Demirtaş’ı tahliye olduğu davadan yeniden tutuklayan Saray yargısı, aynı fotoğraftan dört ayrı dava açarak da dünya hukuk tarihine adını kara harflerle yazdırmayı sürdürüyor.
Çözüm süreci yıllarıydı 2013 ve 2014. BDP ve HDP heyetleri hem hükümet yetkilileriyle hem İmralı ile hem de Kandil ile görüşüyorlardı. Her şey herkesin gözü önünde oluyordu. Ülkede barış havası esiyordu. Heyetlerin her İmralı ve Kandil’e gidiş gelişi büyük haber değeri taşıyordu.
İmralı’da ve Kandil’de çektirilen fotoğraflar neredeyse tüm medya organlarında yer alıyordu. Hem de ‘barış’ güzellemeleriyle. AKP’lilerin ağzından ‘barış’ sözcüğü ve ‘Kürtlere övgü’ eksik olmuyordu. Bugünün troliçeleri sosyal medya hesaplarından ‘sarı-kırmızı-yeşil’ diye bağırıyordu… Kimi Saray kalemşörleri köşelerinden Öcalan’a övgü diziyordu.
Ne zaman ki Erdoğan barış masasını devirdi, bu kez o övülen fotoğraflar hem de aynı kişiler tarafından ‘suç unsuru’ gibi gösterilmeye başlandı. Fotoğraflarda yer alan HDP’li siyasetçiler hakkında fezlekeler hazırlandı, davalar açıldı.
Bizzat AKP hükümetinin onayı ile gerçekleştirilen görüşmeler “terör örgütü propagandası” sayıldı.
2016 Mayıs’ı. Meclis’te dokunulmazlık görüşmelerinin 2. tur oylaması yapılıyordu. AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “HDP’nin Kandil’den talimat almadan yürüyemediğini” söylüyordu. Sırrı Süreyya Önder, kürsüye çıkmış ve Turan’a şu yanıtı vermişti:
“Sayın Cumhurbaşkanı o zaman Başbakan’dı. Beni aradı. ‘Kandil’e gittiniz, ne oldu?’ dedi. Bunun devamını mahkemelerde söyleyeceğiz.”
Herhalde bundan daha büyük bir delil olmaz o fotoğraflardan ve gidiş gelişlerden dönemin başbakanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın haberinin olduğuna…
Ama AKP iktidarı masayı devirmiş ve Türkiye’yi yeniden bir kanlı sürecin içine sürüklemişti. Ve HDP’ye yönelik operasyonların da önü açılmıştı.
Ve Sırrı Süreyya Önder bu fotoğraf nedeniyle de yargılandı. Mahkemelerde de Kandil’e gidişlerinin bizzat hükümet ve MGK kararıyla olduğunu anlattı:
“Bu devletin iktidarı, MGK kararı ile Öcalan ve Kandil dağlarında gerilla ile görüşerek, tarihi bir sorumluluk üstlendik. 180 bin kilometre İmralı ile Kandil arasında mesafe kat ettik. Ben bu PKK’nin ne kadar komutanı varsa devletin ricası ile görüştüm. Devlet, İmralı ve Kandil arasında yapılan görüşmelerden oluşan ortak mutabakatın okunmasıdır. Hiçbir soruşturma kavuşturma yapılmayacak o gün. 7 Haziran sonrası hemen soruşturmaya dönüştürülecek. Buna inanmam beklenemez.“
HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yöneltilen suçlamalardan biri de o fotoğraflar oldu.
Ama Demirtaş’ı cezaevinden çıkarmamak için tüm hukuk kurallarını alt üst eden, tahliye olduğu davadan bile yeniden tutuklayan Saray yargısı, bu konuda da ‘marifetini’ ortaya koydu. O fotoğraflar için Demirtaş’a tam dört dava açtı.
Sonuncu dava yeni açıldı. Hani Demirtaş’ın 2012-2016 yıllarında yaptığı konuşmalar nedeniyle açılan dava dosyasından söz ediyorum. Üç buçuk yıldır cezaevinde tutulan Demirtaş’ın 8 yıl önce yaptığı konuşma, Alman gazetesine verdiği demeç, CİMER’e yapılan bir şikâyetin yanı sıra Kandil’de çekilen fotoğraf da suçlamalar arasında yer aldı.
Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman, Medyaskop’tan Ferit Aslan’a Kandil’de çözüm süreci döneminde çekilen bu fotoğrafla ilgili bir vatandaş ihbarıyla savcının konuyu soruşturma konusu yaptığını söylüyor:
“Aynı fotoğraftan Diyarbakır, Adana ve Ankara’da üç ayrı dava mükerrer şekilde dava açılmış. Aynı fotoğrafa dördüncü dava açılıyor. Savcılık tümüyle siyasi saikle hareket ediyor, ağır suçlar işlemeye devam ediyor.”
Selahattin Demirtaş da 16 Temmuz 2019’da görülen duruşmada, yine bu fotoğraf nedeniyle hazırlanan fezlekeye dair konuşurken aynı fotoğraf nedeniyle hakkında birden fazla dava açıldığını söylüyordu:
“…O fotoğrafın kendisinde de suç unsuru olmadığını aslında savcılar da mahkemeler de çok iyi bilirler. Kaldı ki bu suçlama ile ilgili hakkımda hazırlanmış iki ayrı iddianame de vardır. O Kandil’de çekilen fotoğraflarla ilgili. Örneğin yakın zamanda Adana’da Ağır Ceza Mahkemesinde –hiç haberimiz yok- bir iddianame hazırlanmış. Mahkeme de iddianameyi kabul etmiş ve sizinle birleştirme kararı vermiş. Fotoğrafın içeriği aynı mı, değil mi bilmiyorum ama Kandil’de çekilen bir fotoğraf olduğu yazılıyor. Savcılık aşamasında bundan haberimiz bile olmadı. İfadem alınmadı. Tebligat da yazılmadı. İddianame kabul edildi, ilk duruşma yapıldı bundan bile haberim olmadı. Ancak sizinle birleştirme istenince böyle bir davadan haberdar oldum. O dava da yine Kandil fotoğrafıyla ilgili. İstanbul’da benzer bir soruşturma vardı. Akıbetini artık takip edemedim. Avukatlarım takip etmiştir. O nedenle bu fezlekenin de ciddiye alınır bir tarafı yoktur hukuki açıdan.”
Üstelik Demirtaş, o fotoğrafların hükümetle koordineli bir şekilde yansıtıldığını da anlatıyordu:
“Fotoğraf çekildiğinde, yayınlandığında hiçbir şekilde kamuoyunda, savcılıkta, yargıda suç olarak tartışılmamıştır. Bu fotoğraflamanın amacı da kamuoyunda bu görüşmelerin yapıldığının her türlü spekülasyondan uzak bir şekilde hem partimizin ciddiyeti hem de Abdullah Öcalan ve KCK yöneticilerinin de bu görüşmelere bizzat katıldığını göstermek ve kamuoyunu ikna etmektir. Yine hükümetle koordineli bir şekilde yansıtılmış fotoğraflardır.”
İşte bugün o fotoğraflar nedeniyle Demirtaş’a yeni bir dava daha açıldı. Hem de avukatlarının sağlığı nedeniyle yaptığı tahliye başvurusunun reddedilmesinden birkaç gün sonra.
Artık Demirtaş korkusu ne kadar büyükse!..
(*) Bu yazı ilk kez 25.04.2020 tarihinde Artı Gerçek’te yayımlanmıştır