28.3 C
İstanbul
5 Ekim Cumartesi, 2024
spot_img

6-7 Eylül üzerine – Altan Açıkdilli

"Tarihin yani gerçeğin üstü sürekli örtüldükçe, bir halka karşı girişilen bu topyekûn saldırının üzerinden geçen zaman, kuruyan kalpleri daha da hissizleştirdi, toplumun vicdanındaki derin yaralar için için iltihaplandı, insanın çürümesi yabancılaşmasına paralel olarak derinleşti. Örneğin bu yabancılaşmış birey, elinde fotoğraf makinesi ile eski bir Rum evinin fotoğrafını çekerken, bir zamanlar o evdeki yaşanmışlığı, o evde yaşayanlara haksızlık edildiğini, zorla gönderilmelerinin ne büyük bir rezillik olduğunu düşünmeyen, o evde yaşayıp kaybetmiş kişiyle empati kurmayan, yani içinde ufacık bir merhamet, acıma, üzüntü, pişmanlık vb. duygusu oluşmayan bir bireyin, yaşadığı toplumda tüm acılara, haksızlıklara, adaletsizliklere, toplumsal olaylara karşı da böylesi duygular beslemesi mümkün müdür?"

Bir konuda her gün yeni söz söylemek gerekir mi? Bazen de yapılması gereken şey, gerçeği aynı cümlelerle sonuna kadar tekrar etmektir belki de.

6- Eylül, “olay” değil, bir pogromdur.

Kendiliğinden değil, planlı programlı bir “özel harp” organizasyonudur.

6-7 Eylül Pogromu; sadece acı günlerimizden biri değil, aynı zamanda bu toprakların utanç günlerinden biridir… 6-7 eylül, (Tıpkı 1915 gibi, tıpkı 1919-1923 gibi) bu coğrafya insanının, dün selam verip iç içe yaşadığı komşusunun, ertesi gün malına çöktüğü ve böylece toplumsal iki yüzlülüğün içselleştiği ve derinleştiği bir gündür. Hiçleşmenin, güce tapınmanın, omurgasızlığın, yenilgiyi kabullenmenin, ihanetin, bir gün önce devrimcilerden-devrimden yana iken, (hatta bir gün önce devrimciyken) bir gün sonra darbecileri alkışlamanın, itaat etmenin, mücadeleyi terk etmenin, mücadele edenlere küfretmenin nedenlerinin bazılarının şifreleri, bu çürümenin içinde aranmalıdır. Pogromdan kurtulanların bir kısmı ise 1964 Techiri’nde, sadece taşıyabilecekleri kadar bir valizle, anayurtlarından kovuldu.

Tarihin yani gerçeğin üstü sürekli örtüldükçe, bir halka karşı girişilen bu topyekûn saldırının üzerinden geçen zaman, kuruyan kalpleri daha da hissizleştirdi, toplumun vicdanındaki derin yaralar için için iltihaplandı, insanın çürümesi yabancılaşmasına paralel olarak derinleşti. Örneğin bu yabancılaşmış birey, elinde fotoğraf makinesi ile eski bir Rum evinin fotoğrafını çekerken, bir zamanlar o evdeki yaşanmışlığı, o evde yaşayanlara haksızlık edildiğini, zorla gönderilmelerinin ne büyük bir rezillik olduğunu düşünmeyen, o evde yaşayıp kaybetmiş kişiyle empati kurmayan, yani içinde ufacık bir merhamet, acıma, üzüntü, pişmanlık vb. duygusu oluşmayan bir bireyin, yaşadığı toplumda tüm acılara, haksızlıklara, adaletsizliklere, toplumsal olaylara karşı da böylesi duygular beslemesi mümkün müdür? İşte insanın bozulması (korkak, bencil, çıkarcı, adaletsiz, vicdansız) böyle bir şeydir. Nedeni yüzleşmemek, çözümü ise yüzleşmektir. (Bu sebeple bir devrimci için tarihsel acılar, bu gözle de görülmeli, incelenmeli ve işlenmelidir.)

Ama bu suça bir şekilde ortak olan hiç kimse utanmadı, özür dilemedi, yaraları sarmadı ve yüzleşmedi.

2011 yılında düzenlediğimiz bir söyleşide, şöyle demişti Apoyevmatini gazetesi editörü Mihail abi; “1900’lerin başında, 1 milyon nüfusa sahip İstanbul şehrinde, yüz binlerce Rum’dan biriyken, şimdi 15-20 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da kalan, 2000 Rum’dan biriyim sadece”…

Belki şimdilerde, 1.500 -2.000 Rum kaldı sadece bu topraklarda. Ve bir zamanlar anavatanları olan bu topraklarda, şimdi sessizce yok oluyorlar…

Unutma, unutturma.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol