1978 yılında Arjantin’de gerçekleşen dünya kupasında yaşanan protestolar damga vurmuştu turnuvaya.
ABD destekli cunta birbiri ardına insan hakları ihlali gerçekleştiriyor, her gün yeni cinayetler işleniyordu. Ülkeyi yönetmekte olan ABD kuklaları bu kupayı bir propaganda aracı olarak kullanmak istiyordu. Bir Hollanda efsanesi olan Cruyff durumu fark ettiği için kupada oynamayı reddetmiş ve ülkesinin kupada oynayan kadrosunda yer almamıştı.
Yeterince anlamlı bir protesto idi bu. Ancak daha büyüğü kupanın ev sahibi ülkede Arjantin’de yaşandı.
Arjantin takımının teknik direktörü Menotti kendisi tarafından keşfedilip dünya futboluna armağan edilen Maradona’yı kadroya almamış ve cuntanın eleştirilerine hedef olmuştu. O tarihte henüz 17 yaşında idi Maradona ve bu turnuvada yer alsa idi ağırlığını kaldıramayacak ve belki de yok olup gidecekti.
Korudu Maradona’yı, cuntanın baskılarına boyun eğdi ve Maradona’ya yer vermediği kadro dünya kupasının sahibi oldu 1978’de.
Bu turnuvanın final maçı öncesi tüm dünyanın gözü önünde yıllarca belleklerden silinmeyecek bir sahne yaşandı.
Hollanda-Arjantin final maçı başlamadan hemen önce Arjantinli oyuncular, tribünde hükümet yetkilileri yerine seyircileri selamladılar. Bu eylem “Biz cuntanın değil halkın takımıyız” mesajının verilmesi idi dünyaya ve mimarı elbette Menotti idi.
1938’de dünyaya gelmişti ve henüz ilk gençlik çağlarında iken Komünist parti üyesi olmuştu. Yaşamı süresince onurla taşıdığı bir vasıf idi “Komünist Parti Üyeliği”.
Futboldan kazandı hayatını. Bu güzel oyunu daha da güzelleştirdi felsefesi ile, oyuna kattığı yorumu ile.
Endüstriyel futbola karşı estetik futbolu savunmakta idi. Sadece bu değil. Futbolun bir zengin eğlencesi olmasına da karşı idi.
“Futbol sporu varoluşunu, emekçi halka borçludur. Futbolun, mülksüz ve hakları elinden alinmiş insanlar arasında doğasının temel bir nedeni var: ucuz, neredeyse bedava oluşu. Bu oyunu yoksullar buldular ve ona karakterini verdiler. Söz söyleme ve özgürce konuşma hakkı elinden alınmış olan sıradan halk, o parasız eğlencede bir ifade biçimi, bir yaşam içeriği bulmuştu. Oyun sevinci içinde, yaratıcı yeteneklerini geliştirmede kendilerini özgür hissettiler. Orada kendi yeteneklerinin farkına vardılar, zekâlarını kanıtlama olanağına kavuştular ve böylece bir kimlik edindiler. Futbol sayesinde “birisi” oldular..”
Bu sözler ona ait.
Arjantin halkının yanı sıra dünya genelindeki futbolseverler için siyasi bir sembol haline gelmişti kendisi. Sadece 1978 dünya kupası finalindeki protesto eylemi ile değil, aynı zamanda felsefesi ile de.
“Bir takım her şeyden önce bir fikirdir, bir fikirden çok bir taahhüttür ve bir taahhütten ziyade bir koçun bu fikri savunmak için oyuncularına aktarması gereken açık inançlardır… Herhangi bir oyunda risk almaktan kaçınmanın tek yolu oynamamaktır.”
Menotti’nin oynattığı futbol cunta yönetimine karşı güçlü bir protesto idi. Futbolu cunta rejimine karşı bir direniş alanı olarak kullanmıştı adeta.
Cunta rejiminin sertliğine karşı doğal futbol yeteneklerini ön plana çıkaran top kontrolüne dayalı estetik bir oyun tarzı ile muhalefet ediyordu adeta.
Futbolun güzelliklerinin “sonuç odaklı oyun” anlayışına kurban edilmesine karşı çıktı her zaman Onun bu anlayışı 1976’da askeri darbe yaparak iktidara gelen General Jorge Rafael Videla ve hükümetinin otoriter ve muhafazakar değerlerinin reddedilmesi olarak yorumlandı pek çok çevrede. Bu rastgele yapılmış bir yorum değildi. Menotti değişik tarihlerde verdiği röportajlarda Benito Mussolini’nin, İtalyan milli takımının yaratıcılığa, ifadeye ve yeteneğe çok az yer vererek fiziksel güç ve organizasyon üzerine inşa edilmesine yol açtığını ifade etmiş ve bu anlayışın bir antitezini yaratma çabası içinde olduğunu belirtmişti.
Arjantin takımına oynattığı estetik futbol ve kazandığı Dünya Kupası” onun bu çabasının bir ürünüdür.
Final maçını kazandıktan sonra verdiği röportajda kullandığı “Oyuncularım taktik diktatörlüğünü ve sistem terörünü yendi” cümlesi uzun süre hafızalardan silinmedi.
Sadece başarılı bir teknik adam değil, üretken bir yazardı aynı zamanda Değişik vesilelerle kaleme aldığı makalelerinde futbol endüstrisindeki büyümenin bu sporun güzelliğini aşındırdığına dikkat çekmiş ve bu gelişmeyi ağır bir dille kınamıştır. Bu yönü ile değerlendirdiğimizde bir “futbol filozofu” diyebiliriz onun için şu cümleye dikkat ediniz lütfen:
“Bir sağ kanat futbolu, bir de sol kanat futbolu var… Sağ futbol, hayatın bir mücadele olduğunu öne sürmek istiyor. Fedakârlık gerektirir. Çelik gibi olmalı ve her yöntemle kazanmalıyız… İtaat etmeli ve çalışmalıyız, iktidar sahiplerinin futbolculardan istediği şey budur.”
Egemenlerin halktan talep ettiklerini futbol ifadesi ile açıklayacak daha güzel bir cümle bulamadım ben.
Onun futbol anlayışı “Menotissimo” denilen akımı yarattı. Bugünün koşullarında gözden düşmüş gibi görülse de “ kolektif bütünlük içinde bireysel yeteneği ön plana çıkaran, estetiğe önem veren ve katı taktik disiplinini reddeden” bu akım daha özgür bir dünyanın en gözde futbol anlayışı olacaktır kanımca.
Ter etti dünyamızı bu futbol filozofu. Geride bıraktığımız 5 Mayıs günü ayrıldı aramızdan. Ertesi gün “üç fidanın katledildikleri tarihin yıldönümü idi. Bir şey yazamadın Menotti üzerine.
Sonra da baktım aziz ve necip (!) Türkiye spor medyasında onun hakkında çıkan yazılara.
Hepsi de sade suya tirit haberler.
Bu önemli filozofu anmak için yetersiz kopyala yapıştır yazılar.
Oturdum bunları yazdım ben de.
Onu layık olduğu biçimde uğurlayabilmek için.
Umarım başarabilmişimdir.
UĞURLAR OLSUN MENOTTİ
Unutulmazlar arasına girdin.