Umut Altınçağ, 23 yıl aradan sonra döndüğü ülkesinde ilk konserini 16 Şubat’ta İstanbul’da veriyor: Aşkın, sevginin dilini yeniden öğrenmek zorundayız
Türkiye etnik müziğinin önemli isimlerinden Umut Altınçağ, 23 yıl uzak kaldığı ülkesine geri döndü. Altınçağ, “Vicdan bizi alıp getirdi buraya. İnsanlık da ve ülkemiz de zor bir süreçten geçiyor. Biz zor süreçte aşkın, sevginin dilini yeniden yeniden öğrenmek zorundayız” diyor.
Politik nedenlerden dolayı gitmek zorunda kaldığı gurbetten dönen müzisyen 16 Şubat’ta vereceği ilk konserinin heyecanını yaşıyor. Umut Yüklü Bahar, Mevsiz Kar ve Düşler Vadisi albümlerini dinleyiciye ulaştıran Altınçağ, 16 Şubat’ta Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezinde saat 20.30’da sedasını sevenleriyle buluşturacak.
Gençlik yıllarından bildiği ve yaşadığı Gazi Mahallesi’nde Alibey Barajı’nın yakınlarında buluşuyoruz Altınçağ’la. “Bir masalın içerisinde gibiyim” diyen Altınçağ, doğup büyüdüğü Dersim’i anlatarak sözlerine başlıyor. Kilamlarını dinlediği ve babasının da arkadaşı olan Silo Qiz’la yıllar sonra Avrupa’da karşılaşma anını unutmamış. Hâlâ hafızasında ilk günkü gibi. Silo Qiz’ın gereken şekilde ağırlanmamasını kızgın bir ses tonuyla anlatıyor. Çünkü Silo Qiz Dersim’in canlı bir tarihi ve yaşayan bir çınarı. Altınçağ buradan sözünü Dersim inanç ritüellerine getiriyor. Sesi heyecanlı ve titriyor. Çocukluk yıllarında Gola Çetu’da yapılan ve Kara Çarşamba ritüelinin olduğu gün yediden yetmişe insanların ziyarete pirüpak bir şekilde gelip ibadetlerini yaptıklarını söylüyor.
Çocukluğunun ‘insanı kamil’ dediği yaşlılar içinde geçtiğini anlatan Altınçağ, müziğe yolcuğunu şu ifadelerle anlatıyor: “Yaşlılar neredeyse ben de oradaydım. Onlar kilam söylüyordu. Ben dinliyordum. Sonra ben de söylemeye başladım kilam. O insanı kamiller beni çağırırdı: Hele gel bize kilam söyle diye, Ben onların söylediği kilamları onlara söylüyordum.”
İLK KONSER SONRASINDA GÖZALTINA ALINMAK İSTENİR
Öğrenim hayatı devam eder, lise yıllarına geldiğinde sesi ile Dersim’de dikkat çeker. Mehmet Kocademir belediye başkanı olduğu dönemde, belediye 12 Eylül’den sonra bir etkinlik yapmak ister. Bu etkinlik için Umut Altınçağ’ın ismi de geçer. Siyah renkte olan makam aracının köye gitmesi ilk başta korku yaratsa da sonrasında durumun anlaşılmasıyla olay tatlıya bağlanır. Köyü Lazvan’dan Dersim’e götürülen Altınçağ’ın, etkinlik için yapılan çalışmalar sırasında okuduğu kilam, müzik korosuna dahil olmasına vesile olur. Hem solo söyleyecek hem de koroyla birlikte. Etkinlik günü geldiğinde ana dili Zazacada 38 Katliamı’nı anlatan Daye Daye kilamını ilk kez bir etkinlikte okur. Halk Altınçağ’ı alkışlarken, polis ise gözaltına almak ister. Belediye başkanın araya girmesiyle gözaltına alınmaktan kurtulur.
Mücadelesini müzikle sürdürmesi yönünde kendisine gelen öneriler olunca İstanbul’un yolunu tutar. Arif Sağ’ın yanına gelir. Sözü Altınçağ’a bırakıyoruz: “Arif Sağ hoş bir adam. Hayatımda ilk defa stüdyo görüyorum. Rahmetli Emre Saltık da bağlama çalıyor. Ben okuyorum. Fakat saz bana yetişemiyor. Arif Sağ yanına çağırdı. Bana bir anahtar verdi. Dedi, ‘Buranın anahtarı, burada kalacaksın, gerekli eğitimi göreceksin. Sana albüm de yapacağız.’ Cura dışında bildiğim enstrüman yok. Tabii notaları da ilk defa görüyorum. O zamanlar Esenler’de kalıyorum. Cepte para yok. Sabah için okumalara çağırıyorlar, Esenler’den yürüyerek Aksaray’a geliyorum. Bu halde albüm bitti. Albümün mixlerini Arif Sağ yaptı. Albüm bitti, Dersim’e gittim.”
ALBÜMDEN SONRA YURT DIŞINA GİTMEK ZORUNDA KALDI
Ülkenin içinde bulunduğu siyasal ortamdan dolayı müzik firmalarının kasedi çıkarmaya yanaşmadığını anlatıyor. Sonrasında topladıkları parayı verdikleri bir firmanın etiketiyle albümün çıktığını söylüyor. Albümü insanların elden ele birbirine ulaştırdığını anlatan Altınçağ, 9 ilde savcıların bulunduğu suç duyurusu nedeniyle hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde dava açıldığını belirtiyor. Düşler Vadisi albümünü çalışırken, avukatı, hakkında açılan davadan ceza alacağını söyleyerek ülkeden gitmesini ister. Dersim’de de daha öncesinde polisin işkencesine maruz kalan Altınçağ, devletin gözünde artık mimlidir. Ya ülke dışına gidecek, ya da cezaevinde yıllarca hapis yatacak. Kara kara düşündüğü bir dönemde yurt dışında bir etkinlik için çağrılır. Yıl 1996’dır. Sürgünlük başlar. Gözleri yaşlarla dolarak anlatıyor sürgünü: “O kadar güzel bir çocukluktan sonra gençliğin en güzel döneminde doğduğun büyüdüğün topraklardan kopuyorsun ve birdenbire geçmişin komple siliniyor. Yeni bir hayata gidiyorsun, hiç bilmiyorsun. Bilmediğin bir hayat, bilmediğin bir dil, bilmediğin bir coğrafya…”
Sonrasında Fuat Saka ile yolları kesişir. Eserlerini Saka’ya gönderir. Saka olumlu karşılar ve düzenlemelerini yapar. Albüm çıkartmak için para olmadığı için eş ve dosttan topladığı parayla albümü çıkartır. Mevsimsiz Kar albümü böylece çıkar. Albümün çıkmasından sonra 6 ay fabrikada çalışarak, albüm için katkı sağlayanların parasını öder. Albümüyle ilgili olumlu dönüşlerin olması kendisini mutlu eder. Sesiyle insanlara konuk olmasının kendisi için önemli olduğunu belirterek, “Bu bir sedadır, gelmiştir sen de onu dile getirmişsin” diyor.
TRİBÜNDE OLMAK KÖTÜ
Altınçağ, “Şimdi Gazi’deyim. Gazi’yi bıraktığım andan bir eser yok. Dersim’e de gittim orası da aynı. Orada anılarım kalmamış. İnsanları bir hengamenin içerisinde gördüm” diyor.
İsviçre’de geçen 23 yıl tribünde olduğunu anlatan Altınçağ, “Dışarıda izleyici olmak çok iyi bir şey değil. Sahaya indim. Buradayım” diyor.
Hayatının dönüm noktalarından birinin de ninesinin söylediği bir sözü hatırlamasıyla olduğunu şöyle anlatıyor: “Derdi ki, oğlum yolda yürürken karıncaya dikkat et. Karıncayı ezme, çünkü karıncaya göre sen canavarsın. Bir yerde ekmek kırıntısını gördüğünde ya yerdi, ya da alıp bir kenara koyardı. Kurdun kuşun hakkı için. Eğer insanlıktan ve güzellikten yanaysak bunu sözle yapacağız, bunu dokunuşla yapacağız.”
‘DİL, RUH HEP BİZE KİLAMLARLA GELDİ’
Dersim’de, müziğin hayatındaki yerine dair de şunları söylüyor Altınçağ: “Eskiden kayıt yapma kaset yapma derdi yoktu. Çünkü herkes evinde çalıp söylerdi. Dil, ruh hep bize kilamlarla geldi. Annem ekmek yaparken, kilam söylerdi. Günlük yaşamının her yerinde mutlaka bir kilam vardı.” Zazacanın da yok olmayacağını düşünüyor. Altınçağ, “İnsanları var eden dilleri. Dil var ki, o dilde kilamlar yapılıyor” diyor.
Altınçağ uzun yıllar sonra vereceği ilk konseriyle ilgili şunları söylüyor: “İnsanlara kendi vicdanımı götüreceğim. Sesimde titreyen çocuğu, düşlerimi paylaşacağım. Vicdan bizi alıp getirdi buraya. İnsanlık da ülkemiz de zor bir süreçten geçiyor. Biz zor süreçte aşkın, sevginin dilini yeniden yeniden öğrenmek zorundayız.” Elinde bir albüm çalışması olduğunu anlatan Altınçağ, nefesi yettiği sürece aşktan ve sevgiden yana kilamları söyleyeceğini anlatıyor.
‘DEVLET PARAYI DEVREYE SOKTU’
Dersimlilerin barajlar konusunda daha fazla duyarlılık beklediğini anlatan Umut Altınçağ, barajları gördüğünde hayal kırıklığı yaşadığını ifade etti. Altınçağ, “Devlet aklı parayla çalışır, sosyal çalışmaz. 38’den beri o kadar zulüm gördü. Hep direndi. Hiç kimse kendi ruhundan taviz vermedi. Devlet uyandı. Parayı devreye soktu. Parayı soktular ve baraj yapıldı. Artık devlet senin üzerinde hakimiyetini kurmuştur” diyor. Dersim’in tarih boyunca maruz kaldığı baskı politikalarının sonucu bir travma halinin hep olduğunu anlatıyor. Yeni kuşağın artık bu travmadan kurtulmasını istiyor, “Artık bir gülümse olsun insanların yüzünde” diyor.
KONSERLERİN DEVAMI GELECEK
Konserin organizasyonu müzisyen kardeşler Metin-Kemal Kahraman/Lizge Müzik’in katkılarıyla yapılıyor. Organizasyon işine bakan Cem Vazo, konser duyurusunu görenlerin, ilk başta inanmadığını ve bunun doğru olup olmadığını sorduklarını anlatıyor. Gelen olumlu tepkilerinden mutlu olduğunu anlatan Vazo, İstanbul konserinden sonra Anadolu’da da konserler yapılacağını söylüyor. Vazo, konserleri ticari kaygılar gütmeden organize edeceklerini ve Umut Altınçağ’ın bu yönde bir kararı olduğunu da belirtiyor.
Evrensel / Şerif Karataş