Notice: Array to string conversion in /home/runcloud/webapps/app-direnisteyiz29/wp-content/plugins/td-cloud-library/includes/tdb_functions.php on line 459
21.2 C
İstanbul
24 Eylül Salı, 2024
spot_img

Umar KARATEPE- Üreten biziz ,memleket biziz !

Kurulmak istenen yeni rejimin sınır tanımaz emek düşmanlığı karşısında, düzenin sınırlarına olduğu kadar var olan örgütlerimizin sınırlarına, alıştığımız mücadele yöntemlerimizin sınırlarına ve kendi sınırlarımıza takılmadan yürümeye başlamalı.

Toplumsal muhalefetin farklı direniş alanlarından “Memleket Biziz!” başlıklı çağrıda Tek Adam rejimini durdurup ülkeyi yeniden kurmak isteyenler buluşmaya çağrılıyor. Bu çağrıda sıkça anılan “durdurma” ve “yeniden kurma” eylemlerinin olmazsa olmazı, emeğin birleştirici, yıkıcı ve yaratıcı gücüdür. Nüfusun dörtte üçünün yaşamak için ücret gelirlerine mahkûm olduğu bir ülkede, büyük oranda proleterleşmiş bir toplumda, ülkemizi ve yaşamı her gün yeniden üretenlerin büyük gücünü açığa çıkarmak, “Memleket biziz” iddiasının zorunlu bir uğrağıdır. 

Emeğin dönüştürücü ve birleştirici gücüne güvenmek şart. Tek Adam rejimine karşı emperyalist-kapitalist sistemin “içinden” bir öznenin, “normalleşme” vaadiyle sahneye çıkması liberal bir ütopya kalmaya mahkûm görünüyor. Daha açık bir ifadeyle, çeşitli biçimlerde yükselen otoriter rejimler, siyasi özneler emperyalist-kapitalist sistemin süregelen krizi içerisinde “normalleşiyor”. Düzenin içinde bulunduğumuz konjonktürdeki normali, bir kriz yönetimi olarak, küresel ölçekte, faşizm, ırkçılık, gericilik, cinsiyetçilik üretiyor. Bu koşullarda dışarıdan “kısmi demokrasi” dayatmasıyla Türkiye’nin “nefes alacağı” beklentisi artık inandırıcılığını yitiriyor. İçeriden, yani sermayeden “bir çıkış” umanların bekleyişi, Doğan Medya grubunun satışıyla bir kez daha kırılırken, “bakılması gereken yer”den başka “bakacak yer” kalmıyor. 

İŞTE TEK ADAM REJİMİN ZAYIF NOKTASI 

Rejimin sınıf karakterini ve bu sınıf karakterinin çelişkilerini görmeyen, iktidarla çatışmasını bu çelişkiler üzerine kurmayan hiçbir muhalefetin başarı şansı olmadığı, bugüne kadar iktidarı sarsan, panikleten pratiklerin bu çatışmalar üzerinden yükseldiği defalarca sınandı. Aynı yoldan giderek farklı sonuçlar almak isteyenlere kolay gelsin. Ancak sosyalistler açısından bugünün görevi “Memleket biziz” iddiasının, mutlaka ve mutlaka “Üreten biziz” diyenlerle buluşturulması ve elbette “Üreten biziz” diyenlerin “Memleket biziz” iddiasını sahiplenmesi.

Bu toprakların gördüğü en arsız sermaye düzeni ve bu düzeni güvence altına alan rejim değişikliği karşısında, kararlı bir yürüyüşe başlamanın tam zamanı değil mi? 

Hayal kırıklığına uğrayan taşeron işçiler; grev ve sendikal hakları gasp edilenler; özelleştirme tehdidi altındaki şeker işçileri; “Geçinemiyoruz” çığlıklarıyla 6 milyonu aşan işsizlik gerçeğini görünür kılanlar; dörtte biri ne işte ne okulda olan gençler; dünyanın neredeyse en uzun çalışma saatleriyle sadece madenlerde değil plazalardan fabrikalara kadar “güneşi görmeden” yaşayan milyonlar; ölümüne çalıştırılan, dirisi açlık sınırının altında ücret, ölüsü 6 bin lira eden işçiler… İşte Tek Adam rejiminin zayıf noktası… 

KENDİ SINIRLARIMIZA TAKILMADAN 

Ve sermayenin bu kadar arsızlaştığı, sermaye iktidarının da bu arsızlığı tatmin etmeye koşullandığı bir konjonktürde mesele sadece “ekonomik” değil. Sermaye rejiminin sınırsız saldırısı altında olan sınıfın toplumsal ve politik varlığı, biyolojik varlığı, yaşam alanları, nefes aldığı tüm mekanlar ve zamanlar… 

Evet, kurulmak istenen rejimin sınıf karakteri aşikar. Emeğimizin, bedenlerimizin,  doğamızın, kentlerimizin, kısacası yaşamın tamamının sermayenin sınırsız talanına sunulduğu; bu talanı sınırlayabilecek her mekanizmanın tahrip edildiği; mahkemede, sokakta, grev çadırında hak aramanın tüm olanaklarının boğulmak istendiği bir düzen karşısında, parça parça yükselen cesur direniş eğilimleri umut verici. Bu arsız ve sınırsız saldırı karşısında tek tek işyerlerine, bölük pörçük, dağınık, işkollarına sığmayan isyanı ve direnci görmemek mümkün değil. Ancak bugün “ekonomik-demokratik mücadelelerimizi” biriktirip, büyütüp, birleştirip, politikleşmesini beklemekle yetinecek bir dönemde değiliz. 

Kurulmak istenen yeni rejimin sınır tanımaz emek düşmanlığı karşısında, düzenin sınırlarına olduğu kadar var olan örgütlerimizin sınırlarına, alıştığımız mücadele yöntemlerimizin sınırlarına ve kendi sınırlarımıza takılmadan yürümeye başlamalı… Emek düşmanı rejime karşı emeğin politik direnişinin olanaklarını tartışmalı… Kafa kafaya kol kola vererek Tek Adam rejimine karşı politik bir emek cephesi kurmanın adımlarını hemen şimdi atabiliriz. 2018 1 Mayıs’ına Tek Adam rejiminin karşısında emek siyaseti ile dikilmenin ilk görkemli adımı olarak bakabiliriz. Emeğin seferberliği için tam zamanı değil mi… 

Kaynak: Sendika.org

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN EYLÜL SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol