Her afetten sonra sık sık yapılan “yara sarma” anlayışından kurtulup, bilim ve tekniğin yolu izlenmesi gerektiğini belirten TMMOB Adana İKK Sekreteri Erol Salman, “Depremlerde can ve mal kayıpları kader değildir. Deprem öldürmez, bina öldürür” dedi
Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Adana İl Koordinasyon Kurulu, depreme ilişkin İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Şubesi’nde açıklama yaptı. Açıklamada konuşan TMMOB İKK Sekreteri Erol Salman, İzmir’de yaşanan 6,9 şiddetindeki depremde yaşamını yitirenlerin doğal olay olan depremden değil, güvenli olmayan yapılar nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.
‘Usulsüz tadilatlar yıkıma etken’
TMMOB tarafından hazırlanan İzmir Depremi Ön Değerlendirme Raporu’na göre kısmi ve tamamen yıkılan 12 binanın tamamının ruhsat tarihinin 1999 öncesi olduğu tespit edildiğine dikkati çeken Salman, “Yıkıma uğrayan yapıların birçoğunun zemin katları dükkân ve otoparklardan oluşmaktadır. Bu binalarda yumuşak kat nedeniyle göçme mekanizmaları gözlemlenmiştir. Bayraklı İlçesinin bazı mahalleleri büyük oranda tarımsal kalın alüvyon toprak tabakaları üzerinde yer almaktadır. Kısaca değindiğimiz bu gerçekler depremin değil binanın öldürdüğünü ve güvenli yapı tasarımında zemin parametrelerinin öneminin yadsınamaz olduğunu, ayrıca binaların alt katlarında yer alan dükkân ve işyerlerinde yapılan usulsüz tadilatların yıkıma etken olduğunu göstermektedir” dedi.
‘İmar affı kaçak yapıları yasal hale getirdi’
“İmar affı ile kaçak yapılar yasal hale getirilmiştir” diyen Salman, Türkiye’nin her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan bir coğrafyada olduğunu ve depremlere dair önlemlerin yetersizliğine dikkati çekti. Salman, şöyle devam etti: “Yetersizliğin ötesinde yeni risk yaratıcı durumlara sebebiyet verilmektedir. 2018 yılında ‘imar barışı’ adı altında kaçak yapılara çıkarılan af bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. 2019 yılında da uzatılarak devam ettirilen bu afla toplam 71 bin 144 adet yapı kayıt belgesi oluşturulmuş ve 319 milyon 247 bin 370 TL toplanmıştır. Yapıların depreme dayanıklı olup olmadığı değerlendirmeye alınmadan yapı kayıt belgeleri verilerek, oy ve rant uğruna yeni riskler yaratılmıştır.
İmar Barışı ilan edilirken, Çevre ve Şehircilik Bakanı Türkiye’de 20 milyon yapı stoku olduğunu, bunlardan 12-13 milyonunun yapı kayıt belgesi olmadığını söylemişti. ‘İmar Barışı’yla bu binaların önemli bir kısmı yasal hale getirildi. Mühendislik hizmeti almamış bu yapıların, yüzde 95’i deprem kuşağı üzerinde, bunun yüzde 65’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi olan ülkemizde yaratacağı tehlike ortadadır. Kaldı ki ülkemizde binaların deprem olmadan da yıkılmaktadır. Oysaki insanların depreme dayanıklı yapılarda oturmasını sağlamak devletin asli görevlerindendir.
Bunun sağlanabilmesi için, ülkemizin kaynak sorunu yoktur, kaynakların doğru kullanılmaması sorunu vardır. Örnek verecek olursak, 1999 depremi sonrası deprem vergisi olarak toplanan 60 milyar TL amacı için kullanılsaydı elbette mesafe kat edilirdi.”
Salman, yapı denetim sisteminin sağlıklı bir şekilde işletilmesini istedi. Kentte yapı stokunun acilen incelemeyen alınmasını isteyen Salman, şunları söyledi: “Riskli alanlara öncelik verilerek kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmaktan çıkarılmalı; merkezi ve yerel yönetim ile vatandaşların birlikte çalıştığı güvenli yapı üretimini sağlayacak bir sistem olarak işletilmelidir.
Her afetten sonra sık sık yapılan ‘yara sarma’ anlayışından kurtulup; bilim ve tekniğin yolu izlenmelidir. Olumsuzlukları ‘kader’ gibi değerlendiren yaklaşımlar terk edilmelidir.”