Dünyada savaş bulutları arttıkça, savaş çeşitli yoğunluk ve biçimler altında her coğrafyada gelişmeye başladıkça, tüm burjuva devletler, kapitalist devletler her türlü hak arama eyleminin karşısına, yoğun ve planlı bir devlet terörü ile çıkıyorlar. Maskelerini çıkartıyorlar. Batı demokrasisinin değerleri, medeniyet taşıyıcıları, insancıllığın ezelî-ebedî temsilcileri, birdenbire, tüm çürümüş, kokuşmuş, çirkin ve insanlık dışı yüzleri ile, işçi ve emekçilerin karşısına dikiliyorlar.
Savaş, sadece savaşın olduğu coğrafyaları etkilemiyor. Sadece Ukrayna’nın Neonazileri yakıp yıkmakla yetinmiyorlar. Bu durum aynı zamanda, tüm dünyada gericiliğin, Neonazi destekçiliğinin hortlamasına da olanak veriyor. Maskelerini indiriyorlar ve tüm NATO ülkeleri, gizlice kundakladıkları, arka kapılarda besledikleri gizli Neonazi örgütlenmelerini, artık kendi desteklerini de açıklayarak sahaya sürüyorlar.
Suriye sahasında IŞİD, Ukrayna’da Banderacılar, bu soydandır. Birçok ülkede Neonazi örgütler, birçok yerde İslamî örgütler, emperyalist efendilerin savaş planları için açıktan kullanılıyor.
İsrail’in Filistin halkına karşı soykırımı, TC devletinin Kürt halkına dayattığı katliam politikaları, bunlara uygun olarak yükseltilen dinî-milliyetçi çeteler, burjuva egemenliği sürdürmek için devrededirler.
Bu savaş süreci içinde, işçi ve emekçilere, dünyanın her yerinde, farklı tonlarda, farklı çerçeve içinde, dinci ve milliyetçi bir söylemi dayatıyorlar. Efendilerine hizmet etmek için can atan kalemşörler, bu milliyetçi, ırkçı akımları, binbir yerinden parlatarak, işçi ve emekçilere, kitlelere dayatıyorlar. Bu büyük bir ideolojik savaştır.
Savaşın beraberinde getirdiği her sorunu, kendi amaçları için bir başka fırsat olarak kullanıyorlar. Kapitalist sistem, önce bir sağlık sorunu yaratır, sonra da bu sağlık sorununu çözmek adına, korkunç bir özelleştirme-yağma metodunu devreye sokar. Her şeyi daha fazla kâr için ele alır, buna uygun bir ortam hazırlar. Savaş sürecinin sorunlarına da böyle yaklaşıyorlar.
İşçi sınıfının, kitlelerin örgütsüzlüğünü, büyük ölçüde bir fırsat hâline getiriyorlar. Bu nedenle, işçi sınıfının, kitlelerin örgütlülüğü, mücadelenin işçi sınıfından yana dönmesi için büyük bir öneme sahiptir.
İçinden geçtiğimiz dönemde, savaşa bağlı olarak ortaya çıkan göç sorunu, göçmen işçiler sorunu, sistem tarafından her yönde kullanılmaktadır. Bir yandan göçmen işçileri yok pahasına çalıştırma olanağını elde etmekte, diğer yandan işçi ve emekçiler örgütsüz ise onların göçmen işçiler düzeyinde ücret almasını istemekte, bir yandan göçmen işçilere karşı bir ırkçı yaklaşımı körüklemekte, tüm toplumu ırkçı saldırılar için hazır hâle getirmekte, savaş yanlılığını bir kere daha artıracak manipülasyonları yapmaktadır.
Ekonomik krizin yükünü işçilere yüklemekte, yaşamı zorlaşan işçileri borçlandırarak, isyan etme eğilimlerini yok etmekte, bazı bölgelerde açlığa dayalı çeteler örgütleyerek, onları direnen devrimcilerin üzerine sürmekte, ortaya çıkan mafyatik çeteleri beslemektedir.
Yani mal sahibinin, koyunun etinden, sütünden, yününden yararlanması hesabı, kapitalist de, egemen de, işçilerin her şeyinden yararlanacak yöntemler geliştirmektedir.
Onlar şunu istiyorlar:
1- İşçiler, kadınlar, emekçiler, gençler, haklarını aramasın, eylem yapmasın, sessizce kaderine razı olsun, sussunlar.
2- İşçiler, daha çok çalışsın, daha fedakâr olsunlar. İşçiler, vatan, millet edebiyatı ile, milliyetçi, ırkçı, öbür dünya hayali ile dinci olsunlar isterler, istiyorlar.
3- İşçiler, kendinden daha zor, daha kötü durumda olana, elini uzatmasın, gözlerini kapasın ve hâllerine şükretsinler. İşsize niye işsiz diye bakmasın, emekliye bakmasın, sadece kendi hâllerine şükretsinler.
4- İşçiler, hiçbir toplumsal olaya, olup bitene ilgi göstermesinler. Savaş konusunda konuşmasın, savaşa karşı çıkmasın, kendi çocuklarının ölüme gönderilmesine seyirci kalsınlar. Bir kişinin kimliği nedeniyle öldürülmesine ses çıkartmasınlar. Kadının cinayete kurban gitmesine sadece üzülsün, bir şey yapmasınlar. Eğitimin parasız olması için mücadele eden bir gence sahip çıkmasınlar. Olup bitene gözlerini kapasınlar.
İstedikleri budur.
Bir çeşit salt ekonomik varlık olarak işçi sınıfına evet diyorlar. Ama hakkını arayan, başka işçilerle dayanışma içinde olan işçi sınıfına hayır diyorlar. Düşünen insana hayır diyorlar ama itaat edene evet diyorlar.
Onlar bunu istiyor. Ama ya biz işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler ne istiyoruz? İnsan olmaktan çıkmak demek olan egemenin isteklerine boyun mu eğeceğiz?
İşçi sınıfı, bir başka insanı ezmek, sömürmekten uzaktır. Bu nedenle, insanın insana kulluğuna, sömürüye son verebilecek tek devrimci sınıftır.
Ama bunu ancak devrimci ise yapabilir.
Devrimci değil ise işçi sınıfı hiçbir şeydir.
İşçi sınıfı devrimcileşmek zorundadır.
İşçi sınıfı sosyalist devrim için mücadele etmek, bu mücadelenin önderi olmak zorundadır. Tarihsel misyonu budur.
İşçi sınıfı devrimci sosyalist bir örgütlenme geliştirmek zorundadır.
Bunun için, direniş, en büyük öğretmendir. İşçi direnişlerinin önemi de buradadır. İşçi direnişleri, kadın direnişleri, öğrenci direnişleri, hem gelişmeli hem yaygınlaşmalı hem de giderek daha örgütlü hâle getirilmelidir. Bu, biz devrimci işçilerin görevidir.
İşçi sınıfı, tüm eylemliliği sürecince, kendi içinde gelişen her eyleme duyarlı olmalıdır. Her işçi eylemi, diğer işçilerce, anlamlı bir biçimde desteklenmelidir. İşçiler başka işçilerin eylemlerinden de öğrenmelidirler.
İşçi sınıfı, tüm toplumsal sorunlara duyarlı olmak zorundadır. Gözlerini kapatıp, kendi işine bakmak yok. İşçiler, öğrencilerin her eylemine yakından bakmalıdırlar, çiftçilerin eylemlerine yakından bakmalıdırlar, kadın eylemlerine yakından bakmalıdırlar.
İşçi sınıfı milliyetçi değildir. İşçilerin vatanı yoktur. İşçi sınıfı enternasyonalisttir. Dünyanın tüm işçileri, aynı sınıfın üyesidir ve kardeştirler. Dünyayı ayakta tutan onların kolektif emeğidir. Bu bilinçle, işçiler, hiçbir halka, hiçbir ülkenin yoksuluna, hiçbir ülkenin işçisine egemenin bakış açısıyla, milliyetçi bir bakış açısı ile bakmazlar. İşçi sınıfının davası enternasyonalist bir davadır. Bir ülkedeki devrim, başka ülkelerdeki devrimlerle birleşmeden, dünya çapında işçi sınıfının zaferi gerçekleşmeden, insanın insan tarafından sömürülmesine, dünyada yoksulluğa son vermek mümkün değildir.
Bunlar, işçi sınıfının mücadelesinin olmazsa olmazlarıdır. Her işçi örgütlenmesi, her işçi mücadelesi, bunlara dayanmak zorundadır.
Bir başka deyişle, kapitalist sistemi, doğrudan karşısına almadan, sosyalizmin zaferi, işçi sınıfının iktidarı alabilmesi mümkün değildir.
Dünyada savaş bulutları dolaşıyor. Ama aynı zamanda, gelişmekte olan, kundaklanan, emperyalist efendilerin yarattığı bu dünya savaşı içinde, bir devrim de mayalanmaktadır. İşte bu devrimin zaferi, devrimci, sosyalist, enternasyonalist temeller üzerinde yükselen bir işçi örgütlenmesini, bir direniş hattı örgütlenmesini gerektirir.
Bugün ülkemizde işçi sınıfının, kendini devrimci diyerek milliyetçi soldan ayıranların önündeki başlıca görev, direniş hattını geliştirmek, direnişleri yaymak, örgütlemek, direnişlerden öğrenmek, bu direnişleri, Birleşik Emek Cephesi’nde birleştirmektir.