiye ederim.
*Bu yazı 20 Eylül tarihinde yazılmıştır.