İstanbul’da 2018 yılında gerçekleştirilen 25 Kasım yürüyüşüne katılan 22 kadının ilk duruşması görüldü. Kadınlar, mahkemeye “Kadınların öldürülmesinin meşru sayıldığı bir ülkede, sokakta eylem yapmamız mı hukuka aykırı?” diye sordu.
İstanbul’un Beyoğlu ilçesi Taksim Tünel’de, 2018 yılında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında gerçekleştirilen Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan ve aralarında Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Esengül Demir ile bir gazetecinin de bulunduğu 22 kadın hakkında açılan davanın ilk duruşması İstanbul 36’ncı Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya, “Polise mukavemet” ile “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanuna Muhalefet” suçlamasıyla yargılanan kadınlardan HDK Eşsözcüsü Esengül Demir ile Birsen Özge Gökçe, Duygu Kozak, Feride Eralp, Melda Karaoğlu ve Nevruz Tuğçe Özçelik katılırken, çok sayıda kadın da destek verdi.
Mahkeme heyeti, duruşma salonunda boş yer olmasına rağmen salonun fiziki koşullarının uygun olmadığını iddia ederek, gazetecileri ve duruşmayı takip etmeye gelen kadınları salona almadı. Tepki gösteren avukatlar, kararın keyfi olduğunu dile getirdi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, “Evet keyfi karar veriyorum, salona almıyorum” yanıtı vermesi dikkat çekti.
‘Katledilen kadınlar görülmüyor’
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk söz alan HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, 4 yıl önce 25 Kasımda, “Bütçenin kadınlara değil Diyanet’e ayrılması erkek şiddetini yaygınlaştırıyor. Pompalanan savaş hali ve dili bu şiddeti yaygınlaştırıyor, vahşileştiriyor. O zaman İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, 2017 yılında yüz binin üzerinde kadın, 2018’in ise sadece ilk 7 ayında yüz bine yakın kadın şiddete maruz kaldı. Bu kadınların 400’e yakını hayatını kaybetti. Bu istatistikler sınır dışı edilme korkusuyla şikayette dahi bulunamayan kayıtsız göçmen kadınları görmüyor demiştik” dedi.
‘Bir kadını öldüresiye dövmek değil, hakkına sahip çıkmak suç haline getirildi’
Bugün kadınların hala katledilmeye devam edildiğini ifade eden Demir, “Katillerin, şiddet uygulayan saldırganların ‘iyi hal’li olduğuna, ‘ağır tahrik edildiğine’, her türlü delile rağmen öldürülen kadınların ‘intihar ettiğine’ kanaat getirebilen mahkemeler, bugün 70 binin üzerinde öğrenciyi, kadınların kendilerini temsil etmek için seçtikleri milletvekillerini, kadına yönelik şiddete dair birim, merkez, sığınak kurmuş belediye başkanlarını, gazetecileri, hak savunucularını cezaevinde tutuyor. Çünkü bir kadını öldüresiye dövmek değil, hakkına sahip çıkmak suç haline getirildi” diye belirtti.
Demir, son olarak üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek, Anayasal hakkını kullandığının altını çizerek, beraatını talep etti.
‘Hangisi hukuka aykırı?’
Ardından söz alan feminist aktivist Feride Eralp, 25 Kasım’ın önemine değinerek, erkek şiddetinin sürekli gerekçelendirilerek, aklanmaya çalışıldığını söyledi. Eralp, “’Para istedi, karıma söylemekle tehdit etti’ şeklinde kendini savunan Cemal Metin Avcı adlı katil, Pınar Gültekin’i yakarak ve beton dökerek öldürmesine rağmen ‘haksız tahrik’ indirimi almadı mı? Pervin Hamak’ı öldüren eski kocası ve oğlu, kadın yıllarca şiddet altında yaşadığı evden kaçıp başka biriyle beraber olduğu için indirim almadı mı? Orhan Munis’in, Hatice Kaçmaz’a evlilik teklifi etmeye ya reddederse diye 20 cm’lik bıçakla gitmesi ‘tasarlama’ değil de ‘anlık hiddet’ sayılmadı mı? Kadınların hayatlarının bu bahaneler kadar kıymeti olmadığı, erkeklerin istemediği bir şeyi yaptığımız anda öldürülmemizin meşru sayıldığı bir ülkede, bizim sokakta eylem yapmamız mı hukuka aykırı? Bunu kabul etmemiz mümkün değil” diyerek tepki gösterdi.
‘Savunma hakkım var, dinlemek zorundasınız’
Ardından söz alan Nevruz Tuğçe Özçelik, savunmasına 25 Kasım’ın tarihçesini anlatarak başladı. Bu sırada Özçelik’in konuşmasına müdahale eden mahkeme başkanı, tarihçenin davayla ilgisi olmadığını belirterek, hızlı bir şekilde bu kısmı geçmesini söyledi. Hakime tepki gösteren Özçelik ise, şunları söyledi: “Savunma hakkım var, dinlemek zorundasınız. Yıllardır ‘Kadın cinayetleri politiktir’ diyerek mücadele ediyoruz. 2000’lerden beri İstanbul’da her yıl 25 Kasım Kadın Platformu kuruluyor. Bu platform, kadın örgütleri, feministler, siyasi parti, sendika ve derneklerden oluşuyor ve 25 Kasım 2006 tarihinden beri her yıl İstiklal Caddesinde, erkek-devlet şiddetine karşı eylem düzenliyor. Polis müdahalesiyle eylem, 16 yıl boyunca gerçekleştirildiği caddede engellendi ve 4 yıl sonra orada bulunan kadınlara bu dava açıldı.”
‘Suç değil hakkımız’
Özçelik, devamında hukuksuz olanın o gün kadınlara, translara karşı kurulan polis barikatı olduğunu dile getirerek, “Erkek şiddetine, kadın cinayetlerine, trans cinayetlerine, devlet eliyle kadın bedenine yönelen şiddete karşı dünyanın neredeyse her yanında aynı gün gerçekleştirilen, o sokakta da yıllardır gerçekleşen eylemimiz suç değil, hakkımızdır. Ben de Anayasal hakkımı kullanmak üzere 25 Kasım 2018 günü Taksim Tünel Meydanı’nda idim. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum ve beraatımı talep ediyorum” dedi.
Duruşma ertelendi
Duruşmada söz alan avukatlar da, müvekkillerinin beratını talep etti.
Ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, davada yargılanan diğer kadınların da dinlenmesine karar vererek, duruşmayı 21 Ekim’e erteledi.
Adliye önünde açıklama
Duruşma sonrası kadınlar ve avukatları, adliye önünde açıklama yaptı. “25 Kasım yargılanıyor, kadınları değil katilleri yargıla” pankartı açan kadınlar, sık sık “Erkek devlet şiddetine son” ve “Yaşasın kadın dayanışması” sloganları attı. Açıklamada ilk olarak konuşan Feride Eralp, 2018 yılında yaptıkları eylemden dolayı kendilerine dava açıldığını anımsattı. Mahkeme salonunda hakimin sergilediği tutumun aslında neyle mücadele ettiklerini açık bir şekilde gösterdiğini ifade eden Eralp, “Hakim aleniyet ilkesine aykırı olarak duruşmayı izlemeye gelen arkadaşlarımızı içeri almayı keyfi bir biçimde reddetti. Daha sonra arkadaşımız 25 Kasım’ın tarihini anlatırken sözünü kesti. Öyle bir dönemdeyiz ki hukuku uygulayan hakimlerin değil hukuktan üstün olan hakimlerin ülkesindeyiz. Bu hakimlerin, erkek-devlet şiddetine ilişkin anlattıklarımızı dinlemeye dahi tahammülleri yok iken erkeklere her türlü tahammülü gösteriyorlar. Erkek yargının bir yüzünü daha gördük ama mücadeleye devam edeceğiz. Her gün hayatlarımızı savunmak için sokaklarda olacağız” diye vurguladı.
‘Amacın bizi yıldırmak, mücadeleden caydırmak olduğunu iyi biliyoruz’
Kadınlar adına açıklamayı okuyan Nevruz Tuğçe Özçelik, erkek egemen düzene isyan ettikleri için yargılandıklarına işaret ederek, “Bu dava bugün, 30’uncu Onur Haftası’nın ve iki gün sonra gerçekleşecek olan 20’nci Onur Yürüyüşü’nün yasaklandığı, her türlü kadın düşmanlığı, homofobi ve transfobinin devlet eliyle körüklendiği bir ortamda gerçekleşiyor. Amacın bizi yıldırmak, mücadeleden caydırmak olduğunu iyi biliyoruz. Ama mücadelemiz hayatlarımız için, eşit ve özgür nefes almak için, bizi sömüren, baskılayan, ikincil kılan bu düzeni değiştirmek için. Bunun için vazgeçme ihtimalimiz yok” ifadelerini kullandı.
‘Bu sene de hem 25 Kasım’da hem diğer günlerde erkek-devlet şiddetine karşı sokaktayız’
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı verildiğinden bu yana yargının erkek şiddetini meşrulaştırmaya çalıştırıldığını dile getiren Özçelik, bu durumun vahim bir hal aldığını söyledi. Özçelik, şöyle dedi: “2018’deki yürüyüşe ilişkin bugün dava açan devletin belli ki katilleri engellemekle, erkek şiddetini önlemekle uğraşmadığı için epeyce boş vakti var. Bugün öyle bir koşulda yaşıyoruz ki Onur Yürüyüşü, 8 Mart, 25 Kasım, haber yapmak, teweet atmak yasak, ama kadınları öldürmenin bahanesi olabilir, erkek adalet tarafından mazur görülebilir. Yani bir kadını öldüresiye dövmek değil, hakkına sahip çıkmak suç haline getirildi. Bunun karşısında susmaya da itaat etmeye de niyetimiz yok. Bu sene de hem 25 Kasım’da hem diğer günlerde erkek-devlet şiddetine karşı sokaktayız.”