Diyorlar ki önce bir Erdoğan gitsin de… Peki sonra?
Sanki Saray Rejimi, burjuvaların istemediği bir rejim, sanki Saray Rejimi ve Erdoğan ve Bahçeli ve Kılıçdaroğlu ve Akşener elleri öyle ya da böyle sınıfın ve sınıfın devrimcilerinin kanına bulanmış bu figürler bir ve aynı değilmiş, uluslararası tekellerin, ülkemizdeki tekellerin çıkarlarının ürünü değilmiş gibi.
Sanki Erdoğan gitse de yerine Gül gelse, Akar gelse, Kılıçdaroğlu, Akşener gelse, burjuva egemenlik son bulacak, ekmek bedava olacak örneğin, dolar düşecek, işsizler iş bulacak, evsizler ev… özgürlüğe kavuşacağız, sömürü ve savaş bitecek, hayat bayram olacak… Yok öyle bir dünya!
Bu algıyı reddediyoruz! Tüm sermaye güçleri bu rejimin içindedir, yanındadır, arkasındadır; Erdoğan bu pisliğin başında olsun ya da olmasın.
Ensar Vakfı’nda ve adını duyduğumuz-duymadığımız tüm vakıf ve tarikat örgütlenmelerinde çocuklara tecavüz edilip edilmemesi hiçbir kapitalistin, sermayenin hiçbir kesiminin umrunda değil.
Halk ekmek kuyrukları, soğuktan kalbi durup ölen bebeler, sefillik içinde nefes alıp vermeye hayatta kalmaya çalışan, bunca rezillik yetmiyormuş gibi bir de aynı kendisine benzeyen, elleri, kolları, gözleri olan, konuşabilen örneğin, cümle kurabilen canlılar tarafından yakılıp öldürülen mülteciler, üç kuruşa çalışan ve bir işi olduğu için mutlu olması gerekenler,
-sahi neden mutlu değilsiniz nankörler, işiniz var ve bir de üstüne para istiyorsunuz demek, bir de, bir de sendika demek, asgarî ücrete zam gelmesi gerekirken düşürene teşekkür eden Türk-İş Başkanı verelim mesela size olmaz mı-,
işsizler, ömürlerinin başında olduğu gibi sonuna doğru da açlıkla terbiye edilmek istenen emekliler, bilimselliği ve özgürlüğünün ancak olumsuz cümle kalıplarında geçebildiği üniversitelerin geçin eğitimi barınma sorunu yaşayan öğrencileri, her gün her saat herhangi bir bokun soyu erkek tarafından en hafifinden dayak yeme, öldüresiye dövülme, tecavüz edilme, öldürülme gerçeğiyle yaşayan kadınlar, cinsel yöneliminden dolayı aşağılananlar, kimlikleri reddedilen, TC tarihi boyunca varlıkları inkâr edilen, asimilasyona uğrayan, imha edilen halklar…
yani özetle bize dair, bizden olan hiçbir şey, hiçbir kimse sermaye sınıfının, burjuvaların, Koçların, Eczacıbaşıların ve onların devletinin, günümüzdeki hâliyle Saray Rejimi’nin herhangi bir yerindeki herhangi bir temsilcisinin -Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Akşener, Soylu, Akar, Gül, tamamlayın siz gerisini- umrunda değil. Çarklar dönüyor nasılsa, fabrikalarda yirmidört saat güneş batmıyor, kârlar katlanıyor, yağma, talan, rant yok önünde hiçbir engel uuuu, oğlanı kokain çekerken mi yakalattık, pudra şekeriydi deriz ne gam! Erdoğan gitsin de, öyle mi?
Dünya kapitalist sistemi krizdedir ve bu kriz giderek derinleşiyor. Emperyalist güçler dünyanın yeniden paylaşımı için savaşıyor. Bu savaşın en sıcak biçimlerini aldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Dünya kapitalist sistemi ile beraber Türkiye kapitalizmi de derin bir ekonomik ve siyasal krizin içinde, bunun bütün faturasını da bize yıkmak, bu krizde de kârlarına kâr katmak peşindeler. İşte bu koşullar altında TC devleti çözülmektedir, Saray Rejimi çözülmektedir. Bu noktada Erdoğan çoktan bitmiştir. Erdoğan gitsin de, diye erteleyeceğimiz bir noktada değiliz. Erdoğan’ın yerine gelecek olan, aynı çarkı sürdürdüğü sürece, bizim için ne değişecek? Bizim işimiz bu devleti kurtarmak değil.
Bu bir savaş. Bu savaş, biz işçi sınıfı ile iktidarda olan burjuva sınıfı arasında.
İşçi sınıfı için mesele, Saray Rejimi ile birlikte tüm burjuva egemenliği tarihin çöplüğüne göndermektir.
İşçi sınıfı, kendi sınıf çıkarlarını ortaya koymalıdır.
Biz, savaşsız ve sömürüsüz bir dünyadan yanayız. İşçi sınıfının ve tüm insanlığın kurtuluşu buna bağlı. Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya, sosyalist devrimle başlayan bir süreçle kurulur. Sosyalist devrim, tüm fabrikaların, tüm hastahanelerin, tüm bankaların, tüm üretim araçlarının, tüm eğitimin kamulaştırılması demektir. Sosyalist devrim, tüm aşağılanmanın son bulması, her türden kimlik sorununun çözümü demektir. Sosyalist devrim, özgürlük demektir. Sosyalist devrim, tüm tarihle hesaplaşma, sosyalist devrim tüm halklarla barışmak demektir. Sosyalist devrim, bizim tek çıkış yolumuz!
Biz iktidara yürümeliyiz. Bu mümkündür! Biz hayatı üretenler, onu yönetmeye aday olmalıyız! Mesele direniş çizgisini geliştirmek ve örgütlemektir. Devrimin acil görevi budur!
Direnişi büyütmeli ve daha da örgütlemeliyiz! Bugün Birleşik Emek Cephesi bunun yoludur. Devrimci tüm güçler, tüm gruplar, tüm devrimci siyasal eğilimler, tüm yerel işçi örgütlenmeleri, tüm fabrikalardaki işçi konseyleri, gözlerini iktidara dikerek, Birleşik Emek Cephesi’nde birleşmek zorundadır. Bu sadece bir çağrı değil, bu aynı zamanda, devrimi olanaklı hâle getirmenin tek yoludur.
* * *
Bundan yüz elli yıl önce “İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok, kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” diyordu Komünist Manifesto’da Marx ve Engels. Yineliyoruz: “Bir zincir yitirenler, bir dünya kazanacak!”
Bundan yüz yıl önce Rosa Luxemburg dövülerek öldürüldü ve nehre atıldı. Unutmuyoruz. “Ya sosyalizm ya barbarlık!” demişti, doğruydu. Tekrarlıyoruz. “Vardık, varız, var olacağız!”
Ve yolumuz bellidir, vazgeçmiyoruz.
Yolumuz Paris Komüncülerinin yoludur.
Yolumuz Ekim Devrimi’ni dünyaya armağan eden Lenin’in ve yoldaşlarının yoludur.
Yolumuz sosyalizmin güzel adası Küba’nın, Che’nin ve Komutan Fidel’in yoludur.
Yolumuz “kurtuluşa kadar savaş” diyen Mahir Çayan’ın yoludur.
Yolumuz Deniz Gezmiş’in, Sinan’ın yoludur.
Yolumuz ser verip sır vermeyen önder İbrahim Kaypakkaya’nın yoludur.
Yolumuz ortağımız, canımız, canımızın içi, devletin ajanlık teklifini reddettiği için okulunun tuvaletinde asılarak öldürülen Ali Serkan Eroğlu’nun yoludur.
Yolumuz ortağımız, canımız, canımızın içi, işkencede güneşe uğurladığımız Burhanettin Akdoğdu’nun, Komutan Bekir’in yoludur.
* * *
Tüm dünyada bir hayalet dolaşıyor. Bu hayalet, devrim hayaletidir. Açlığın, işsizliğin, yokluğun, yoksulluğun kol gezdiği işçi sınıfı saflarında bu devrim hayaleti vücut buluyor, gelişiyor: Adım adım, santim santim, inatla ve umutla. Bu uzun ve zorlu bir mücadele. Bu mücadele için, devrim için sizi Kaldıraç saflarında örgütlenmeye çağırıyorum.
Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!
*26 Aralık 2021’de “Bu Gemi Zafere Ulaşacak” şiarıyla yapılan Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nu anma etkinliğinde Kaldıraç Hareketi adına yapılan konuşmadır.