Cumartesi Anneleri 668 hafta oturumunda, üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen cezasızlık zırhıyla korunan Güçlükonak katliamı için toplandı.
“Canım dedem keşke ölmeseydin…” Bu sözlerin sahibi Rojin Kaya. Rojin, 15 Ocak 1996 yılında gerçekleşen Güçlükonak katliamında hayatını kaybeten Ahmet Kaya’nın torunu. Cumartesi Anneleri 668 hafta oturumunda, Güçlükonak katliamı dosyasını bir kez daha ele aldı.
Galatasaray Meydanı’nda “Failler belli kayıplar nerede?” yazılı pankartla bir araya gelen kayıp yakınları, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıdı. Güçlükonak Katilamı’nın görselinin bırakıldığı pankartın üzerine, “barış”ı simgeleyen beyaz tülbent ile karanfil bırakıldı.
“DERİN DEVLET FALAN DEĞİL, BİZZAT DEVLET YAPTI”
Güçlükonak Katliamı’nın araştırmasında yer alan Şenal Yurdatapan tanıklığını dile getirdi. Güçlükonak Katliamı’nı devletin “Bakın görüyor musunuz, PKK’nın yaptığını, tek taraflı ateşkes ilan edilmişti. Ateşkesi bozdu” diyerek yansıttığını hatırlatan Yurdatapan, PKK’nin ise açıklamayı yalanladığını vurguladı. Yurdatapan, şöyle devam etti:
Derin devlet falan değil devletin bizzat kendisi yapmış. Devletin kendisinin alenen yaptığı bir suçtu. Devlet ne yaparsa yapsın gerçekleri örtbas edemezler, hesap mutlaka sorulur.
“İNSANLAR ÖLDÜRÜLÜR AMA YAKILIP ÇUVALLARA KONULMAZ”
Ahmet Kaya’nın kızı Halil Kaya’nın torunu Emine Kaya ise Kürtçe bir konuşma yaptı. “Evet insanlar öldürülür ama yakılıp çuvallara konulmaz” diyen Kaya, kanının son damlasına kadar kayıpları arayacaklarının altını çizdi.
Kaya, “Bizi yaktın, öldürdün de ne anladın? Bunu yaptın, PKK’nin üstüne attın. PKK yapmadı, ateşkes yaptı. Sen bu insanları yaktın. Yaşadığımız sürece kayıpları arayacağız. Barış istiyoruz; bizi yaksanız da öldürseniz de biz ‘barış’ diyeceğiz. Vicdanı olan insanlardan kulak vermesini istiyoruz. Kalbimiz kül oldu, 22 yıldır aynı acıyı yaşıyoruz” dedi.
“BABAM SENİ ÇOK ÖZLEDİ CANIM DEDEM”
Galasataray Meydanı’nı bu hafta Ahmet Kaya’nın torunu Rojin Kaya’nın konuşması yasa boğdu. “Askeri güç öldürdü dedemi” diyen Kaya, şu ifadeleri kullandı:
Dedeme hasret kaldık. Dedem ölmeseydi, canım dedemi görürdük. Babam hasret kaldı. Babam seni çok özledi canım dedem. Keşke ölmeseydin canım dedem, halamla gurur duyardın. Biz dedeme sonuna kadar sahip çıkacağız, sonuna kadar devletten hesap soracağız.
668 haftanın basın metnini İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri okudu. 22 yıldır inkarla, cezasızlıkla üzeri örtülmek istenen Güçlükonak katliamı unutulmasın diye biraraya geldiklerini dile getirdiklerini belirten Yoleri, nasıl gerçekleştiği ve sorumluları bilinmesine rağmen katliamın 22 yıldır cezasız bırakıldığını dile getirdi. Yoleri, Güçlükonak katliamının 22. yılında tekrarladı:
Köylüler Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Halit Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan ve Ramazan Oruç ile korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz, Mehmet Öner, Lokman Özdemir ve minibüsün sürücü Ramazan Nas’ın gözaltına alınarak katledilmeleri ve adeta kül olmuş bedenlerinin, ailelerine teslim edilmeden, güvenlik güçlerince toplu halde gömülmeleri insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Herkes için bir mezar, insanlık onurunun gereğidir. Gerçek ortadayken devlet bu katliamda da kendi hukukuna aykırı hareket etti. Adli makamlar da bu hukuksuzluğun ve adaletsizliğin üzerini kapattı. Ama biz hakikat adına, adalet adına Güçlükonak katliamının unutulmasına izin vermeyeceğiz.
NE OLMUŞTU?
15 Ocak 1996 tarihinde Şırnak’ın Güçlükonak İlçesi’ne bağlı Koçyurdu Köyü’nün minibüsüne bir saldırı gerçekleştirildi. İçinde 7 köylü ve 4 korucu bulunan minibüs önce kurşunlandı sonra yakıldı. Olay, Taşkonak Taburu ve Koçyurdu Karakolu arasındaki asker ve korucuların denetimindeki dar bir toprak yolda gerçekleşti. Genelkurmay Başkanlığı o güne kadar yapmadığı bir uygulamayı ilk kez gerçekleştirdi. 16 Ocak 1996 günü Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a getirdi. Olay yerine götürülen gazetecilere Genelkurmay adına Albay Oğuz Kalelioğlu açıklama yaptı. Albay “Katliamı PKK’nin gerçekleştirdiğini ve örgütün bir ay önce ilan ettiği ateşkesi bozduğunu” diye açıkladı.
Olay yerinde yalnızca 20 dakika kalmalarına izin verilen gazetecilerden bazıları resmi açıklamaları çelişkili ve kuşku verici buldu. Bu gazetecilerden biri kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaştı. Bunun üzerine Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve bilim insanlarından oluşan bir heyetle olay yerine gitti.
Heyetin olay yerinde elde ettiği tanıklıklar, bilgi ve bulgular resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Korucuların olaya müdahale etmesi, köylülerin olay yerine gitmesi askerler tarafından engellenmişti. Arazinin fiziki yapısı katliamı gerçekleştirenlerin olay yerinden rahatça ayrılmasını imkansız kılıyordu. Bedenleri tamamen yanmış köylülerin kimlikleri sapasağlam askerlerin elindeydi. Ayrıca minibüste katledilenler resmi açıklamanın aksine normal bir yolculuk yapmıyorlardı.10-15 Ocak tarihleri arasında gözaltına alınan ve Taşkonak Jandarma Taburun’da tutulan kişilerdi.
Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna “Bu katliamı PKK değil, devlet güçleri yapmıştır” açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay’a başvurdu. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. AİHM’e taşınan davada ise Türkiye etkin soruşturma yapmadığı için mahkûm oldu. Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik” dedi.
2013 yılında Ergenekon yargılamaları sürerken hükümete yakın bir gazete Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın Güçlükonak katliamıyla ilgili yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve katliamda şüphelilerin JİTEM’le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde bir haber yaptı.
Kaynak: ETHA