Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal saldırıları ile AKP-MHP rejimine bağlı havuz medyasının da içinde yer aldığı ana akım medya, savaş ve işgal dilini kullanarak, yapılan saldırıların meşrulaştırılması için aracı oluyor. Yine sosyal medyada direkt saraydan yönetilen troll hesaplar, dezenformasyon odaklı paylaşımlarla, kamuoyunu işgale ikna etmeye çalışıyor.

Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topaz, medyanın savaş dilini kullanma nedenlerini ANF’ye değerlendirdi.

Medyanın savaş dilini kullanarak haber yapma nedenlerinin tarihsel bir geçmişe sahip olduğuna dikkat çeken Topuz, medyanın hem ekonomik hem de siyaseten devletin belirlediği kırmızı çizgiler içinde faaliyet yürüten kurumsal bir yapı olarak tanımlandığını belirtti.

Söz konusu kırmızı çizgilere açıklık getiren Topuz, Ermeni meselesi, Kürt sorunu, Kıbrıs tartışması, Yunanistan ile ilişkiler ve bürokrasideki yolsuzluklar gibi noktalarda hükümetlerin, kendi aleyhlerine haber yapılmasını yasakladıkları ifade etti. Ana akım medyanın da bu talepler doğrultusunda haber yaptığını kaydeden Topuz, halbuki gazetecilik kurumunun hem devletten hem de toplumun içerisindeki egemen kişilerden çok ciddi bir mesafede durması gerektiğinin altını çizdi.

PARTİLEŞTİRİLEN MEDYA

“Medyanın savaşa payanda olması tartışması Falkland Savaşı sırasında BBC ile İngiltere hükümeti arasında da yaşanmıştı. O dönem ki İngiltere hükümeti de şu an Türkiye’de yapıldığı gibi gazetelerde savaş ve işgal gibi terimlerin kullanılmasını yasaklamıştı” diyen Topuz şöyle devam etti: “Tabi bizim şimdi tartıştığımız bu değil. Gönüllü bir biçimde, militarist ve savaş dilini kullananlarla ilgiliyiz. O dönemde de Britanya hükümeti BBC’yi buna zorlamak istedi. Ama BBC buna direndi. Direnmesini mümkün kılan meslek kuralları, hukuki algı ve toplumsal destek idi. Şu anda hukuki bir algı olmadığı, hukuk çöktüğü ve anti-hukuk halini aldığı ya da toplumsal destek olsa bile eyleme dökülemediği ve ana akım medyada partileştirildiği için biz bunu daha yoğun bir biçimde gördük.

Türkiye’de ana akım medya, askeri birliğin kaba propaganda bildirisi şeklinde metinlerle ve haber kurgularıyla karşılaşıyoruz. Bir elinde Zülfikar diğer elinde balta ile duran kişi, her şey olabilir. Bir deli, psikopat, savaşçı, asker veya herhangi bir yurttaş olabilir ama asla gazeteci olamaz. Hiçbir gazeteci kendisini meslek ilkelerinin tam tersi bir konuma yerleştiremez. Yerleştiriyor ise eğer, şu anda savaşı isteyenlerle aynı parti kafasının organı olmasından ötürüdür.”

‘ALTERNATİF GAZETECİLİK ANA AKIM İLE EŞİTLENMEMELİ’

Saldırı ve işgal pozisyonunda olan tarafın medyası ile saldırı altında olan tarafın medyasının derhal eşitleyici konuma geçirmenin bazı şeyleri görünmez hale getirdiğini vurgulayan Topuz “Ben de temelde gazeteciliğin bu mesafeyi koruma mesleği olduğuna inanıyorum. Ama bu ana akım gazeteciliğin mantığıdır. Alternatif veya farklı gazetecilik türlerinin gayri meşru olarak tanımlanmasını doğru bulmuyorum. Bu alternatif gazetecilik kurumlarında, ana akımda eleştirdiğimiz kimi şeyleri gördüğümüzde, ana akımı eleştirdiğimiz gibi eleştirmek doğru değildir. Bu gazeteciliğin gelişmesi ve gelecekteki gazeteciliğin kurulması açısından çok da uygun değil. Tabii ki tartışma yürütmek gereklidir ama ikisini de eşitlemek doğru değildir. Çünkü devlet gücü ile o gücün muhatabı ve mağduru olanı eşit olarak düşünüp, değerlendirmek daha baştan hem gazeteciliğin hem de düşünme prensiplerine aykırı bir durumdur.

‘DENGECİ ANLAYIŞTAN KAÇINMAK GEREK’

Örneğin, atıldığı kamu kurumuna geri dönmek isteyen kişinin yaptığı eylemin nasıl olacağına ve devlete karşı bazı şeyleri yapamayacağına dair fikirler saçmalıktan öteye gidemezler. Kürt meselesinde de benzer hikaye hep vardı. İşte onlar da böyle yapmasınlar, bu da doğru değil türü yaklaşımlar olmamalı. Burada bu dengeci anlayıştan kaçmadıkça getirilecek bir eleştiri varsa da doğru eleştiriyi bulmak imkansız hale gelir” diye konuştu.