Kaldıraç, AKA-DER, İşçi Gazetesi ve Özgür Lise’nin, 18 Kasım Cumartesi, saat 20.00’da, Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde, “DİSK İşçi Korosu, Grup Munzur, Hakan Vreskala ve Mehmet Özer”in katılımıyla gerçekleştirmeyi planladığı, ‘100. Yılında Ekim Devrimi’nin Yolunda’ etkinliği, “asayiş ve güvenlik yönünden sakıncalı” bulunarak Maltepe Kaymakamlığınca keyfi bir şekilde yasaklanmıştı. Yasaklanan etkinlik bugün aynı saatinde Kadıköy Kalkhedon Meydanı’nda gerçekleştirildi.
“100 yıl oldu. Hiçbir gece başını yastığa kaygısızca koymamış olan işçilerin, yani senin, yani benim hepimizin umutla uyandığı o yeni gün doğalı 100 yıl oldu. Burjuvaların, uyanamadıkları kâbusları vücut bulalı 100 yıl oldu. Gecelerinde aç yatmayacağımız, gündüzünde sömürülmeyeceğimiz dünyanın, bizim dünyamızın tarihi başlayalı tam 100 yıl oldu.”
Etkinlik, yapılan açıklamanın ardından “Paris Komünü’nden, Ekim Devrimi’ne, Çin Devrimi’nden, Vietnam Zaferi’ne, Küba Devrimi’ne, Spartaküs’ten, Bedrettin’e, Mustafa Suphilerden, Mahir’e, İbo’ya, Deniz’e, Mazlum’a, Komutan Bekir ve Ali Serkan’a ve tüm Anadolu devrimcilerine insanlığın yüzlerce yıllık özgürlük mücadelesinde güneşe uğurladığımız tüm yoldaşlarımız anısına” denilerek saygı duruşu ile başladı.
Saygı duruşunun ardından, Kaldıraç Dergisi Temsilcisi Ülkü Gündoğdu basın açıklamasında bulundu. Gündoğdu konuşmasında; “Ve şöyle sesleniyoruz burjuvalara, onların devletine: Hırsızsınız, katilsiniz, kaçacak yeriniz yok, sonunuz geliyor, yıkılacaksınız!” diyerek burjuvazinin yıkılmaya mahkum olduğuna değindi.
Gündoğdu’nun konuşmanın tam metni:
“Merhaba
Dünyanın üçte birinin sosyalizmin rengiyle boyanmasının başladığı anın, Ekim Devrimi’nin üzerinden yüz yıl geçti.
Tam bir asır önce; ayaktakımı, baldırıçıplaklar, kızıllar, işçi sınıfı, Lenin’in, partinin önderliğinde, göğü fethedeceğiz dedi. Tam yüz yıl önce. İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedeceği şeyi yoktur denildi ve kırıldı zincir. Kırılan zincirin tamiri yok. Ve bugün de yineliyoruz, tam yüz yıl sonra: işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedeceği şeyi yok. Geçtiğimiz yüz yıl içerisinde başka bir hayatın varolabileceğini gördük. O hayatsa bu yaşadığımız ne, diye sormuyorsak, kurumuş demektir sol göğsümüzün altındaki cevahir.
100 yıl önce, insan, toplumsal tarihin kör kanunlarına meydan okuyarak, ilk kez, insan iradesi ile bir düzen kurmaya kalkıştı. İnsan ilk kez, dünyayı, insanlığın hayallerine göre şekillendirme yolunda, binlerce yıllık bu özlem yolunda, bir büyük devrim gerçekleştirdi.
Tarihte ilk kez, proletarya ve ezilen halklar, feodal beyler ve burjuvalardan iktidarı devraldı. Kapitalist dünya sistemi, merkezinde emperyalistlerin yer aldığı sistem, ilk kez bir noktasından parçalandı.
Tarihte ilk kez, insan, insanın insana kulluğuna, sömürüye, her cinsten ayrımcılığa, aşağılanmaya karşı ayaklanmasını zafere, iktidarın alınmasına taşıdı.
Selâm olsun Ekim Devrimi’ni yaratanlara, ışığını dünyamıza salanlara, dünya işçi sınıfına ve yoldaşımız Lenin’e!
Bu görkemli devrim, tüm dünya işçi sınıfına özgürlük ve kurtuluş yolunun devrimden geçtiğini gösterdi. Devrimin ışığı yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Bugün, dünyanın hemen her karışında kan ve gözyaşı var bizim için. Yağma ve talan… Savaşta öldürülen milyonlarca insan, ırzına geçilen, organları satılan, seks kölesi yapılan, cihatçı çetelerce kafaları kesilenler… Bu hâliyle dünya, yaşanılmaz bir yer.
Yaşadığımız topraklara gelince…
Geçtiğimiz yıl 15 Temmuz’dan beri memleket olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmekte. Gazeteler, televizyonlar, radyolar, dergiler, haber ajansları kapatıldı. Belediye başkanları, vekiller, devrimci avukatlar tutuklandı. Akademisyenler, öğretmenler ihraç edildi, açığa alındı. Nezarethaneler, hapishaneler her daim dolu…
İstedikleri, tamamen susmamız, tamamen esir olmamız ve tam bir sessizlik. İstedikleri, kendilerine hiçbir varlığın muhalif olmaması, ki bu köhne düzenlerinde biraz daha uzasın ömürleri. İstedikleri yaşadığımız toprakları bizim için dev bir hapishaneye çevirmek…
İstedikleri olmayacak.***
Direniş sen ne güzelsin, nasıl bir özgürlüksün! Kimdir hapis olan Selahattin Demirtaş mı? Ondan daha özgürü var mı?
Kimdir hapis? Nuriye mi, Semih mi? Onuru için direnenden özgürü var mı?
Direniş özgürleştiriyor, isyan özgürleştiriyor, örgüt özgürleştiriyor!
***
Burjuvazi kokmuştur, çürümüştür. Bu çürümüşlük toplumun her kesimine sirayet etmiştir. Köpeğe tecavüz etmek ne demek söylesenize!
Kendilerinden başka hiçbir canlının varlığına tahammülleri yok ama varlıklarını da onların varlığına borçlular bunu bal gibi biliyorlar. Ağaca, kuşa, suya ve insan emeğine.
***
Dünyayı bu hâle getiren, kapitalist-emperyalist sistemdir. Burjuva sınıfıdır. Bu iğrenç, insanlık dışı, sakin sakin çayını içerken katliam emirleri veren sınıfın devletleridir. Orduları, polis teşkilatları, medyası, holdingleri, alışveriş ve güzellik merkezleri, okulları, futbol endüstrileri, parlamentoları, pentagonları, sarayları, adalet saraylarıyla burjuva sınıfıdır… Devlettir. Tekelci polis devletidir. Bu devlet, dünyadaki burjuva sınıfına ait bütün devletler yağmacıdır, hırsızdır, katildir. Reyhanlı’da, Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da bombalar patlatır ve bizim yüzlercemizi bir seferde yok eder. Gerilla Ekin Van’ın çırılçıplak teşhir edilen bedenini hatırlayın ve akrebin arkasından sürüklenen Hacı Lokman Birlik biziz, hatırlayın…
Ve adalet mi dediniz? Diyor ki bize devlet: Düşünün işte yani, otobüste tekmeleyebilir adam kadını, bir adam karısını iki saat kemerle dövüp “karım değil mi döverim” diyebilir ya işte, aynen öyle… Anladık biz onu.
Onların, burjuvaların, bu katiller sürüsünün adaleti budur.
Ama biz, biz tarihte Ekim Devrimi’nin de faili olan biz, milyonlarcayız, onlar bir avuç.
***
Biz, yaşadığımız her toprak parçasında, devrim ve özgürlük şarkıları söyleyerek, geleceği ellerimizle yazacağız diyerek yola çıkan, sınıfsız-sınırsız bir dünya hayalini kuran, bu uğurda yaşayan, örgütlenen, savaşan ve ölen ve yine doğan ve yine savaşan bütün devrimci kahramanların yolundan yürüyoruz.
Biz, dünyanın başına musallat olan, olduğu her yerde, dünyanın her yerinde işçi sınıfı ve halklar için sömürü, kan, gözyaşı, açlık, ölüm taşıyan kapitalist-emperyalist sisteme, tarihin çöp sepetine fırlatılıp atılacağı gün hiç gelmeyecekmiş gibi pervasızca katliam şebekeleri örgütlemeye devam eden, yöneten sınıf burjuvaziye, her yeni doğan gün sona biraz daha yaklaştığını ilan ediyoruz.
Onların bizim kanımızla yarattıkları kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacak, yakındır. Yakındır bütün caddelerden, meydanlardan, sokaklardan zafer şarkılarıyla geçişimiz. Yakındır, geliyoruz.Yakındır sonları.
“Bir yol kavşağındasın ve senin
Değişmek için çırpınıyor kaderin…”
Biz işçiler, biz halklar, biz sömürülenler, biz dünyayı her gün elleriyle yeniden yarattığı halde açlıktan ölenler örgütleniyoruz, savaşacağız ve kazanacağız.
Biz madenlerden bakan milyonlarca gözüz, Soma’dan, Zonguldak’tan, Şırnak’tan bakan, soykırıma uğrayan 1,5 milyon Ermeni’den artakalanların gözleriyiz biz, köyleri, şehirleri boşaltılan, üzerlerine bombalar yağdırılan, çocukları taranan Kürtlerin, evleri işaretlenen, yakılan, katli vacip görülen Kızılbaşların-Alevilerin, dilleri-dinleri yasaklananların, Pontosların, Arapların, Çerkeslerin, Lazların, Çingenelerin, Ezidilerin, Boşnakların, Arnavutların, Gürcülerin, Süryanilerin, Pomakların… gözleriyiz…
Suriye’den savaş yüzünden göç ettirilen ve sahillere cesetleri vuran çocukların, kadınların; kocaları, babaları, kardeşleri tarafından öldürülen kadınların gözleriyiz…
Reyhanlı’da, Roboski’de, Suruç’ta, Ankara’da katledilenlerin gözleri; Karadeniz’de boğdurulan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşımızın, Vedat Demircioğlu’nun, ODTÜ’lü Ertuğrul’un, yoldaşlarını satmayı reddettiği için öldürülen Ali Serkan Eroğlu’nun, Mazlum Doğan’ın, Fatih Öktülmüş’ün, Kadir Manga’nın, Cevahir’in, Sinan’ın, Erdal Eren’in, Burhanettin Akdoğdu’nun, başı dik yüzünde bir gülümseme idam sehpasına çıkan Deniz Gezmiş’in, ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya’nın, “kurtuluşa kadar savaş” diyen Mahir Çayan’ın gözleriyiz.
Ve şöyle sesleniyoruz burjuvalara, onların devletine: Hırsızsınız, katilsiniz, kaçacak yeriniz yok, sonunuz geliyor, yıkılacaksınız!
Biz milyonlarcayız…
Burjuvalaaar; eskiniz, yeniniz, hepiniz ve temsilcileriniz; cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar kurulu, ordu yetkilileri, emniyet müdürleri, valiler, kaymakamlar….
Biz milyonlarca gözüz, biz milyonlarcayız; elleri, ayakları, aklı ve yüreği olan milyonlarca göz ve her anınızı izliyoruz… Her yatırımınızı, her anlaşmanızı, her toplantınızı, her kararınızı… Çok güvenlikli yalınızın penceresinden içeriye bakıyoruz biz… Her nerde sınıfınıza yeni bir üye katıyorsanız onu kaydediyoruz…
Sizin her yatırımınızda yüzlerce Somalı maden işçisi ölüyor, her imzanızda inşaatta çalışan bir Duran Baysal ölüyor… Her anlaşmanızda dünyanın her yerinde çocuklar ölüyor çocuklar, “kırmızı elmalar gibi” gülmesi gereken çocuklar…
İşte bunlar sizinle olan hesabımızı kabartıyor. Açık bizim hesabımız, hiçbir gizli kapaklımız yok…
** *
Darbeler tertipliyorsunuz, yasalar yazıyorsunuz, kanun hükmünde kararnameler çıkarıyorsunuz, OHAL’ler ilan ediyorsunuz. Dün akşam bir kaymakamlığınız eliyle etkinliğimizi yasakladınız. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılını kutlayacağımız etkinliği. Yetmez diyoruz, yetmez; daha fazla yasa çıkarmalısınız, daha fazla kararname, daha fazla OHAL!!! Daha fazla yasak! Bunların hiçbiri bizi sindirmeye yetmez!
Korkunuz ne büyük sayın burjuvazi ve haklısınız da korkmakta. Dün Gezi’ydi korkunuz. Haklısınız korkmakta. Gezi Direnişi’yle her eve direniş fikri girdi bir kere, direnilebileceğini gördü herkes. Ama Gezi ne ki? Gezi ne ki devrim fikrinin yanında. Her eve ateş saldınız siz, her eve cesetlerimizi yolladınız ve elbet bunun bir bedeli olacak. O sizin kendi cennetlerinizi inşa ettirdiğiniz dünyanızı başınıza yıkacağız, yepyeni bir dünya kuracağız.
Yanacak dünya! Yansın! Yanmadık tek bir devlet kurumu, savaş kundaklayıcısı, pentagon, beyaz saray, ak saray, karakol, maden ocağı, holding, avm, plaza, inşaat iskelesi, tersane, okul, meclis kalmasın… Değil mi ki insanlık tarihini yok ediyorsunuz, değil mi ki ‘kadınlarını öldürün ki yeni çocuk doğuramasınlar’ dediniz, değil mi ki Madımak’ı yaktınız, değil mi ki binlerce ağacı kestiniz, değil mi ki çocuklar, yalın ayaklı çocuklar sokaklarda yaşıyor, değil mi ki kadınlara ve çocuklara tecavüz ediliyor… Yansın dünya! Yanacak tabii!
Biz bu yangın yerinden yeni bir dünya kuracağız.
Korkmakta haklısınız burjuvalar, haklısınız!
Yaşadığımız topraklarda yıllardır attırdığınız gazın, sıktığınız kurşunun, salladığınız copun, plastik merminin, gerçek merminin, patlattırdığınız bombaların hesabını tutmadı mı kimse sanıyorsunuz?
Biz biriktirdik onları; her gaz fişeğini, her plastik mermiyi, her bir metreküp kimyasallı suyu, her bombayı…
Bir mermi binlerce Ethem, bir gaz fişeği binlerce Abdullah, Mehmet, Medeni, Ahmet, Ali İsmail, Hasan Ferit, Berkin Elvan…
Bir bomba binlerce Uğur, binlerce Ceylan, Veysel, Muhammet, Furkan, Felek…
Hesabımız bu kadar açık…
Sabahat Karataş, Sakine Cansız, 19 Aralık cezaevi operasyonu, Özgecan, Dilek Doğan, Sıla Abalay…
Hesabımız açık!
Adalet işçi sınıfının, halkların elleriyle gelecek!
Rahat uyumayın yatağınızda!
100 yıl önce tüm dünyayı sarsan bir devrim yaptık. Yine yapacağız. Hiç şüpheniz olmasın!
** *
Bizler, paranın olmadığı, gecelerinde aç yatılmayan, çocukların ölmediği, savaşların olmadığı bir dünya için örgütleniyoruz.
Sınıfımızın ve dünya halklarının direniş ve devrimler tarihi bize yolu gösteriyor!
Selâm olsun Kürdistan’da, Anadolu’da, dünyanın her yerinde düşene, dövüşene!
Selâm olsun emperyalizme direnen dünya halklarına!
Yolumuz Paris Komüncülerinin yoludur!
Yolumuz Küba devrimcilerinin, Che’nin, Fidel’in yoludur!
Yolumuz Çayan’ların yoludur!
Yolumuz Komutan Bekir Kilerci’nin yoludur!
Yolumuz dünyayı baştan aşağı değiştiren Ekim Devrimi’nin yoludur!
Seyirci olma, kendi kaderini ellerine al, direnişi büyüt, örgütlen!
Örgüt kazandırır! Örgüt özgürleştirir!
Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!
Kaldıraç
18 Kasım 2017″
Basın açıklamasının ardından, şair ve fotoğrafçı Mehmet Özer etkinliğe şiirleriyle katıldı.
“Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!” “Devrim için ileri, ya Sosyalizm ya ölüm” sloganları atıldı.
Çavbella ve Avusturya İşçi Marşı seslendirildi.
FHKC: EKİM DEVRİMİ’Nİ BENİMSEYEN TÜM ÖZGÜRLÜK HAREKETLERİNE SELAMLARIMIZI İLETİYORUZ
“Değerli ve aziz yoldaşlarımız; insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri Ekim Devrimi’nin 100. yılı ardından hala aynı yolda ilerleyen, adil, sömürüsüz bir sistem hayalini kurarak, aynı inançlı mücadeleyi sürdüren yoldaşlarımız, sizlere selam olsun. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden bizler, bölgemizin en derin sömürü ve topraksızlaştırma hamlelerine karşı 50. kuruluş yıldönümümüzü kutlarken, kuruluşumuzdan bu yana Marksist, Leninist öğretilerin ilhamı ve Ekim Devrimi’nin inancıyla mücadele etmeye devam ediyoruz. Mücadelemize, dünya Kapitalist ve Emperyalist sisteminin ve bu sisteme sımsıkı sarılmış Siyonizm ve bölgesel gericiliğin karşısında, adalet, hak, halkların enternasyonal dayanışması ve halklarımızın kendi kaderini tayin etme bayrağını yükselttik. İttifakımızı tarihsel olarak bu bayrağa ve mücadeleyi dalgalandıran halklardan ve insanlıktan yana seçtik. Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümünde, sizleri ve bu çizgiyi benimseyen tüm bölge özgürlük hareketlerine devrimci dayanışma ve selamlarımızı iletiyor, gelin hep beraber bu 100 yıllık tarihte öğrendiğimiz olumlu ve olumsuz derslerin okuyarak ve bölgemizin bin yıllar süren tarihinden yola çıkarak, bölgemizin demokratik, adil ve halkların haklılığına dayanan bölge devrimini inşa edelim diyoruz. Özgürlük şehitlerinin ruhu şâd olsun. Esirlerine özgürlük. FHKC Merkez Komite Dış İlişkiler Bürosu
Hakan Vreskala, şarkılarıyla etkinlikteydi.
Kaldıraç, AKA-DER, İşçi Gazetesi ve Özgür Lise’nin düzenlediği Ekim Devrimi 100. Yıl etkinliği, sloganlarla ve marşlarla sona erdi.