Tarihsel, siyasal ve kültürel faktörler üzerinden şekillenen farklılıklar nedeniyle, çalışma süreleri ülkelere göre değişiyor. Türkiye, çalışma saatlerinin uzun olduğu ülkeler listesinin tepesinde yer alıyor. Dünya düzleminde yapılan karşılaştırmalarda en uzun çalışma saatlerinin olduğu ilk beş ülke arasında yer alan Türkiye’deki bir emekçinin çalışma süresi, AB ülkelerindeki emekçinin çalışma süresinin iki katı.
İşçi güvenliğindeki eksikliğin ve iş kazalarının en önemli sebeplerinin başında çalışma süresinin uzunluğu geliyor. Pek çok işyerinde yasal olarak garanti edilen çalışma saatlerine ve asgari yıllık izin süresine uyulmuyor. Üstelik uzun çalışma saatlerine rağmen Türkiye’de yüksek üretkenliğe sahip bir işyeri ortamından bahsetmek mümkün değil.
Çalışılan saat sayısının fazla olduğu ülkelerde bu durumun sonuçları ağırlıklı olarak iş/yaşam dengesinin bozukluğu ve yeterli boş zaman/sosyal gelişim zamanı eksikliği bağlamında tartışılıyor. Ek mesai ücretlerindeki yetersizlik, işverenin hiç hoşlanmadığı ebeveyn izinleri, uzun süreli çalışmanın yaşam kalitesini azaltıcı etkisi, mutluluk ölçeklerindeki düşük sıralar tartışmanın diğer boyutları.
Ancak uzun çalışma saatleri sadece bizi yoksullaştırıp depresyon ve kronik hastalığa yol açmakla kalmıyor. İşsizlik, aşırı düzeylerde artan enflasyon ve yavaşlayan ekonomik büyüme ortamında uzun çalışma saatlerinin siyasal alanda yarattığı boşluğun gözden kaçırılmaması gerekiyor. Ekonomik boyutlarının yanında uzun çalışma saatlerinin işçinin siyasal iradesini ifade etmesi önünde yarattığı sistematik engeller, en az diğer unsurlar kadar üzerinde durulmayı gerektiriyor.
***
Siyasal katılım, bireyin geleceğini belirleyecek siyasal kararlarda söz sahibi olması, bu kararları onun adına verecek yöneticileri seçebilmesi ve gerektiğinde alınacak kararlara itiraz edebilmesi olarak tanımlanıyor. Siyasal katılım, bilinçli ve hedefe yönelik bir eylemler kümesi olarak şekillenebileceği gibi, siyasal sürecin ilerleyişine gösterilen tepkiler üzerinden de gerçekleştirilebiliyor.
Siyaset bilimcilerin bir bölümü sadece hukuka uygun olan eylem ve faaliyetleri siyasal katılım olarak tanımlama eğiliminde olsalar da bir diğer kesim doğru bir yaklaşım göstererek siyasal karar vericileri etkilemek için yapılmış olan ve yasal alanın dışına taşan eylemleri de siyasal katılım olarak kabul ediyor.
Siyasal katılımın boyut ve kapsamını etkileyen ve ülkeden ülkeye değişen birçok faktörden söz etmek mümkün. Bireyin sınıfsal aidiyeti, sosyo-ekonomik konumu, siyasal görüşü, kişisel çıkarı, öte dünyaya ilişkin inanç ya da inançsızlığı, içinde yaşadığı toplumu etkileyen çevresel ve kültürel etmenler siyasal katılım düzeyini belirliyor. Toplumsal ortamdaki sosyal, siyasal örgütlülük düzeyi ve demokrasinin kalitesi de siyasal katılım bağlamında bir önceki cümlede sıralanan faktörleri tamamlıyor.
Yurttaşların tepkilerini ortaya koyma biçimi yüzyıllar içinde önemli dönüşümlere uğruyor ve siyasal katılım biçimlerinde ciddi değişiklikler yaşanıyor. Günümüzde, geçmişe oranla daha çok sayıdaki mecrada siyasal katılım yapıldığı gözleniyor. Ancak siyasal katılımın doğrudan demokrasiden temsili demokrasiye ilerleyen evriminde, halkın iradesini ifade ediş biçimlerinde pek çok değişiklik yaşanmış olsa da, yurttaşın dolaysız siyasal irade beyanı ve siyasal eylemsellik merkezi konumunu korumaya devam ediyor.
***
Uzun çalışma saatleri işçileri siyasal katılım sürecinde dezavantajlı konuma getiriyor. Emekçiler, kendisini ve ailesini açlık sınırında yaşatan ücretler için uzun saatler boyunca ter dökerken siyasal sürecin gerekliliklerini yerine getiremiyor. Hayatta kalma mücadelesi verilirken, sosyal ve siyasal karar verme süreçlerinden uzak kalınabiliyor.
Uzun çalışma saatlerinin bir diğer etkisi, siyasal faaliyeti seçimden seçime sandığa gitmekle sınırlaması oluyor. Baskı ve sömürünün günün her saatinde yaşandığı bölüşüm sürecinde, oy vermeye indirgenmiş siyaset işçinin iradesi önünde büyük bir engel oluşturuyor. Uzun çalışma saatlerinin pençesindeki emekçi, yalnızca kendisine rağmen verilen kararlara ve ücretli köleliğin devamına katlanmak zorunda kalmıyor, siyasal mücadeleye yabancılaşıp kendi dönüştürücü etkisini ve güçlü bir politik aktör olma potansiyelini unutuyor. Siyasete ilgisiz kalıp giderek daha pasif bir tutum takınıyor.
Bu kısır döngüye karşı atılacak ilk adım işçi sınıfının verili durgunluğunu kalıcı bir ilgisizlik olarak yorumlamamak olmalı. Uzun çalışma saatlerinin yarattığı yorgunluğu, yıllara yayılmış yoksulluğun getirdiği bitkinliği, sarı sendikaların yıkıcılığını ve polis baskısını bir arada değerlendirerek alternatif katılım yollarının üretilmesi ve ısrarla denenmesi gerekiyor. Uzun çalışma ve baskı koşullarında halkın sürekli olarak aktif olabileceği ve zorlanmadan öyle kalabileceği mekanizmalar üzerinde düşünülmesi bir zorunluluk. Bir yandan miting, basın açıklaması, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi geçerliliğini koruyan yöntemler sürdürülürken, diğer yandan aktif siyasal katılımın sağlanabileceği uygulanabilir, sürekli ve kurumsallaşmış yeni mekanizmalar üzerinde düşünülmesi gerekiyor.
İşçi konseyleri, halk toplantıları, yurttaş kurulları, ütopya atölyeleri, yuvarlak masa toplantıları seçenekleri arasından dönem ve ortama uygun tercihler organize edilirken, başta televizyon ekranları olmak üzere kitle iletişim araçlarının ve internet ortamının emekçilerin katılım imkânlarını genişleten bir biçimde kullanılması büyük önem taşıyor.