22.2 C
İstanbul
8 Eylül Pazar, 2024
spot_img

Savaş tamtamları yükseliyor – Mürüvet Küçük

ABD emperyalizminin onlarca yıl hüküm sürdüğü emperyalist sistem içindeki belirleyici güç olma konumunun sarsılmaya, Çin-Rusya ekseninin hakimiyet savaşında daha fazla öne çıkmaya başladığı günlerdeyiz. Dünya halkları baskıya, derinleşen sömürüye karşı her yerde ayakta, ama örgütsüz. Kapitalist ekonomi sürüncemeli ekonomik kriz ve iflas eden birikim modelinin yerine yeni bir model koyamamanın iç sancılarını, gerilimlerini yaşıyor. Birçok ülkede emekçilerde biriken öfke ırkçı-faşistlerin göçmen düşmanlığını öne çıkardıkları politikalarının karşılık bulmasına yansıyor

Çok uzak bir tarihte değil, “tarihin sonu” ilan edilen neoliberal emperyalist küreselleşmenin iflas bayrağını çekmesi anlamına da gelen 2008 krizinden kısa süre öncesine kadar başka bir emperyalizm tanımı yapılır olmuştu. Devrimci saflarda bile emperyalist küreselleşmenin üretimi dünya ölçeğinde toplumsallaştırması ve tekellerin çıkarlarının birbirine bağlı hale gelmesinin çelişki ve çatışmaları değil birlikte hareket etmeyi ve istikrarı koşulladığına dair teoriler üretiliyordu. Bu istikrar arayışının çatışmaları geri plana ittiği belirtiliyordu. Ulus devletlerin çözüldüğüne ilişkin teoriler üretiliyor, kısmi liberal demokrasinin sermayenin bu istikrar arayışının bir gereği olduğu söyleniyordu. 2008’de kapitalist ekonomileri sarsan yapısal kriz meydana geldiğinde bile “bu yapısal değil, lokal bir krizdir” denilecek kadar güçlü bir imanla savunuluyordu bunlar.

Fakat istikrar öngörüleri, sermayenin çıkarlarının liberal demokrasiyi gerektirdiği savunuları, ulus devletlerin çözüldüğü iddiaları, tekeller arasında rekabetin değil birleşik hareketin nesnel bir zorunluluk olduğu yaklaşımına dayanan emperyalizm çözümlemeleri bu sistemin özsel dinamikleri tarafından kısa sürede yerle bir edildi.

Durgun gökte çakan bir şimşek değildi aslında yaşananlar, ayak sesleri bugünkü şiddette olmasa bile çok önceden duyulur olmuştu. Bugünse her an büyük bir savaşın kopabileceği oldukça hassas dengeler üzerine oturmuş durumda dünya. Emperyalistler tarafından defalarca paylaşılmış ve sömürülen kaynakları adeta sınırlarına dayanmış dünyanın bir kez daha paylaşılması için karılıyor kartlar. ABD, İngiltere ve AB’li emperyalistler kendi içlerindeki çelişkilere rağmen Rusya ve Çin’le bağlaşıklarını alenen hedefe çakıyor, açıkça “savaş yakın” diyebiliyor. Türkiye gibileri bu puslu-gerilimli havada üstlenecekleri rollerin karşılığının ne olacağının pazarlıklarını yaptıkları masalarda dolaşıyor.

Emperyalist sistemin bekçisi NATO Karadeniz’de ardı ardına tatbikatlar yapıyor. Dahası “Soğuk Savaş” olarak adlandırılan dönemin son büyük tatbikatı olan “REFORGER”a (1988) eşdeğer diyebileceğimiz çapta büyük bir tatbikat icra ediliyor. “Sarsılmaz Savunucu 2024” (Steadfast Defender 2024) gibi manidar bir isimle yapılan bu devasa ölçekteki tatbikata ülkelerin ve NATO’nun başındakilerin “savaşa hazır olun” çağrıları eşlik ediyor.

NATO Askeri Komite Başkanı Rob Bauer, önümüzdeki 20 yıl içinde Rusya’yla ‘topyekûn savaş’ başlayabileceğini söyleyerek, NATO ülkelerindeki sivil nüfusun bu savaşa hazırlanması çağrılarında bulunabiliyor. Almanya Savunma Bakanı da Avrupa’da olası bir çatışmaya karşı hazırlık yapılması çağrısı yapıyor.

Türkiye’nin de onayını aldıktan sonra resmen NATO üyesi olan İsveç devlet yetkilileri halka “savaşa hazır olun, İsveç’te savaş olabilir” diyerek, 250 yıldır hiçbir savaşa doğrudan dahli olmayan ülkenin halkına adeta “bu konforu unutun” diye buyuruyor!

Bütün bu militarist hezeyanlar insanın aklına Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın hemen arifesindeki siyasi-toplumsal atmosferi getiriyor. O dönemin Avrupası, İngiltere ve ABD’si, Rusya’sı, Japonya’sı dış siyasetlerinde oldukça militarist, içerdeyse baskıcı olduğu kadar toplumu militerleştirecek kapsamlı bir kampanya yürütüyorlar. Emperyalist merkezler, dönemin işçi sınıfı hareketinin gücünden ölesiye korkuyorlar. O güç, sosyalist partilerce parlamento koltuklarına tahvil edilmesine ve bu partiler sistemle bütünleşme yönelimine girmelerine rağmen bu korkuyu duyuyorlar. Keza bu durum partilerin niteliğinden de öte sınıf hareketinin yaygınlık ve derinliğinin ifadesi olarak okunuyor.

Kısacası savaş emperyalist merkezler açısından pek çok sorunun yarattığı düğümü çözecek bir kılıç olarak görülüyor.

Silahlanmaya devasa bütçeler ayrılır. Fransa gibi “demokrasinin başkenti” addedilen bir ülkede işçi sınıfının disipline edilmesi amacını da kapsayacak şekilde 3 yıllık zorunlu askerlik devreye sokulur. İçerde göçmenlere ya da Yahudilere yönelik düşmanlık kışkırtılarak toplumun şovenizmle zehirlenmesi için geniş çapta bir faaliyet yürütülür, edebiyattan sanatın çeşitli dallarına kadar her koldan savaşa güzellemeler yapılır. O kadar ki o zamanlar oy hakkı temelinde gelişen kadın hareketinin devasa bir güce dönüşmesi ve bunun toplumdaki erkek egemen kodları gevşetmesi bile İngiliz gericiliğini rahatsız eder. Ordunun erkek egemen kültürden uzaklaşması tehlikesi olarak da görülür hareketin gücü.

Dünyayı paylaşan emperyalistlerle bu paylaşım sürecine sonradan eklenen ve hızla azmanlaştığı halde sömürge bakımından yaya kalan Almanya ya da Uzak Doğu’da Japonya gibi yeni rakiplerle karşı karşıyadır. Osmanlı çöküş sürecindedir. Rusya, Japonya’yla savaşın yenilgisi ve bastırılamayan toplumsal hoşnutsuzlukla boğuşuyorken silahlanma ve orduyu güçlendirme çalışmalarını tam gaz sürdürmektedir. Baskı, Yahudi pogromları buna eşlik etmektedir. İngiltere, Almanya ve diğerleri kömürden daha elverişli bir yakıt olan petrol kaynaklarına ulaşmak için Ortadoğu’ya hamle üstüne hamle tazeleme çabasındadır ve pek çok başka şey bir arada yaşanmaktadır.

Tarih elbette tekerrür etmiyor, mevcut sistem yerli yerinde durdukça onun içsel dinamikleri akışını belirlemeye devam ediyor. Birçok açıdan benzerlikler taşıyan süreçleri belirleyen de o dinamikler. Bugün artık petrolün birkaç on yıl sonra tükeneceği hesaplanıyor. Ekonomiler kendilerini bu gerçeğe göre de yeniden örgütlemeye çalışıyor. Fırtına bir yanıyla da yeni teknoloji ürünü metalarda kullanılacak elementler, hammadde kaynaklarının ele geçirilmesi üzerinden kopuyor.

ABD emperyalizminin onlarca yıl hüküm sürdüğü emperyalist sistem içindeki belirleyici güç olma konumunun sarsılmaya, Çin-Rusya ekseninin hakimiyet savaşında daha fazla öne çıkmaya başladığı günlerdeyiz. Dünya halkları baskıya, derinleşen sömürüye karşı her yerde ayakta, ama örgütsüz. Kapitalist ekonomi sürüncemeli ekonomik kriz ve iflas eden birikim modelinin yerine yeni bir model koyamamanın iç sancılarını, gerilimlerini yaşıyor. Birçok ülkede emekçilerde biriken öfke ırkçı-faşistlerin göçmen düşmanlığını öne çıkardıkları politikalarının karşılık bulmasına yansıyor.

Bu tablonun daha da ağırlaşacağı günlere doğru gidiyoruz. Bu günlerde büyük cereyanlara göğüs gerecek bir ideolojik hazırlık yaşamsal önemdedir. En küçük bir sarsıntıda sosyal şoven reflekslerle hareket edenlerin daha büyük sarsıntılarda nasıl bir sınav verecekleri açıktır. Fakat ideolojik hazırlık kadar işçi ve emekçilerdeki şovenizm zehrinin sınıfsal eksende büyütülecek bir mücadeleyle etkisizleştirilmesi de bir o kadar önem kazanıyor.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN TEMMUZ SAYISI ÇIKTIspot_img
İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol