“Çağımız bütün olarak
çok uzun zamandan beri
dayanılır değil.”[1]
Karl Marx, “Her şeyi sorgulayın,” uyarısıyla ekler: “Kapitalizm zorunlu olarak sosyalizme yol açmaz; acımasızca barbarlığa da yol açabilir.”
“Yaşa(tıl)dığımız bu mu?” sorusunu da, “Kapitalist toplum daima ucu bucağı olmayan bir dehşettir,”[2] diye yanıtlar V. İ. Lenin…
Kolay mı? Kapitalizm, genelleşmiş ve genişletilmiş meta üretimi demektir. Sistemin itici güçlerinden en başta geleni kâr hırsı ve rekabettir. Ancak sermayenin giderek büyümesi, üstelik de merkezileşmesi öyle bir boyuta ulaşır ki, ulusal sınırlar (ve ulus-devlet) sermayeye giydirilmiş deli gömleğine dönüşür. Böylelikle sermaye ulusal sınırların ötesine taşar. Rekabet dünya pazarında sürdürülür. Bu rekabet çok keskindir. Krizler de böylece dünya krizi düzlemine sıçrar. Ve büyük (emperyalist) güçler arasındaki rekabet mücadelesi emperyalist paylaşım savaşlarını kaçınılmaz hâle getirir.
Kapitalizm III. Büyük Bunalım’ıyla yeniden bu güzergâhta tehlikeli adımlar atıyorken; Karl Marx’ın, “Bir kapitalist her zaman birçok kişiyi öldürür,” vurgusuyla ve “Kapitalist olarak o sadece sermayenin kişileşmiş hâlidir. Onun ruhu sermayenin ruhudur. Ancak sermayenin tek bir yaşam dürtüsü vardır: değer ve artı-değer yaratma, sabit faktörü olan üretim araçlarının mümkün olan en yüksek miktarda artı-emeği emmesini sağlama eğilimi. Sermaye ölü emektir, vampir gibi sadece canlı emeği emerek yaşar ve ne kadar çok emek emerse o kadar çok yaşar,”[3] sözleriyle betimlediği sürdürülemez kapitalist vahşet tablosu karşımıza dikiliyor.
* * * * *
Alex Callinicos’un ‘Yeni Felâket Çağı’[4] başlıklı yapıtı, söz konusu duruma, “İstisna Normal Hâle Geliyor” (s.12); “Kalıcı Olağanüstü Hâl” (s.91); “Uzun Süreli Depresyon” (112) tespitleriyle dikkat çekerek ekliyor:
“Dünya, felâketin gölgesinde yaşıyor. Covid-19 salgını, kapitalizmin krizi kavramının bile mevcut kötü durumumuzun ciddiliğini kavramada yetersiz olduğunu gösterdi. Uygarlık kriziyle karşı karşıyayız.” (s.11) “Felâket aslında artık istisna değil; normal hâle geliyor.” (s.12)
“Yaşamlarımız geri döndürülemez bir biçimde değişti. Elinizdeki kitap, bu geleceği anlamlandırmaya ve en kötüsünü engelleme yollarını tanımlamaya yönelik bir girişimdir.” (s.9)
“O hâlde bu kitabın birleştirici teması, bu yeni küresel konjonktürün farklı fakat birbiriyle ilişkili boyutlarının incelenmesidir.” (s.21)
“1) Şimdiye Giriş” (s.35); “2) Doğanın Yok Edilişi” (s.60); “3) Ekonomik Durgunluk” (s.112); “4) Hegemonyanın Gerilemesi ve Jeopolitik Antagonizma” (s.157); “5) İsyan ve Reaksiyon” (s.214); “6) Acil Durum Frenini Çekmek” (s.265) bölümlerden oluşan yapıt -işçi sınıfı vurgusunun zayıflığına ilişkin kimi itirazlarımıza rağmen- ufuk açıcı, önemli bir çalışma.
* * * * *
“İşte gelecek” vurgusuyla Alex Callinicos aktarıyor:
“Son felâket çağı, insanın şiddet kapasitesinin şimdiye kadarki doruk noktasını temsil etti. Bir çalışmaya göre 1899 ve 1978 arasında yaşanan ‘yüksek ölümcüllüğe sahip’ 45 savaş, 86 milyon ölümle sonuçlandı (bunlardan 50 milyonu İkinci Dünya Savaşı’nda). Bir diğer çalışmaysa, MÖ 3000’den beri gerçekleşmiş olan savaşla ilişkili 150 milyon ölümün yüzde 73’ünün yirminci yüzyılda gerçekleştiği tahmininde bulunuyor. Yirminci yüzyıl hâlihazırda, başta ABD’nin geniş Ortadoğu Bölgesi’nde yürüttüğü olmak üzere temelde Afrika’nın çeşitli bölgelerinde ve şimdi de Ukrayna’da çıkarılmış diğer savaşlarda görülen bol miktarda örgütlü şiddete sahne oldu.” (s.60)
İlan edilmemiş III. Dünya Savaşı’nın siper ya da vekâlet savaşları biçiminde sürdürüldüğü tabloda Eduardo Galeano’nun, “Savaşların saygın nedenlerle gerçekleştirildiği söylenir: uluslararası güvenlik, ulusal onur, demokrasi, özgürlük, düzen, uygarlığın gereği ve Tanrı’nın isteği. Kimse itiraf etme dürüstlüğünü göstermez: ‘Ben çalmak için öldürüyorum’,” sözlerini anımsamamak mümkün mü?
Evet kapitalistler “çalmak için öldürüyor”lar; hem de Octavio Paz’ı, “Özgürlükten yoksun demokrasi bir despotizmdir; demokrasiden yoksun bir özgürlük de hayalden başka bir şey değildir,” uyarısının tekzip eden bir totaliterliği “demokrasi”(!?) diye pazarladıkları yıkım ve yok etme ile…
Alex Callinicos’un saptamaları devam ediyor: “Bu yok etme biçimlerinin başında gelen (gerçi elbette Covid-19’u[5] bize öğretmiş olduğu gibi tek olmayan) iklim değişikliğidir. Uzmanların ve aktivistlerin işaret ettikleri küresel ısınmanın ortaya çıkaracağı kaos artık burada… Böylesi felâketler normalleştirilir hâle geldi.” (s.16)
Burada bir parantez açalım: “Doğayı kirleten, kirlettiği oranda vergiyi öder,”[6] diye normalleştirilmeye kalkışılan iklim değişikliği/ küresel ısınma felâketine ilişkin aktarmakla yetinelim:
i) Birden bastıran ani sıcaklar gelecekte yaşayacağımız dünyanın bir ön gösterimi gibi. Raporlar söylüyor. Dünyada yaşanan aşırı sıcak gün sayısı 26 günlük bir artış gösterdi.[7]
ii) ‘Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ (IPCC), VI. değerlendirme döngüsünü içeren sentez raporunda atmosferik CO2 (karbon) seviyesinin 2 milyon yıldır bu kadar yüksek olmadığını, 2011-2020 kesitinde sıcaklık artışının 1.1 derecenin üzerine çıktığını ve gezegenimizin 125 bin yıldır bu kadar sıcak olmadığını açıkladı.[8]
iii) Almanya’daki Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü direktörlerinden Prof. Johan Rockström, “2023, sıcak hava dalgalarından, kuraklıklara, sellere ve yangınlara, buz erimesi hızına ve özellikle okyanustaki sıcaklık anormalliklerine kadar iklim olaylarının gücü açısından şok edici,”[9] dedi.
iv) Deniz seviyesinin yükselmesine, okyanus sıcaklığının artmasına, buzul kütlelerinin erimesine ve donmuş toprakların çözülerek milyarlarca ton metan gazının atmosfere salınmasına yol açan ekolojik yıkımların sebep olduğu; sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık, aşırı yağış, sel ve toprak kaymaları gibi felâketler insan hayatını doğrudan etkiliyor.[10]
v) Dünya bir yandan aşırı sıcak ve yangınlarla diğer yandan sellerle boğuşuyor… Gezegenin tamamında mevsim normallerinin dışında gelişen ve küresel ısınmaya bağlı olan değişiklikler canlı yaşamını zora sokuyor. Belirli bir hava olayını iklim krizine bağlamak güç olsa da bilim insanları, sıcak hava dalgalarının çoğalması ve yoğunlaşmasının ardında fosil yakıtlara bağımlılık olduğu konusunda ısrarcı.[11]
vi) İklim krizi bitkilere yaramıyor: ‘The Science’eki bir makalede, bitkilerin XX. yüzyıl boyunca artan karbondioksit miktarları nedeniyle bir süreliğine daha hızlı büyüdüğü (öyle ki sadece 1982’den günümüze kadar artan bitki miktarı Türkiye’nin yüzey alanının 26 katı kadardı); ama artık yükselişe geçen aşırı kuraklıklar nedeniyle fotosentez artış hızının giderek yavaşladığı gösterildi. Çalışma, fotosentezin 2000 yılına kadar hızlandığını ve bu noktada yavaşlamaya başladığını gösteriyor. İleriye dönük bir analiz de yapan yazarlar, fotosentez oranının tamamen düzleşebileceğini ve artan karbon emisyonlarını (ve dolayısıyla ısınmayı) kontrol altında tutmayı daha da zorlaştırabileceğini söylüyor.[12]
vii) Libya’yı vuran Daniel gibi Akdeniz fırtınalarının oluşmasında rol oynayan başlıca olgu “ısı fazlası” ve bu tür sistemlerin oluşumu, iklim değişikliğinden doğrudan etkileniyor. İlk değerlendirmelere göre sera gazı salımı Daniel gibi sistemlerin oluşma ihtimalini 50 kat artırıyor.[13]
viii) ‘Science Advances’deki makalede, iklim değişikliğinin getirdiği dengesiz hava koşullarının çekirge istilalarını arttıracağını bildirdi.[14]
ix) ‘Türk Veteriner Hekimler Birliği’ Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan, küresel ısınma ve doğanın tahribatıyla, insan-etken karşılaşmalarını arttırarak hayvandan insana bulaşan zoonotik hastalık risklerini çoğaltacağına dikkat çekti.[15]
x) “Küresel ısınma/ iklim değişikliğine bağlı “sayısız” karmaşık sağlık sorunları (KSS) zararlı etkileriyle yaşamı tehdit etmeye devam ediyor: KSS’lerin en önemli ikisi -iklimsel afetler, mikrobiyal tehditler tıpkı diğer “doğal afetler gibi” beklenmeyen zamanda, sosyal sınıf ayrımı, yaşam farkı gözetmeden oluşmakta, herkesi, her canlı yaşamını derinden etkilemektedirler… DSÖ’ye göre, küresel iklim değişikliği, sıcak hava dalgaları, büyük yangınlar, seller, tropik fırtınalar, kasırgalar gibi insani acil durumları tetikliyor, etkilerini, ölçeğini, sıklığını artıyor. Araştırmalar 3.6 milyar insanın iklim değişikliğine duyarlı bölgelerde yaşadığını vurguluyor. DSÖ, 2030-2050 arasında iklim değişikliğinin, yalnızca yetersiz beslenme, sıtma, ishal ve “sıcaklık stresi” nedeniyle yılda yaklaşık 250 bin ek ölüme neden olacağını; 2030’a kadar sağlığa doğrudan zarar maliyetinin yılda 2-4 milyar dolar olacağını öngörüyor.[16]
xi) Atmosfere ulaştıktan sonraki ilk 20 yıl içinde karbondioksitten 80 kat daha fazla ısıtma gücüne sahip güçlü bir sera gazı olan metan ile ilgili ortaya çıkan sızıntı haberleri elbette 1.5 derece kritik eşiğini tehdit eden kuvvetli unsurlar. Metan konusunda acil bir farkındalık ve uygulama yönetimi gerçekleşmezse küresel antropojenik metan emisyonlarının 2020 ile 2030 arasında yüzde 13’e kadar artacağı öngörülüyor. Doğalgazın ana bileşeni metan (CH4), yaşadığımız ısınmanın yaklaşık üçte birinden sorumlu. Metan (CH4) karbondioksitten (CO2) sonra küresel ısınmaya en fazla neden olan sera gazlarından biri… ‘Küresel Metan Değerlendirmesi 2021” raporu ise metanın hem insan hem çevre sağlığı, hem de ekonomi için ne gibi riskler barındırdığını ortaya koyuyor.[17]
xii) Küresel ısınmanın giderek daha çok hissedilen etkileri sağlık hizmeti gereksinimlerini ve sektörel harcamaları beklenmedik biçimde artırabilir. İklim değişikliği ayrıca vektör kaynaklı hastalıklar da dâhil olmak üzere iklime duyarlı çeşitli hastalık sonuçlarında büyük bir artışı da tetikleyecek ve bu durum olasılıkla Avrupa ve ABD gibi iklim krizinden şimdiye kadar daha az etkilenen bölgeleri etkileyecek. 2050 yılına kadar 500 milyon kişinin daha vektör kaynaklı hastalıklara maruz kalma riskiyle karşı karşıya olabileceği belirtiliyor.[18]
xiii) ‘Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) ‘2022 Küresel Su Kaynaklarının Durumu’ başlıklı raporunda su kıtlığının yaşamsal anlamda büyük bir sorun[19] olacak.[20]
xiv) ‘Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’na (UNICEF) göre, Afrika’da yaşanan su krizi, kıta çapında yaklaşık 190 milyon çocuğun hayatını tehlikeye atıyor.[21]
xv) ‘Dünya Sağlık Örgütü’ (WHO), dünyanın en hızlı ısınan bölgesi olan Avrupa’da her yıl 175.000’den fazla insan aşırı sıcakların etkisiyle hayatını kaybettiğini bildirdi. WHO tarafından 2000 ile 2019 yılları arasında her yıl dünyada kaydedilen 489.000 sıcağa bağlı ölümün yüzde 6’sı Avrupa bölgesinde gerçekleşti. Bu da aynı dönemde yılda ortalama 176.040 ölüme denk geliyor. 20 yılda bölgede sıcaklığa bağlı ölümler yüzde 30 oranında arttı.[22]
xvi) Küresel ısınma ile suya talep 7 kat arttı… Tarımsal faaliyetler dünyadaki su tüketiminin neredeyse yüzde 70’inden sorumlu. Araştırmalar gösteriyor ki gıda tüketimindeki talep artışını karşılayabilmek için tarımsal sulamada kullanılan su miktarının 2050 yılına kadar iki katına çıkması gerekebilir. ‘Buğday Derneği’ne göre üretim ve tüketimle ilgili yöntem ve alışkanlıklarımız eskisinden çok daha fazla su kullanımına neden oluyor. Son 100 yıl içinde dünya nüfusu üç kat büyürken su kaynaklarına olan talep yedi kat arttı.[23]
xvii) ‘Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nden Dr. Erol Kesici, Türkiye’de 1980’li yıllarda kişi başına düşen su miktarı 5 bin tona yakınken, 1995’ten sonra 1800 tona, son yıllarda ise 1000 bin tona kadar düştüğünü açıkladı.[24]
xix) En temel gereksinimimiz ve yaşam kaynağımız olan su eksikliği sorunu, güncel dertlerimizi önemsiz kılacak bir hızla yaklaşıyor. WHO verilerine göre, 2030’a kadar 700 milyon kişi kuraklık yüzünden yerinden olma riskiyle karşı karşıya. Unutmadan, kuraklık su ve gıda kıtlığına neden olarak, etkilenen bölgelerdeki insanların sağlığı üzerinde hastalığa yakalanma oranını (morbidite) artırabilecek ve ölümlerle sonuçlanabilecek birçok etki yaratabilir.[25]
Toparlarsak hem iklim krizi, hem de ekolojik talan sürdürülemez kapitalizme mündemiç bir sınıf ve yoksulluk meselesidir; 2024’ün Mayıs’ında ‘The Guardian’ 380 iklimbilimci ile yaptığı görüşmelerin korkutucu sonuçlarını yayımladı. Bu bilim insanlarından yüzde 77’si küresel ısınmanın bu yüzyılın sonuna kadar Sanayi Devrimi öncesine kıyasla 2.5 °C artış sınırını geçeceğine inanıyorlarmış. Bu bilim insanlarının sıcaklık artışının 3 °C’yi geçeceğine inanan yüzde 42’si çok daha ağır bir felâket senaryosunu düşünüyor. Sıcaklık artışının 1.5 °C’nin altına tutulabileceğine inananların oranı ise yalnızca yüzde 6.
Sıcaklık artışında 2.5 °C sınırının geçilmesi, hele 3 °C’nin aşılması durumunda bildiğimiz hâliyle günlük yaşama veda etmek zorunda kalacağız. Ortalama 2.5-3 °C düzeyinde aşırı sıcaklık dalgaları ölüm oranlarını hızla artıracak; kuraklık, susuzluk, açlık ve doğal yangınlar yaygınlaşacak. Diğer taraftan kutup buzlarının, dağ buzullarının erimesine, kasırgaların, sağanak yağışların olağanüstü düzeylerde artmasına paralel deniz sularının seviyesi yükselecek, su baskınlarının etkisiyle içme suyu kaynakları kirlenecek, kimi kıyı alanlarında gıda üretim havzaları sular altında kalacak, kimi kentler kısmen, kimileri tamamen suların altında kalacak. İnsanlığın en zengin yüzde 10’u kendi başının çaresine bakarken büyük göç dalgalarının, gıda kaynakları üzerinde savaşların sıklaşması, liberal demokrasiyi sürdürülemez düzeyde çürütürken militarist-emperyalist faşist rejimler yaygınlaşacak.[26]
Bu bir sürdürülemez kapitalizmin mimarı olduğu ekolojik felâkettir!
Bunda şaşırtıcı bir şey yok. Çünkü insan(lık)ın sömürüsünde sınır tanımayan kapitalizm, doğanın sömürüsünde aynı şeyi yapar. Ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, çevre kirliliği, biyolojik çeşitliliğin acımasızca yok edilmesi, ormanların hızla tüketilmesi, kuraklık ve çoraklaşma vb. son yıllarda etkileri giderek daha çok hissedilen ve tüm gezegeni tehdit eden yakıcı sorunlardır. Bu dev sorunların tek sorumlusu, tabiatı gereği anarşik kapitalist üretim sistemidir.
* * * * *
Özetle olan çok önceleri Anton Çehov’un, “Ormanlar yok olmaya devam ediyor, nehirler kuruyor, yaban hayatı yok oluyor, iklim bozuluyor ve topraklar her geçen gün daha da yoksullaşıyor ve çirkinleşiyor” veya yakın geçmişte Eduardo Galeano, “Bizi gömen ya da süren toprak zehirleniyor. Hava yok, havasızlık var. Yağmur yok, asit yağmuru var. Parklar yok, park yerleri var. Eşler yok, ortaklar var. Uluslar yerine, şirketler var,” diye dillendirdikleri felâket…
Yıllar önce “Doğaya düşman olan bir ülke olduk” diye haykırmamış mıydı koca Yaşar Kemal? “kazançlarından başka dünyayı görmeyen, bilmeyen yöneticilerin marifeti” olduğunu söylememiş miydi?!
“Sen sade toprağı tanı/ toprağa inan./ Ayırt etme öz anandan/ toprak ananı./ Toprağı sev anan kadar” diye seslenmemiş miydi Nâzım Hikmet?…
Kuşku yok eğer sürdürülemez kapitalist yıkım, yani yaşa(tıl)dığımız akıl almaz saçmalık durdurulamazsa, geriye kurtarılacak bir şey kalmayacağa benziyor!
Hayır “abartmıyorum”; Prof. Dr. Bekir Karaoğlu’nun, “Nükleer savaşa çok yakınız,”[27] diye tarif ettiği bir yerküreden söz ediyorum…
Hatırlıyor musunuz? “1995’te Fransa Güney Pasifik’te nükleer denemeler yaparken, Fransız büyükelçisi Yeni Zelanda’da açıkladı: ‘Bu bomba kelimesi hoşuma gitmiyor. Bomba değil bunlar. Bunlar patlayan mekanizmalar’…”[28] demişti nükleere dair…
Evet bilmiyor değilim: “Sıradan bir nükleer santral, evlerimize üç kuşak boyunca elektrik sağlayabilir. Ancak ortaya çıkan atığın yaşam döngüsü, bizden sonra gelen 30 bin kuşağa yayılıyor. Bu nokta zararın boyutunu ortaya koyuyor,”[29] değil mi?
Kuşku yok, kapitalizm insan(lık) gibi doğayı da kirletip, yok ediyor…
Örneğin ‘IQAir’in’2023 Dünya Hava Kalitesi Raporu’na göre, hava kirliliği küresel ölçekte en ciddi çevre sorunlarından biri. Erken ölümlerden ciddi bedensel sorunlara kadar insan sağlığına yoğun olumsuz etkileri var.[30]
Hava kirliliği solunum sistemi ve kalp-damar hastalıklarına, bilişsel işlevlerin azalmasına ve bunama riskinin artmasına; su kirliliği mide-bağırsak hastalıkları, üreme sorunları ve sinir sistemi bozukluklarına yol açıyor.
Asbest akciğer kanseri, mezotelyoma ve diğer sağlık sorunlarıyla ilişkili.
Kurşun, çocuklarda gelişimsel bozukluklara, yetişkinlerde sinir sistemi ve kalp-damar hastalıklarına, kanser ve sinir sistemi yıkımına neden oluyor.
Nükleer kazalarla yayılan kirleticiler tüm vücut sistemlerini etkiliyor.
Radyasyon etkilenimi kansere, kalıtımsal bozukluklara ve diğer sağlık sorunlarına yol açıyor.
Endüstriyel kazalar yol açtıkları kirlilik ve etkilenimler nedeniyle solunum sorunları, sinir sistemi hasarı ve kanser gibi sorunlarla ilişkili.
Endüstri ve tüketim ürünlerinde kullanılan yeni kimyasallar salgı bozar etkileri nedeniyle üreme sorunlarına; tutuşmayı önleyici kimi maddeler gelişimsel bozukluklara; atıklar tüm vücut sistemlerinde tehlikeli hastalıklara yol açıyor.[31]
Bu kadar da değil!
‘Avrupa Çevre Ajansı’na göre, hava kirliliği Avrupa’da çocuklar ve gençler arasında yılda bin 200’den fazla erken ölüme neden oluyor.[32] Alman araştırmacılar her yıl dünyada yaklaşık 8.8 milyon, Avrupa’da da yaklaşık 800 bin kişinin hava kirliliği yüzünden yaklaşık 2 yıl daha erken öldüğünü ifade ettiler.[33]
‘Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin ‘Pestisit Atlası’na göre, dünyada her yıl 385 milyon pestisit zehirlenmesi vakası yaşanıyor, 11 bin kişi hayatını kaybediyor. Endüstriyel tarımda kullanılan pestisitler, anne karnındaki bebekler ve çocuklar olmak üzere, insan sağlığını tehdit ediyor. Pestisite maruz kalanlarda kalp, akciğer ya da böbrek yetmezliğinin yaşandığı ifade edilirken, pestisitlerin de etkisiyle parkinson, lösemi, akciğer ve meme kanseri, diyabet, astım, alerji, obezite ve hormon bozukluklarında da dünyada ciddi artışlar olduğuna dikkat çekildi.[34]
ii) İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Bayram Öztürk, Deniz kirliliğinden ötürü “Mercanla birlikte 400 tür yok oluyor,” derken;[35] ABD’deki nehir ve göllerden alınan 500 ayrı örnek incelendiğinde bir kilo tatlı su balığında, tüketim için yetiştirilen normal tatlı su balığındakinden 278 kat fazla aşırı derecede kalıcı kimyasal tespit edildi.[36]
Ve nihayet tek kullanımlık ambalajlar, dünyada üretilen tüm plastiğin yüzde 36’sını oluşturuyor. ‘Ocean Crusaders’ın verilerine göre plastik kirliliği nedeniyle her yıl 100 bin deniz memelisi ve yaklaşık 1 milyon deniz kuşu ölüyor.[37]
Alın size “kapitalist uygarlık”!
* * * * *
Dünya gibi, “Zor durumdaki emperyalizm”in (s.35) soru(n)larının da altını çizmeyi ihmal etmiyor Alex Callinicos…
Mesela “Hegemonyanın gerilemesi ve jeopolitik antagonizma” ile “Küreselleşmede jeopolitik bir çatlak” (s.157); “ABD ve Çin arasındaki antagonizmanın kaynakları” (s.166); “Bölgesel güç mücadeleleri” (s.181); “Ukrayna’daki savaş ve kutuplaştırıcı uluslararası sistem” (s.190) konularını irdelerken; kapitalizmin asalaklığı ve çürümesine dikkat çekiyor. V. İ. Lenin’in, “Emperyalizmin en köklü ekonomik temeli tekeldir. Bu, kapitalist bir tekeldir, yani kapitalizmden doğmuş ve kapitalizmin, meta üretiminin, rekabetin genel koşullarla sürekli ve çözülmez bir çelişki hâlinde bulunan bir tekeldir,”[38] tespitini anımsatırcasına…
Kaldı ki “Üretim araçlarının merkezileştirilmesi ve emeğin sosyalizasyonu sonunda öyle bir noktaya ulaşır ki, kapitalist bütünlükleriyle uyumsuz hâle gelirler. Böylece bütünlük parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanları çalar. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilir,”[39] diye tarif edilen güzergâhta “Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri tarihi”yken;[40] “Tarihte ne olmuşsa başka türlüsü olmayacağı için öyle olmuştur,” diye ekler Karl Marx.
Bu çerçevede “Fukuyama sabırsızdı; tarih devam etmekle kalmadı ama aynı zamanda bizi yeni felâketlere sürükledi.” (s.59)
“Neo-liberal kapitalizmin giderek tahrip edici hâle gelen doğası, 1990’ların sonlarından beri Joseph Choonara’nın tamamı soldan gelen isyan döngüleri olarak tanımladığı şeyi ortaya çıkardı.” (s.214)
“Felâket ve devrim arasında”yken; (s.306) “evrim olasılığını reddetmek kapitalizmi doğallaştırmanın bir etkisidir.” (s.27)
Çünkü “İnsan türünün karşı karşıya olduğu krizin çok-boyutlu niteliği, bu nedenle aynı anda felâketi ve isyan olasılığını temsil eden çatlaklar yaratma eğilimindedir… Büyük İrlandalı Marksist James Connolly’nin ilk felâket çağının başlangıcında ortaya koymuş olduğu gibi, yegâne gerçek kâhinler, duyurdukları geleceği biçimlendirenlerdir,” (s.317); “Anlatılan senin hikâyendir,” dercesine…
O değiştirilmesi gereken hikâye, ‘ActionAid’in raporuna göre, Güney Afrika’da ailelerin yiyecek karşılığında kızlarını evlendirmeye zorlandığını ortaya koydu. Diğer yandan bölge de 56,8 milyon insan gıdaya ve temiz suya ulaşamıyorken; Elias Magosi, yaklaşık 68 milyon insanın ya da bölge nüfusunun yüzde 17’sinin şu anda yardıma muhtaç olduğunu belirtiyor.[41]
Tıpkı 90’lı yıllarda dünyanın en yoksul ülkeleri (Bangladeş, Endonezya, Kenya, Fas, Nepal, Pakistan, Filipinler ve Tanzanya) baz alınarak “günlük kişi başı 1 ABD doları” olarak belirlenen “küresel yoksulluk sınırı”nın, küresel, bölgesel enflasyon, satın alma gücündeki muazzam düşüşlere karşın 2000’lere dek geçerli kabul edildiği gibi…
Böylece aşırı yoksullukla cebelleşenlerin dünya nüfusu oranı düşük tutulmuş, hatta hatırı sayılır bir düşüş yaşamış gibi gösterilmişti! Lakin Dünya Bankası bile paranın satın alma gücüne göre bu sınırı 2008’de 1.25 dolar’a, 2015’te 1.9 dolar’a, 2022’deyse 2.25 dolar’a kadar yükseltmek zorunda kalmıştı.
Bırakalım kültürel ihtiyaçları, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçların dışarıda tutulduğu ve sadece gıda, barınma ve giyim gibi harcamaların esas alındığı bu tek boyutlu hesaplama, yoksulluğu insanın canlı kalmasına indirgemektedir.
Kapitalizmin kişi başına düşen geliri artırdığı bir açıdan doğrudur; dünyanın en zengin 5 insanının serveti, 2020’den beri 405 milyon dolardan 865 milyon dolara çıkarak iki kattan fazla artmıştır. Bu saatte 14 milyon dolara tekabül eden artışa karşın dünya nüfusunun yarısından fazlası, yaklaşık 5 milyar insan yoksullaşmıştır.
Analizler, dünyanın en zenginlerinin servet artış hızının enflasyon artışından 3 kat daha fazla olduğunu göstermektedir. Böyle devam ederse, 10 yıl içerisinde gezegenimiz tarihindeki ilk trilyonere sahip olacak. En zengin yüzde 1, dünyadaki finansal varlıkların yüzde 43’üne sahiptir.[42]
Sadece bu birkaç veri dahi, kapitalizmin yoksulluğun ve eşitsizliğin azaldığı yalanını açığa çıkarmaya yeterken; bu felaket, bu yalan yerle yeksan edilmelidir…
Yoksa!
20 Eylül 2024 15:12:19, Muğla.
N O T L A R
[*] Rojnameya Newroz, Ağustos 2024…
[1] Thomas Bernhard.
[2] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1970.
[3] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt: I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965.
[4] Alex Callinicos, Yeni Felaket Çağı, çev: Onur Orhangazi, Ütopya Yay., 2024, 326 sahife.
[5] “Salgın, sınıflı toplumlar kadar eski olan vebaların ve kıtlıkların bir özelliğini de sahneye çıkardı. Yoksullar, felâket karşısında daha kırılgandırlar çünkü tehlikeden çıkış yolunu satın alacak kaynaklardan yoksundurlar.” (s.17)
[6] Nedim Türkmen, “Küresel Isınmaya Karşı Karbon Vergisi”, Sözcü, 10 Haziran 2024, s.6.
[7] Ayça Ceylan, “Yeni Normal: Aşırı Sıcaklar”, Cumhuriyet Pazar, 9 Haziran 2024, s.2.
[8] Ayça Ceylan, “Gezegen İçin Son Çağrı”, Cumhuriyet Pazar, 2 Nisan 2023, s.4.
[9] “Dünya Isınıyor, Geleceğimiz Karanlık”, Yeni Yaşam, 4 Ocak 2024, s.12.
[10] “Ekolojik Yıkım Büyüyor, İklim Göçü Artıyor!”, Yeni Yaşam, 18 Ağustos 2023, s.12.
[11] “Büyük Tehlikenin Farkında mısınız?”, Cumhuriyet, 17 Temmuz 2023, s.14.
[12] Çağrı Mert Bakırcı, “İklim Krizi Bitkilere Yaramıyor”, Birgün, 21 Ağustos 2023, s.2.
[13] Mike Rogerson-Belkasem Alkaryani-Mahjoor Lone, “İklim Değişikliği ve Akdeniz Fırtınaları”, Birgün, 25 Eylül 2023, s.9.
[14] “İklim Değişikliğinin Getirdiği Dengesiz Hava Koşulları Çekirge İstilalarını Artıracak”, 10 Mart 2024… https://www.avrupademokrat3.com/iklim-degisikliginin-akdenizdeki-asiri-sicak-hava-dalgasina-etkisi/
[15] Sibel Bahçetepe, “Ekosistem Bozuldu, Hastalıklar Arttı”, Birgün, 22 Temmuz 2023, s.2.
[16] Rüştü Taştan, “… ‘İklimsel Afetler’ ve ‘Mikrobiyal Tehditler’ Artıyor”, Cumhuriyet, 30 Nisan 2024, s.2.
[17] Ayça Ceylan, “Dünyayı Metan Gazı Sardı”, Cumhuriyet Pazar, 25 Şubat 2024, s.2.
[18] Ayça Ceylan, “İklim Krizi Sağlık Sektörünü Vuracak”, Cumhuriyet Pazar, 4 Şubat 2024, s.2.
[19] Tahminen 3.6 milyar insan (küresel nüfusun neredeyse yarısı) güvenli bir şekilde yönetilen sanitasyon hizmetlerine erişimden yoksun yaşıyor. 785 milyon insan temiz içme suyuna erişemiyor. Bu sayı Türkiye nüfusunun yaklaşık dokuz katı. Her gün 5 yaşın altındaki yaklaşık 1000 çocuk, doğrudan veya dolaylı olarak güvenli olmayan su, sanitasyon ve el hijyenine atfedilen ishalli hastalıklardan ölüyor. (Ayça Ceylan, “Herkes İçin Hijyen”, Cumhuriyet, 16 Ocak 2024, s.13.)
[20] “Dünyada Susuzluk Kapıda, Şirketler ise Su Zengini”, Yeni Yaşam, 14 Ekim 2023, s.12.
[21] “UNICEF: Afrika’da 190 Milyon Çocuk Su Krizi Yaşıyor”, 19 Mart 2023… https://www.avrupademokrat2.com/unicef-afrikada-190-milyon-cocuk-su-krizi-yasiyor
[22] “WHO: Avrupa’da Her Yıl 175 Bin Kişi Aşırı Sıcakların Etkisiyle Ölüyor”, 4 Ağustos 2024… https://www.avrupademokrat3.com/who-avrupada-her-yil-175-bin-kisi-asiri-sicaklarin-etkisiyle-oluyor/
[23] “Suya Talep 7 Kat Arttı”, Cumhuriyet, 26 Nisan 2024, s.11.
[24] “Türkiye 20 Yıl İçinde Su Kıtlığı Yaşayacak”, Karar, 13 Ocak 2024, s.3.
[25] Ayça Ceylan, “Kuraklık Geliyor”, Cumhuriyet Pazar, 12 Mart 2023, s.2.
[26] Ergin Yıldızoğlu, “Ihlamur Çiçeklerine ve Dünyanın Sonuna Dair”, 29 Ağustos 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/ihlamur-ciceklerine-ve-dunyanin-sonuna-dair-2242337
[27] İklim Öngel, “Prof. Dr. Karaoğlu: Nükleer Savaşa Çok Yakınız”, Cumhuriyet, 29 Eylül 2023, s.9.
[28] Eduardo Galeano, Tepetaklak-Tersine Dünya Okulu, çev: Bülent Kale, Çitlembik Yay., 2004.
[29] Steffi Lemke, “Nükleer 30 Bin Kuşağı Zehirliyor”, Birgün, 24 Nisan 2023, s.16.
[30] Ayça Ceylan, “Temiz Hava Bitiyor”, Cumhuriyet, 31 Mart 2024, s.2.
[31] Çağatay Güler, “Çevre Sağlığında Hâl ve Gidiş”, Cumhuriyet, 20 Mayıs 2023, s.2.
[32] “Hava Kirliliğinden Yılda 1200 Genç Ölüyor”, Yeni Yaşam, 26 Nisan 2023, s.12.
[33] “Hava Kirliliğinden Her Yıl 8 Milyon Kişi Can Veriyor”, Türkiye, 13 Kasım 2022, s.16.
[34] “Soframıza Uzanan Zehir”, Birgün, 12 Ekim 2023, s.2.
[35] “Mercanla Birlikte 400 Tür Yok Oluyor”, Birgün, 3 Ocak 2024, s.16.
[36] Çağrı Mert Bakırcı, “Kirli Balık Yemek”, Birgün, 22 Ocak 2023, s.13.
[37] Ayça Ceylan, “Plajlar Plastik Çöplüğü Oldu”, Cumhuriyet Pazar, 23 Temmuz 2023, s.2.
[38] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969, s.131.
[39] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt: I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965.
[40] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.
[41] “Güney Afrika’da 57 Milyon İnsan Aç!”, Yeni Yaşam, 20 Ağustos 2024, s.12.
[42] Oxfam, “Inequality Inc Report”, 15 Ocak 2024… https://www.oxfam.org/en/press-releases/wealth-five-richest-men-doubles-2020-five-billion-people-made-poorer-decade-division