Süreç olarak faşizm
Trump, artık denetimden çıkan Covid-19 salgını üzerine konuşmuyor, yerine ırkçı, dinci bir “hukuk ve düzen” söylemini yoğunlaştırıyor: Irkçılığın ve köleciliğin simgesi olan Güney’in bayrağını savunuyor. “Siyah Yaşamlar Önemlidir” hareketini bastırmaya çalışıyor; polisin siyahlardan çok, beyazları öldürdüğünü iddia ediyor. Onu Mesih olarak gören dinci evanjelik seçmenin fantezilerine kendisinin de inanmaya başladığı, “kültürel Marksizm” denen bir komployu yayan kimi fanatikleri Beyaz Saray’da yanına aldığı görülüyor.
Bir The Nation araştırmasına göre, Trump’ın maşası olarak çalışan, artık uluslararası ilişkiler konusunda da demeçler vermeye başlayan (büyük ABD şirketlerini Çin konusunda uyarıyor, hatta tehdit ediyor), Başsavcı William Bar’ın emriyle Federal Hükümet (merkezi hükümet) 17 yıl sonra idamları yeniden başlatmış. İki kişi idam edilmiş, ilk sırada iki kişi daha ve ondan sonra da 60 idam mahkûmu var. Bu sırada Trump, CIA’nın gizli operasyon yapma yetkisini genişletmiş. The Guardian ve Los Angeles Times’ın aktardıklarına göre, Trump’a bağlı Gizli Servis personeli Oregon’da plakasız arabalarla, kimliksiz üniformalarla dolaşıyor, insanları herhangi bir gerekçe göstermeden alıp götürüyor, daha doğrusu kaçırıyorlarmış. Kısacası “süreç olarak faşizm” ilerliyor.
‘Yasal darbe’ tehlikesi var!
Trump’ın 2016 yılında başkan seçilmesini sağlayan koalisyonun, dinci, ırkçı çekirdek seçmeni hâlâ sadakatini sürdürüyor. Cumhuriyetçi Parti’nin Senato ve Meclis seçimlerine katılacak adayları da Trump’a bağlı kalmaya devam ediyorlar. Buna karşılık, Trump’ın pandemiyi yönetmedeki başarısızlığı, “Siyah Yaşamlar Önemlidir” hareketine karşı düşmanca tutumu, Güney’in bayrağını savunmadaki ısrarı, vatandaşları ırkçılık üzerinden kutuplaştırma çabaları, beyaz seçmenden yaşlıların, eğitimlilerin ve kadınların bir kesiminin Trump’ı terk etmeye başlamasına yol açmış.
Ancak, kamuoyu yoklamalarında Trump’ın aldığı destek belirgin biçimde gerilerken, Demokrat Parti’nin desteği şimdilik aynı oranda artmıyor. Bu durum, Demokratların kasım seçimlerini ancak çok az bir farkla kazanabileceğini düşündürüyor.
Trump ve Cumhuriyetçi Partili Ulusal Komitesi de (RNC) bu olasılığa yatırım yapıyorlar. Olası bir Demokrat Parti zaferinin meşruiyetini daha şimdiden sorgulamaya başladılar. “Postayla oy verildiğinde büyük hileler olacak” iddiaları hiçbir maddi temele dayanmadan hızla yayılıyor. RNC avukatları postayla oy vermeyi sınırlamak için kritik eyaletlerde davalar açıyorlar. RNC bu davalar için bugüne kadar 20 milyon dolarlık bir fon yaratmış.
Rolling Stone dergisinin aktardığına göre bu fon yaratma kampanyasını, perakende mağazalar zinciri L.L. Bean, finans sektöründen, ilaç sanayinin, kömür sektörünün devlerinden kimi isimler, ünlü Madison Square Garden’in sahibi James Dolan ve Marvel Entertainment (kültür endüstrisi) şirketinin yönetim kurulu başkanı Ike Perlmutter gibi kimi “plütokratlar” destekliyorlar.
RNC, postayla oy verme işlemine karşı dava açmaktan seçmen listeleriyle oynamaya kadar türlü yöntemlerle seçimlere katılımı düşürmeye çalışıyor. Muhafazakâr The Heritage Foundation’un kurucularından Paul Weyrich bir defasında bir grup evanjelik lidere yaptığı konuşmada, “Herkesin oy vermesini istemiyorum” … “Oy veren nüfus arttıkça seçim kazanma şansımız zayıflıyor” demiş.
Demokrat Parti adayı Biden kıl payı kazanırsa, RNC, Trump kampından büyük bir tepki gelmesini, hatta silahlı kitlelerin sokaklara inmesini, kararın, çoğunluğu Cumhuriyetçi hâkimlerden oluşan Yüksek Hâkimler Kurulu’na kalmasını bekliyor. Bu durumda Trump, seçimleri kaybetmiş olsa bile bir “hukuk darbesiyle” Beyaz Saray’ı elinde tutmaya devam edebilecek.
Bu senaryo gerçekleşirse, yeni Trump hükümetinin, “hukuk ve düzen” sloganıyla daha da sertleşmesini, silahlı milislerin etkinliğinin artma