İki çocukları bulunan Arife ve Ali’nin ev eşyaları ikinci el, giydikleri kıyafetler ise komşuların eskileri. Elektrik faturasındaki sürekli artan rakamlar, faraşla süpürge aldırmış aileye.
Evrensel’den Eren ERGİNE, Murat UYSAL’ın özel haberi…
Ali ve Arife çifti İstanbul Eyüp’te altı katlı bir apartmanın beşinci katında oturuyor. Ali bir devlet hastanesinde temizlik işçisi olarak çalışıyor, eşi Arife ise çevrede bulunan apartmanların merdivenlerini temizleyerek para kazanıyor. İki çocukları var, büyük lise, küçük ise ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi. Çocuklar da geçim sıkıntısının farkında. Büyük çocuk stajdan aldığı üç kuruşu ailesine teslim ediyor.
Daha önce derme çatma bir evde oturan aile, duvarlar su çekiyor diye taşınmak zorunda kalmış yeni evlerine. Doğal gaz olmaması da başka bir neden. Hoş yeni taşındıkları evde doğal gaz var ancak kara kara nasıl yakacaklarını düşünüyorlar.
Kapı açılır açılmaz onca soruna sıkıntıya rağmen, bizi güler yüzüyle Arife karşılıyor. Karşılıklı yerleştirilmiş iki kanepenin birinde Ali ve Arife oturuyor diğerinde biz. Televizyon açık, arkada bir çizgi film oynuyor. Filmde pembe bir tablo çiziliyor, mutlu mutlu oynayan çocuklar, yiyip içip eğleniyorlar. Arife’nin kızına, “Televizyonun sesini kısar mısın” demesiyle pembe tablo kayboluyor. Arife ve Ali gerçeğin rengini anlatmaya başlıyor. Bu hayatta ne her istediğini elde edebilen bir çocuk, ne de başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının çizdiği güllük gülistanlık bir tablo var. Arife ve Ali’nin anlattığı gerçekte; ölmüş komşusunun kıyafetlerini giyen, merdivenlerini temizlediği evlerdeki çocukların eskilerini çocuklarına getiren işçiler var.
“Madem her şey ucuz neden kendine zam yapıyorsun?”
Erdoğan’ın kendi maaşına yaptığı zamdan giriyor söze Temizlik İşçisi Ali. “Erdoğan markete gitti, her şey ucuz güzel dedi. Hemen ardından kendine zam yaptı. 100 bin lira maaş alıyor. Madem her şey ucuz neden kendine zam yapıyorsun?” diye sitem ediyor. Yine Erdoğan’ın “İşçiler yapılan sözleşmelerden memnun” sözlerini hatırlatan, Ali, “Kimse halinden memnun değil. Hastanede doktor kalmadı. Ya mesleği bırakıyor ya emeklilik istiyor ya da ülke dışına çıkıyor” diyor.
Ya işçi nasıl dayanıyor? Ali yanıtlıyor: “İşçi tepkili ama işsiz kalma korkusu var. Aldığımız para yetmiyor, ek işe çıkıyoruz. İki katlı bir han var, haftada bir gün gidip oranın temizliğini yapıyoruz. Aylık 280 lira bir katkı sağlıyor. Para nereye gidiyor dersen, mesela okulda cumhuriyet etkinlikleri oldu, kızım için etek istemişler, gömlek istemişler. Bir eteğe 70, bir gömleğe 50 lira gitti. Böyle gidiyor.”
“150 lira verebilmek için bir ay merdiven siliyorum”
Arife de evdeki tencere kaynamadığı zaman merdiven silmeye başlamış. Borçlar biriktikçe temizlenen apartman sayısı da artmış, beraberinde Arife’nin diz ağrıları… Bir pazar günü kalmış Arife’nin. O gün de evin temizliği, çocukların yemeği, bakımı, ödevi… Arife’nin altı katlı bir binanın temizliğinden ay sonunda eline geçen para ise sadece 180 lira. 180 liralarla her ay bir eksiğini kapatmaya çalışan Arife, “Bir ay yağ alıyorum, diğer ay çay alıyorum, yeri geliyor deterjan alıyorum. Bunları toplu alırsam faydalı oluyor. Parça parça aldığımda daha çok gider oluyor. İnanın çocuğa kitap istediler, öğretmen kırtasiye ile anlaşmış, fiyatı 150 lira. Aldık ama nasıl aldık! Gazi Mahallesi’nde tanıdık kırtasiye var, madem kitap almayı zorunlu kılıyorlar, bunu daha ucuza bulabilirim dedim. Gazi’ye gittik kitap için, o kadın, durumum kötü diye kitap parasını almadı” diyor.
Çocukların okulunda etüt sınıflarının açıldığını, bu sınıflara katılabilmek için 150 lira para istendiğini söyleyen Arife, “Ben 150 lira verebilmek için 1 ay merdiven siliyorum. Şimdi ben parayı etüde mi vereyim, yağ mı deterjan mı alayım? Çocuklar okula götürsün diye evden bir şeyler hazırlıyorum, meyve suyunu toptan alıyorum, daha ekonomik oluyor. Tek tek almaya kalksan bir meyve suyu 1.5 lira. Her gün almaya kalksam olmuyor. Şimdi pandemiden dolayı bir liste yapmışlar; kağıt havlu, dezenfektan, çamaşır suyu, tuvalet kağıdı almamızı istiyorlar” diye anlatıyor.
“Market market gezip ucuz yer arıyoruz”
“Aldığımız ücret asgari ücret” diye söze giriyor Ali: “Kuruşu kuruşuna hesaplıyoruz, bozuk paraları bile çocuğun kumbarasına atıyoruz. Yettiremediğimiz ay o kumbaradan alıyorum. Bazen annem sağ olsun köyden kavanoz falan gönderiyor idare ediyoruz. Çocukları yazın köye gönderiyoruz, 3 ay orada kalıyorlar, o da ekonomiyi rahatlatıyor.”
Daha ucuzu bulmak için Ali’yle market market gezdiklerini söyleyen Arife de “Alışverişe çıkıyoruz, et alamıyoruz, benim dolabımda et var ama Kurban Bayramı’ndan kalan etler. Annem rahatsızlandı, bir buçuk ay hastanede yattı, dolaptaki et bozulmasın diye bizim eve getirdim, o etlerle idare ediyorum. Biz sepetimizi dolduramıyoruz. Mesela günlük peynir yiyoruz. Onu alabilmek için üç dört market geziyoruz. Bir kere girip alıp çıkmak yok bizde. Eşimle evin önünden başlıyoruz, marketleri geziyoruz ucuz yer arıyoruz. Ağza alınmayacak peynirin kilosu 32 lira. Kaşar peynir olmuş 45-50 lira. Çocuklar sucuk istiyor alamıyorsun. Ufak aç bitir salam falan alıyoruz, onu bile alabilmek için kaç yeri geziyoruz? Yumurta aldım bir koli 27 lira, 100 lira ile gittim parasız döndüm. Peynir alamadım, param yetmedi. Çocukların canı tatlı çekiyor, her istediğinde alamıyorsun. Aylar sonra dün tatlı aldım. Tatlı da tulumba” diyor.
“Ütü yok, süpürge yok, fatura 150 lira”
Arife, neredeyse haftanın tüm günlerini doldurduğu merdiven temizliğini şöyle anlatıyor: “Her daireden 30 lira alıyorum ama sadece merdivenleri silip geçmiyorsun, demir korkuluklarını siliyorsun, saat kapaklarını temizliyorsun, ayakkabıları toplayıp paspasları kaldırıyorsun.”
En son ayarladığı apartmanla çocuğunun servis parasını çıkarmayı düşleyen Arife, “Geçinebilmek için on parçaya bölündük. Doğal gazı nasıl yakacağız diye düşünüyorum. Elektrik süpürgem var, evi normalde haftada bir kez süpürüyorum, faturalar fazla gelince faraşla süpürge aldım. Sürekli elektrikli makineyi açmayalım diye, elle süpürüyorum. Ağır bir misafirim gelirse makineyi o zaman açıyorum. Mesela bu hafta elektrik süpürgesini açmadım, fırında patates, börek vs. yapabilirim diyerek dengeliyorum. Bunların hesabını yapıyoruz. Elektrik faturam 158 lira geldi. Ütü yok, elektrik süpürgesi yok, çalışırsa ayda iki kez fırın açıyoruz” diyor.
“Pazardan limon, patates, salatalık topladığımı bilirim”
Geçinebilmek için binbir formül deneyen Arife birçok kadın gibi pazara akşam saatinde gidiyor. “İnanın ben o pazardan limon, patates, salatalık topladığımı bilirim. Pazar akşam saat 20.00’ye kadar kurulu. Akşam 19.00 gibi gidiyorum, daha ucuz oluyor” diyor.
“Her şeyden fedakarlık yapıyoruz” diyen Arife şunları söylüyor: “Liseye giden oğlum 16 yaşında şu an. Sinemaya, kafeye gitmesi lazım, arkadaş ortamına girmesi gerek ama gidemiyor. Dışarı çıksa yiyip içecek, hesabı paylaşacak. Nereden baksan cebine 200 lira koyman lazım ama yok, nereden vereceğiz.”
İzin gününde dahi koşturan Arife kendini robot olarak tarif ederek, “Hastaneye gittiğimde bile ertesi gün gel temizlik yap diyorlar. Yoruluyorum artık, yetişemiyorum. Geçen gün kızımı okula götürürken düşüp bayılmışım, hatırlamıyorum. 10 dakika boyunca çocuğumu tanıyamadım. Herkese tamam abla silerim abla temizlerim abla diyorum ama kendimize zarar veriyoruz. Yaşamak bu kadar zor olmamalı. Biz artık kendimizden geçtik çocuklarımız için de kaygılıyız” diyor.
“Bir ay plastik taburelerde oturduk”
Geçinemediği için sosyal yardım başvurusunda bulunan, evine gelen yetkililerin kapıdan içeri girmeden plazma televizyonu görüp durumlarının iyi olduğu kanısına vardığını söyleyen Arife, “Ben o televizyonu nasıl aldım bilmiyorlar. Koltuk, halı, çocuğun yatağı hepsi ikinci el. Bu eve taşınırken borç harç yaptık, bir ay plastik taburelerde oturduk, kanepemiz yoktu, ikinci el olmasına rağmen onu bile taksitle aldık. Başka yere taşınırız diye korkuyoruz, eşyalar eski, merdivenden indirirken elimizde kalır. İnsanların eskilerini giyiyoruz. Bu kıyafetleri merdivenlerini sildiğim kadın verdi. Paçalarını yaptıramadım şu an duruyor. Terziye gittim 10 lira istedi. Bir abla var onun da çocukları var, olanları alıyorum, olmayanları belediyenin giysi dolabına bırakıyorum. Ayakkabı olsun, çizme olsun, hepsini böyle çözüyoruz. Hem kendimizin hem de çocukların” diye konuşuyor.
Arife’nin söylediklerini ise eşi Ali şöyle tamamlıyor: “Kendimize yeni bir kıyafet aldığımızı hatırlamıyorum. Bizim burada bir abi vardı, genç yaşta rahmetli oldu. Eşi aradı ‘Eşimin kıyafetleri var, atmaya kıyamıyorum, yıkadım temizledim’ dedi, onları aldım ben giyiniyorum. 26 yıldır çalışıyorum. Çocukken başladım çalışmaya, bir birikimim bile yok. Karın tokluğuna çalıştık yıllarca. Babam hastaydı, bir gecekonduda oturuyorduk. Çocuk işçiydim ama ailenin geçimini sağlıyordum. Paranın bir değeri vardı. Şimdi asgari ücretle bir çocuğa bile bakılmaz. İnsanlar bu maaşla ev geçindiremez.”