Pandemi döneminin başında “Çarklar dönüyor, işçiler ölüyor” diyerek çalışmak zorunda olan herkes için kurulan Tüm Çalışanlar için Sağlık Platformu (TÇSP) yaklaşan 1 Mayıs’a ilişkin bir açıklama yayınladı. TÇSP, tüm kurumlara “İşçi sınıfına yönelik saldırılara cevap vermek, direnişleri büyütmek için sınıfsal ve tarihsel özüne uygun, kitlesel, birleşik 1 Mayıs örgütleyelim” çağrısı yaptı.
Açıklamada koronavirüsünün işçi sınıfı hastalığına dönüştüğü, milyonlarca işçisinin açlık-hastalık cenderesinde sıkıştırılmasına rağmen işçi direnişlerinin hiç azalmadığı belirtilirken, işçi sınıfının 1 Mayıs alanının Taksim olduğu vurgulandı.
TÇSP’nin açıklamasının tamamı ise şöyle;
“Pandeminin üzerinden yaklaşık 1 yıl geçti, bu süreç işçiler-emekçiler açısından gelinen noktayı tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu geçen 1 yıllık süreçte, işçi sınıfına AÇLIK- HASTALIK ikilemi dayatılmıştır. Diğer yandan ise sermayedarlar karlarına kar katmıştır. Kısacası pandemi bir işçi sınıfı hastalığı olmuştur.
Ekonomik kriz ise derinleşmeye devam etmektedir. Milyonlarca kişi işsiz kalmıştır. Temel ihtiyaç malzemelerine gelen zamlara her gün bir yenisi eklenmektedir. AKP ve MHP bloğu vergi yükünü tamamıyla işçilerin omuzlarına yüklemiştir. İşsizlik fonu; sermayeye, teşvik adı altında peşkeş çekilmiştir.
Ekonomik krizin etkileri yoğun bir şekilde hissedilmektedir. 1 yıl içerisinde, işsiz kalan 102 müzisyen emekçi arkadaşımızın intihar sonucu yaşamını yitirmesi pek çok şeyi anlatmaktadır. Sürecin ağırlığını her gün herkes iliklerine kadar hissetmektedir.
İşçiler-emekçiler sadece ekonomik krize bağlı saldırılar ve bu krizin doğrudan yaşamlarına etkileri ile karşı karşıya değildir aynı zamanda işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırılar artmış, kölelik düzeninde uygulamalar hayata geçirilmek istenmiştir, istenmeye devam etmektedir.
Ücretsiz izin saldırısı ile binlerce işçi-emekçi arkadaşımız aylık 1177 TL ile “hayatta kalmaya” zorlanmıştır. Aynı zamanda ücretsiz izin patronlar tarafından bir cezalandırma yöntemi olarak da kullanılır hale gelmiştir. İşsizlik fonu sermayeye peşkeş çekilirken; işçilere-emekçilere sadece koklatılmıştır.
Kod-29 da bir saldırı aracı haline getirilmiştir. Sendikalaşan, güvenceli-insanlık onuruna yaraşır çalışma koşulları talep eden işçileri, kazanılmış haklarını dahi vermeden işten atmanın bir yolu haline getirilmiştir. Bugün bu saldırı nedeniyle binlerce işçi-emekçi arkadaşımız zor durumdadır. Sözde işten atmalar yasaklanmıştır fakat direnişin olduğu her yerde süreç tüm çıplaklığıyla ortadadır. Ekmekçioğulları, Baldur, Migros, PTT, Sinbo ve daha birçok işyeri bu saldırı ile karşı karşıya kalmıştır. Bu saydığımız yerler direnen, hakkını arayan işçilere aittir. Fakat sadece direnen işyerleri bu saldırıdan etkilenmemektedir, birçok yerde tekil biçimde işten çıkarılan arkadaşlarımızın da olduğunu biliyoruz. Çünkü işçi sınıfına dayatılmak istenen; güvencesiz, sendikasız, kölece bir düzendir.
Saldırılar var da direniş yok mu?
Elbette var.
Pandemi kendi direnişlerini yaratmıştır. Kod-29’a karşı, ücretsiz izin saldırılarına karşı, sendikalı çalışma hakkı için, diğer pek çok hakkı için işçi sınıfı farklı alanlarda, sektörlerde harekete geçmiştir, kazanımlar elde etmiştir. Soma’da, Ermenek’te maden işçileri, metal işçileri, tekstil işçileri, hizmet sektörü çalışanları… direnişe geçmiştir. Bazıları hala devam etmektedir. Sinbo, Baldur, SML, PTT, Migros, Cargill , DÖHLER ve daha fazlası hala direniştedir.
Sadece işçiler mi direniyor?
Elbette hayır.
Kadınlar cinayete, tacize, tecavüze, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmemeye kararlı görünüyor. Aynı şekilde LGBT’i bireylerin direnişi de sürmektedir. Pandemi ile birlikte sorunları katlanarak artan kadınlar direnmeye devam ediyor. Aynı durum öğrenciler için de geçerlidir. Öğrenciler üniversitenin asli unsurlarından biri olduklarını göstermek için sokaklarda, kampüslerde direnmeye devam etmektedirler. Diğer yandan ise AKP ve MHP bloğunun HDP ve Kürt halkına karşı saldırıları ortadadır. Buna karşı Newroz alanlarını dolduran kitlelerin direnişi büyütmeleri ortadadır.
İşte tam da bu sebeplerden ötürü bu yıl 1 Mayıs daha da önem kazanmıştır. Saldırılara cevap vermek, direnişi ortaklaştırmak ve büyütmek için birleşik, kitlesel, mücadeleci bir 1 Mayıs bugün için zorunluluktur.
TÇSP olarak aldığımız karar, alanlarda eylemli bir süreç ve sonrasında kitlesel bir 1 Mayıs için emeğimizi ortaya koymaktır. Ayrıca diyoruz ki Taksim işçi sınıfı için 1 Mayıs alanıdır. Bu yüzden kitlesel bir biçimde Taksim’de olmak işçi sınıfının bugünkü durumu da göz önüne alındığında oldukça anlamlı olacaktır. Aynı zamanda şehir merkezleri işçi sınıfına yasaklanamaz diyoruz. Biliyoruz ki, tek başına bizim çabamızla olmayacaktır bu yüzden işçi sınıfının bir bütün olarak buradayız demesi, iradesini ortaya koyması oldukça önemlidir. Bu anlamda tüm emek kurumlarının, emek dostlarının, sendikaların sürece müdahale etmesi ve bir parçası olarak örgütlemesi gerekmektedir.
Çağrımızdır, bugünden başlayarak bu süreci birlikte örgütleyelim.
Direnişi büyütelim ve bu sene 1 Mayıs’ı işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak dosta düşmana gösterelim!