İşte böyle başladı her şey. Küçük yalanlar geldi akıllarına. O akıllılar (!) küçük kâğıtlara yazdı küçük yalanları. Yalanları büyüttüler sonra; büyük kâğıtlara yazmak gerekti onları. Yalanlar büyüdü. O büyük kâğıtlar yetmeyince, büyük yalanları kitaplara yazmaya başladılar.
O kitaplar okullarımıza girdi, evlerimize girdi, kütüphanelerimize girdi. Televizyonlarımız onları gösterdi, gazetelerimiz onları yazdı; küçük yalanları büyük harflerle yazdılar, büyük yalanları küçük küçük işlediler.
Sakız gibi çiğnendi o yalanlar, çeneler hiç ağrımayacakmışçasına; tadı hiç kaçmayacakmışçasına…
Yıkadıklar çamaşır gibi beyinleri; pompaladılar da pompaladılar. Sorgulama, araştırma, öğrenme dürtülerini köreltene kadar; beyinler kulaklardan akana kadar.
Ve sonra bazılarımız birbirini anlayamaz oldu. Kimilerimiz birbirine düşman oldu. Birbirini bir kaşık suda boğar oldu. Bir kısmımız boyun eğer oldu, bir kısmımız önüne koyulanla yetinir oldu. Susar oldu bazılarımız. Evet arkadaşım; amaç tam olarak bunlardı.
Koca tarihi bu küçük kâğıtlara yazılan küçük yalanlarla değiştirdiler. Bizler çocuklarla küçük kâğıt gemiler yüzdürmek isterken sularda, egemenler suyumuza zehir kattılar.
İşte böyle başladı her şey.
Hele dur ama arkadaşım. Hele bir dur. Bu, hikâyenin bir yüzü. Diğer yüzü var bir de. Çok daha fazlası var. Ve bu hikâyenin devamı var.