2022 1 Mayısı’na derinleşen kriz ve savaş ortamında giriyoruz. İşçiler-emekçiler her yönden saldırı sağanağı altında.
En başta ekonomik krizin geldiği boyutlar, işçi ve emekçilerin yaşamını katlanılmaz hale getirdi. İşsizlik rekor kırıyor, enflasyon, hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Neredeyse her gün temel ihtiyaç maddelerine zam geliyor.
Buna karşın ücretler yerinde sayıyor. Büyük bir tantana ile ilan ettikleri “asgari ücret” üç ay içinde “açlık sınırı”nın altında kaldı. Günlük 35 TL’nin altında yaşamaya çalışan milyonlar var. Çöpten beslenenlerin sayısı hızla artıyor. Bir avuç sömürücü zorba dışında, milyonlarca kişi yoksulluk çekiyor, yarının ne olacağını bilemeden hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Gerek dünyada gerek ülkemizde zengin-yoksul arasındaki uçurum hiç bu kadar açılmamıştı. Pandemi ve kriz koşulları bu uçurumu daha da büyüttü. Örneğin ülkemizde servetin yüzde 54’üne, yani yarısından fazlasına yüzde 1 el koyuyor.
Diğer yandan emperyalist savaş, yeni alanlara yayılarak devam ediyor. Rusya’nın Ukrayna işgaliyle Avrupa kapılarına dayandı. Ve Avrupa’nın ikiyüzlü-ırkçı karakteri tüm çıplaklığıyla ortaya serildi. Ortadoğu’daki savaştan kaçan mültecilere kapılarını sıkı sıkıya kapatan AB ülkeleri, Ukraynalı mültecileri çiçeklerle karşıladı. Keza Ukraynalı faşist yönetime, neo-nazi çetelere güzellemeler dizip başta silah olmak üzere her tür desteği sundular.
Savaşın vahşetini, acısını yine halk çekiyor. Sadece savaşan ülkelerin halkları değil, tüm dünya halkları bundan etkileniyor. Doların varil fiyatının artmasıyla benzine-mazota astronomik zamlar geldi mesela. Tarımda dışa bağımlı hale gelmemizden dolayı Rusya ve Ukrayna’dan ithal edilen ürünler gelmeyince, market rafları boşaldı, yeni zamlar bindirildi.
Kısacası savaş, varolan krizi daha da derinleştirdi. Emperyalist-kapitalist dünya, hem insani-ahlaki, hem ekonomik-siyasi krizin pençesinde kıvranıyor.
Savaş ve kriz, kapitalist sistemin doğurduğu kaçınılmaz sonuçlardır. Her ikisinden de kurtulmak için bu sistemin alaşağı edilmesi gerekmektedir. Bunu da işçi sınıfının önderliğinde ezilen-sömürülen kesimler gerçekleştirecektir.
“Biz bir gün çalışmazsak/çarklar durur, sular kurur /Toprak küser biz ekmezsek/çağlar döner hayat durur.”
Hayat işçi ve emekçilerin ellerinde yükseliyor. Yaratan ve kahreden gücümüzü ortaya koyduğumuzda, başaramayacağımız şey yoktur.
İşte 1 Mayıs, bu gücün ortaya konulduğu gündür! 16-18 saat çalışmak zorunda bırakılan işçiler, 8 saatlik işgünü için ayağa kalktılar. Avusturalya’dan Amerika’ya dünyanın dört bir yanında “bizim de bir günlük tatilimiz olsun” dediler. Grevler, gösteriler yaptılar, patronların, polisin saldırılarına direndiler, yaralandılar, öldüler; ama sonunda kazandılar!
Uluslararası İşçiler Kongresi, 1 Mayıs’ı tüm dünya işçilerinin “birlik, mücadele, dayanışma günü” ilan etti. 1890 yılından beri 1 Mayıs, işçi ve emekçilerin bayramı olarak kutlanıyor. Dünya işçi sınıfının bir parçası olan Türkiye’deki işçiler de yüzyılı aşkın süredir bayramına sahip çıkıyor ve onu her koşul altında kutlamaya devam ediyor.
1 Mayıs, bütün ülkelerde şehirlerin meydanlarında kutlanır. Bizde bu meydanın adı Taksim’dir! 1977 1 Mayısı’ndan sonra, Taksim, “1 Mayıs Alanı” olmuştur. Ne yasaklar, ne polis engeli, bunu engelleyebilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda pandemi koşullarında bile 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkılmıştır. Bu yıl da hedef Taksim’dir!
Ekonomik krizin altından ezilen işçi ve emekçiler, Ocak ayından itibaren peş peşe direnişler yaptılar. Direnişler sayesinde ücretleri biraz arttı, işlerine geri dönebildiler. Ama ücretleri hızla eridi, işe geri alınanların çoğu yeniden atıldı.
Bu durum birbirinden kopuk direnişlerin kazanımlarının da sınırlı olduğunu gösteriyor. Genel grev-genel direnişi yaşama geçirmek dışında bir seçenek kalmadığını ortaya koyuyor. Tek tek patronlarla değil, bir bütün olarak burjuvaziyle, onların çıkarını savunan hükümetle hesaplaşma zamanı gelmiştir.
O gün bugündür! Muhalefet partilerinin vaazettiği “güzel günler” seçimle değil, bizim mücadelemizle gelecek! En iyimser haliyle aylar sonra gerçekleşecek seçimleri beklemeye tahammülümüz yok! Kaldı ki, seçimlerden sonra koşullarımızın düzeleceğinin garantisi de yok! Kim gelirse gelsin sömürü ve zulüm düzeni devam edecek. Oysa biz bu düzenin bitmesini istiyoruz. Savaşsız, krizsiz, sömürüsüz bir dünyayı özlüyoruz. Ve böyle bir dünyanın kurulacağını biliyoruz…
“Hayat denilen kavgaya girdik/Çelik adımlarla yürüyoruz/Biz bu karanlık yolun sonunda/Doğacak güneşi görüyoruz!”
1 Mayıs, enternasyonal bir gündür! Dünyanın tüm işçi ve emekçilerinin, ezilen halklarının tek enternasyonal günü!.. Ortak sorunları için ortak şiarlarla harekete geçtiği, alanları doldurduğu, hep birlikte taleplerini haykırdığı gün!..
Dünya işçi-emekçi ordusunun bir parçası olarak biz de 1 Mayıs’ta yerimizi alacağız. Savaşı ve krizi çıkaranların, faturasını da ödemesini haykıracağız. İşçi kıyımına, düşük ücretlere, hak gasplarına artık dur diyeceğiz.
Emperyalist-kapitalist sistem yalnız işçi ve emekçilere değil, tüm insanlığa hatta tüm canlılara düşman olduğunu kanıtladı. Ülkemizde talana, ranta açılmayan toprak parçası neredeyse kalmadı. Son olarak zeytinlikleri de maden şirketlerine açtılar. Yüzyıllık zeytin ağaçlarını kesiyorlar. Kendi kendini besleyen bir ülke olmaktan çıktık, gıdada bile emperyalizme bağımlı hale geldik. Bu daralan çemberi bir yerden kırmak zorundayız artık.
Bu sistemde saflaşma sınıfsaldır. Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayrımı yapmaksızın işçi ve emekçiler, gençler, küçük üreticiler, ezilen halklar kenetlenmeli ve burjuvazinin karşısına yek vücut çıkmalıdır.
1 Mayıs, emperyalist boyunduruğa, faşist-gerici saldırılara karşı herkesin omuz omuza yürüdüğü bir gündür! İşçi ve emekçilerin gücünü ortaya koyduğu bir gün!..
Bizi aşağılamaya kalkan, adeta dalga geçen yöneticilere, sırtımızdan kar üzerine kar kazanan patronlara, tüm sömürücü zorbalara 1 Mayıs’ta gücümüzü gösterelim!
Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Yaşasın 1 Mayıs! Biji Yek Gulan!