Afrin operasyonuna ilişkin “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklamasından dolayı gözaltına alınan Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey üyeleri, genel merkezde basın açıklaması düzenleyerek, daha önce yapmış oldukları açıklamanın arkasında olduklarını belirtti.
20 Ocak’ta TSK’nin cihatçı çetelerle birlikte başlattığı Afrin operasyonuna ilişkin Türk Tabipler Birliği (TTB) “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” demiş, açıklamayı yapan TTB Merkez Konsey üyeleri 30 Ocak sabahı gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan hekimler, 5 Şubat günü serbest bırakılmıştı.
Bugün (7 Şubat) TTB Merkez Konseyi üyeleri, genel merkezde basın toplantısı düzenledi. Basın açıklamasını TTB Merkez Konsey üyeleri adına TTB Başkanı Raşit Tükel okudu. Tükel, açıklamaya, “tarafsız, gerçekleri çarpıtmadan aktaran, etik ilkelere uygun” olarak haber yapan basın mensuplarına ve TTB’ye destek olan kurum ve partilere teşekkür ederek başladı.
Tükel, TTB’ye yöneltilen çarpıtma, karalama kampanyalarına ilişkin yanıt vermeyeceklerini belirterek gözaltına alınma gerekçesi olarak gösterilen açıklamayla ilgili görüş ve değerlendirmelerini beş maddeyle sıraladı:
1. Hukuk dışı biçimde gözaltına alındık. Hakkımızda soruşturma açıldığını öğrenir öğrenmez avukatlarımızdan savcılıkla derhal görüşülmesini istedik. Avukatlarımız savcılıkla görüşerek acil randevu istediler ve ne zaman istenirse ifade vermeye hazır olduğumuzu bildirdiler. Ancak bu bildirimimize rağmen ertesi gün gözaltına alındık ve ifademiz 7. günde alındı.
Bu “uygulamanın” kime, ne yararı oldu? Gerekçesi neydi? “Eziyet etme ve hukuk dışı işler yapma yetkisi bizdedir” deniliyorsa, açık söyleyelim, bunu yaşadık!Evet, hukuk dışı bir işlem yapıldı. Yedi gün boyunca hem bize hem ailelerimize, yakınlarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza eziyet edildi. Bir üyemiz 30 yıldır hizmet verdiği fakültesindeki odasına çağrıldı, kendisi geldi ve sanki kaçma çabası varmış gibi odasından çıkarken kelepçe takıldı. Kabul ediyoruz ki, eziyet etme ve hukuk dışı işlem yapma “yetkisi” kullanılmıştır.
2) TTB’nin kurumsal faaliyetleri fiili olarak engellenmiştir. Bilindiği gibi TTB kamu kurumu niteliğinde Anayasa uyarınca 6023 sayılı Yasayla kurulmuş ve adı konmuş bir meslek birliğidir. Dünyadaki az çok demokrasi ile yönetilen bütün ülkelerde olduğu gibi hekim örgütü olarak TTB’nin yürüttüğü faaliyetlerin önemli bir kısmı Türkiye sağlık ve hekimlik ortamı için vazgeçilmez olup sadece tarafımızca yerine getirilebilmektedir. TTB binasındaki bilgisayarlara el konulması verdiği kamu hizmetlerini geçici süre ile de olsa engellemektedir.
3) Sağlık Bakanlığı görevden alınmamız için dava açtı ve hekimleri temsil etmediğimizi iddia etti. Bu dava; TTB’nin tarihinde, Merkez Konseyi hakkında görevden alma talebiyle açılan üçüncü davadır. Hatırlatmak isteriz ki, ilk iki davada mahkeme kararı ile TTB’nin hekimlik değerlerini savunduğu, görevini yaptığı tespit edildi. Bu davanın da benzer biçimde sonuçlanacağından kuşkumuz yoktur. Çünkü görevimizi yaptık, yapıyoruz.
Sağlık Bakanı, Merkez Konseyi’nin temsil yetkisini de tartışarak, hekimleri temsil etmediğimizi söylemiştir. Bilindiği üzere, Merkez Konseyi ve odalarımızın seçim usulü, yasayla belirlenmiştir.Üye olan her hekim aday olabilir; seçim barajı, liste zorunluluğu vb. hiçbir seçilme kısıtlılığı yoktur. TTB’dedemokratikbir biçimdegöreve gelinir. Yöneticiler, yönetim görevi nedeniyle herhangi bir ücret almazlar; bütünüyle gönüllü bir faaliyet yürütürler ve eşzamanlı olarak hekimlik yapmaya devam ederler.
4) Merkez Konseyi üyeleri olarak hakkımızda yapılan ve yapılması olası her türlü suç üretme çabasını reddediyoruz. Türkiye’nin yakın geçmişi, gözaltına alınan kişilere daha sonradan zorlama suç üretme ve yargılama oyunlarına sahne olmuştur. Umut ediyoruz ki gözaltına alınmamıza neden olan soruşturma bu tür bir “uydurmave karalama” faaliyetine dönüştürülmez. Uğradığımız haksızlık ve hukuk dışı uygulamaların şu ana kadar yaşadıklarımızla sınırlı kalmasını beklemekteyiz.
5) Yaptığımız açıklama bütünüyle bir hekim birliği olarak hekimlik değer ve ilkelerini savunmaktır. Ulusal Tabip Birlikleri2. Dünya Savaşısonrasında Dünya Tabipler Birliği’ni özel bir statü ile kurmuşlardır. Bu statüinsan hakları bağlamında hekimlik değerlerinin savunulması için ortak bir zemini tarif etmiştir. Çünkü 1930’ların ve 40’ların Almanya’sı Nazi ırkçılığı altında, akli melekelerini yitirmiş bir otoriter tek adamın ırkçı emirlerine hekimliğin alet edildiği bir süreci yaşamıştır. Buradan çıkartılan ders her türlü güç ve otoriteden bağımsız meslek birlikleri tarafından hekimlik değerlerinin ve hekimlerin temsil edilmesi olarak netleşmiştir.
Tükel, TTB’nin 12 Eylül darbesi sonrasında Kenan Evren’in GATA öğrencilerinin mezuniyet töreninde “Önce asker sonra hekimsiniz” sözünü reddettiğini anımsatarak “Hekimler dil, din, ırk, cinsiyet, mezhep, yaş, sosyal durum ayrımı yapmaksızın, önce de hekimdir sonra da hekimdir. Son günlerde kamuoyuna yansıyan kimi söylemler insanlığın geride bıraktığı ve hekimlerin hiçbir zaman içinde olmadığı bir anlayışı çağrıştırmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Hekimler, barışın acilen tesisini istiyor”
Tükel, sözlerini şöyle sürdürdü:
Günümüzde savaşlar meydan muharebeleri olarak yapılmıyor. Kentlerde, yerleşim yerlerinde çocukların, kadınların, yaşlıların kısaca sivil insanların yaşadığı yerlerde yapılıyor. Sivil insanlar ölüyor, yaralanıyor, çocuklar kabuslar görüyor. Su ve kanalizasyon sistemi tahrip ediliyor, hastalıklar yayılıyor, tarım alanları yok ediliyor, açlık, kıtlık gelişiyor, insanlar göç ediyor. Sağlık sistemi tahrip oluyor, sağlık hizmetlerine erişim olanaksız hale geliyor. Kullanılan silahların fiziksel, biyolojik ve ruhsal etkileri, sivil insanlar üzerinde tam bir yıkım yaratıyor. Her koşulda insanların yaşamından, sağlığından yana olan hekimler, bu etkileri nedeniyle her türlü silahlı gücün kullanıldığı durumları önlenebilir bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlıyor ve barışın acilen tesisini istiyor.
Metnimizin tüm toplumu kapsayan bir yaklaşımı taşıdığı açıktır. Evrensel hekimlik değerlerini içeren ve özde iyilik ve sağlık dışında bir talebin yer almadığı bu metin nedeniyle en yukarıdan başlayarak yetkililerin bize yönelik aldığı tutum, yaptığımız açıklamanın niteliği ve içeriğinden çok, TTB olarak onyıllara varan araştırıcı, üretken, sorgulayıcı ve eleştirel bakabilen demokratik meslek kuruluşu kimliğimize yönelik bir sindirme çabasıdır.
TTB kuruluşundan bu yana, herhangi bir otoriteye bağlı olmaksızın, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyet gösteren bütün hekimlerin çatısı altında toplandığı bir meslek örgütüdür. Eğer ki meslek birliği hekimlik değerlerini savunacaksa, bu örgütün adının değiştirilmesi ve/veya başka uygulamalar içine girilmesi beyhude çabalardır.
TTB ve diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin isimlerinde yer alan “Türk” ve “Türkiye” sözcükleri, Anayasa gereğince bu mesleklerin hizmet verdikleri alanda, tüm toplumu kapsayan,kamusal yarar taşıyan hizmetler nedeniyle verilmiştir. Bu niteleme herbirinin kuruluş kanunlarında yer almaktadır ve ülkemize özgü bir durum değildir. Dünyada da bütün hekim birlikleri ülkelerinin adıyla anılır. TTB’yi itibarsızlaştırmak üzere yapılan söylemler vicdanlı, uygar insanlar nezdinde üzüntü ve şaşkınlıkla izlenmektedir.
Sonuç olarak, TTB için değişen bir durum yoktur. TTB kurulduğu günden bu yana, savaşlara karşı çıkmış, barışı savunmuştur.TTB olarak, halkın sağlık hakkını, hekimlik değerlerini savunmaya, geçmişte olduğu gibi bugün de yaşamdan ve barıştan yana olma tutumumuzu sürdürmeye devam ediyoruz.
Sendika.org