8.3 C
İstanbul
25 Kasım Pazartesi, 2024
spot_img

Ya açlık ya grev! – Birleşik İşçi Kurultayı

Asgari ücret görüşmelerinin mevcut haliyle hiçbir anlamı olmadığı herkesin malumudur. Bir müsamere ile karşı karşıyayız. Pazarlık masası diye tezgahlanan kurgunun bir tarafında patronlar, bir tarafında devlet diğer tarafında ise sözde işçileri temsilen orada bulunan Türk-İş var. Oysa kişileri hiç tanımayan biri baksa masaya kim işçi, kim patron, kim devlet ayırt edemez. Gerçekten de öyledir. Devlet sermayenin devletidir. TÜRK-İŞ başkanı sermayenin adamıdır.

Bu müsamere mide bulandırmaktadır. Hatırlarsınız geçen sene TÜRK-İŞ başkanı, kendini rolüne iyice kaptırmış ve masadan kalkmıştır. Neticede sefalet ücreti, yine de “ona rağmen” açıklanmıştır. Halbuki masadan kalkmanın bir sonucu, ağırlığı olmalıdır. İşçi sınıfının bir ağırlığı vardır. Mademki masadan kalkılıyor, kalkışın hakkı verilmelidir.

DİSK dahil birçok emek örgütü asgari ücret sürecinin toplu iş sözleşmesi süreci gibi ele alınması gerektiğini vurguluyor. Doğrudur; asgari ücret, milyonlarca işçiyi ilgilendiren bir toplu iş sözleşmesidir. Özellikle son yıllarda asgari ücretli sayısı giderek artmakta, ücretlerin neredeyse tamamı asgari ücrete yaklaşmaktadır. Metal dahil tüm sektörlerde ücretler asgari ücret baz alınarak belirlenmektedir.

Evet mevcut haliyle, işçiler asgari ücret görüşmelerine dahil edilmemektedir. Sözde işçi temsilcisi olarak orada bulunan TÜRK-İŞ başkanı işçileri değil sermayeyi temsil etmektedir. Ama bu demek değildir ki işçiler bu pazarlığa kendi ağırlığını koyamaz. Asgari ücretin muhatabı milyonlarca işçi fabrikalardan inşaatlara, marketlerden altyapıya kadar hayatın her alanını bizzat var edenlerdir. Öyleyse hayatı var edenlerin hayatı durdurması da pekala mümkündür.

Asgari ücreti toplu iş sözleşmesi olarak kabul edeceksek bu kabulün hakkını da vermeliyiz. DİSK, açıklamasının arkasında durmalı, örgütlü olduğu her yerde asgari ücret grevleri örgütlemeye girişmelidir. “Ne yazık ki asgari ücret görüşmelerine alınmıyoruz”, geçerli bir bahane değildir. İşçi sınıfı, sözünü söylemek için kimsenin iznine ihtiyaç duymaz.

Önümüzde sadece iki seçenek var; ya patronların bizlere reva gördüğü sefalet ücretini kabul edeceğiz ve açlığa mahkum olacağız ya da gücümüzü ortaya koyacak ve kaderimizi elimize alacağız. Çağrımız sendikalar ve emek örgütleri başta olmak üzere tüm işçilere, tüm emekçileredir. Herkes gücü oranında elini taşın altına koymalı; işçi sınıfının sözünü işyerlerine, sokaklara, meydanlara taşımalıdır.

GENEL GREV, GENEL DİRENİŞ!

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol