Muktedirdir ama buna kendisi de inanmamaktadır.
Muktedirdir ama çok korkmaktadır.
Saray ve Saray Rejimi, her kademede korku içindedir.
Korku boylarını aşmıştır.
Bu nedenle, saldırmak ve şiddet dışında yol bilmiyorlar.
Saray Rejimi, tüm halka karşı bir devlet konumlanmasıdır. Devlet denilen aygıtın, makinanın tüm çirkin yüzü ile açık seçik hâle gelmesidir.
Saray Rejimi, bir çeteler ittifakıdır; inşaat çetesi, silah çetesi, ihale çetesi, medya çetesi, yargı çetesi, tarikat çetesi, uluslararası sermayenin her birine bağlı çeteler, turizm çetesi, AVM çetesi ve daha başkaları.
Biz söylüyoruz:
Bu ülkede parlamento yoktur. Parlamento, en iyi, gerçekten “tatilde” olduğu zaman çalışmaktadır. Parlamento, tehdit ve şantaj yeridir. Parlamento, Saray Rejimi’nin tiyatro sahnelerinden biridir. Parlamento, çeteler iktidarının at meydanına çıkarıp oyun sahnelediği yerdir. Parlamento, doğrudan baskı aygıtının uzantısıdır. Hiçbir parlamenterin, polis karşısında söz etme hakkı yoktur, ordu karşısında söz etme hakkı yoktur, çeteler karşısında konuşma hakkı yoktur.
Siyasi partiler bitmiştir. Bugün değil, uzun süredir bu böyledir. İlk biten ve görevini tamamlayan MHP’dir. MHP diye bir parti yoktur.
AK Parti diye bir parti yoktur. Kâğıt üstünde bile yoktur, değil ki fiiliyatta. AK Parti ve MHP, birbirine dolaşmış, çetelerle birbirine bağlanmış organizasyonlardır. Her ikisinde de çalışan tek bir organ yoktur. Bahçeli tarikatı ile Erdoğan tarikatıdırlar. Ve bu tarikatların gerçek şeyhleri, Erdoğan ve Bahçeli değildir. Onlar vitrindekilerdir. Şeyhler arkadadır ve emperyalist çetelere bağlıdırlar.
CHP diye bir parti yoktur. CHP ve İyi Parti, doğrudan Saray Rejimi’ne bağlıdırlar. Sadece onların görevi, “muhalefet” yapıyormuş gibi yapmaktır. Tiyatrodaki rolleri budur. Her ikisi de, “aman devlete zeval gelmesin” masalı ile, kendi kitlelerini tutmakta, politikasızlıklarını bununla örtmektedirler. Gerçekte, Saray Rejimi’ne karşı çıkmak, devlete karşı çıkmaktan geçmektedir. Saray Rejimi, devletin, tekelci polis devletinin “olağanüstü” görünümüdür. Devletin çeteleşmiş hâlidir, devletin emperyalist paylaşım savaşımına uygun olarak çeteleşmesinin yansımasıdır.
Bir maske dağıtamayan bir “devlet” olabilir mi? Evet oluyor.
Çünkü maskelerin Sağlık Bakanlığı’nda örgütlü Menzil tarikatından geçmesi gerekmektedir. Menzil, Bakan’dan öndedir, Erdoğan’dan önemlidir, Bahçeli’yi iplememektedir. Test kitlerini sadece tarikat tedarik edebilir. Tüm devlet organizasyonu, bu çetelere rant üretmek için vardır.
Bu, inşaat çetesinde de böyledir, futbol çetesinde de, silah çetesinde de vb. Tüm yaptıkları rant ile beslenmektedir. Basına bakmak yeterlidir.
Gazetecilik yapmak istediği için adı muhalife çıkan gazeteciler, kendilerini savunmak için, boşuna “gazetecilik ilkelerinden” dem vuruyorlar. Bu sadece, onların kendi korkuları nedeni ile gerçeği görmemelerinin sonucudur.
Basın, baskı aygıtının bir parçasıdır.
Hukuk, yargı sistemi, baskı aygıtının bir parçasıdır.
Saray Rejimi, tümü ile baskıya, ranta, yağmaya, savaş ekonomisine dayalı bir çeteler ittifakıdır.
Şimdi, bu rejimin en başındaki Muktedir, nasıl “maske nasıl dağıtılır” kararı veriyorsa, nasıl mahkeme görülür kararı veriyorsa, nasıl çocuk hakları nedir konusunda karar veriyorsa, nasıl sınav sistemi için karar veriyorsa, nasıl kadın hakları konusunda karar veriyorsa vb. aynı biçimde, yeni saldırılara hazırlanıyor.
Odalar ve Barolar, yeni hedeftir.
Ne istiyorlar?
Odalar ve Baroları, açıktan devlete bağlamak istiyorlar. Devlet memuru olmadan, öyle ceza almalarını, öyle “sorumluluk” almalarını istiyorlar. Odalar ve Baroları, açıktan yok etmek istiyorlar. Bunun için, Oda ve Baroları, kendi denetimlerine almak istiyorlar.
Yani, Odalar için çeteler kuracaklar. Yani, Barolar için çeteler kuracaklar.
Bir çete İnşaat Mühendisleri Odası’nı, bir başka çete Mimarlar Odası’nı, bir başka çete Ziraat Mühendisleri Odası’nı, bir başkası Makina Mühendisleri Odası’nı vb. yönetecek. Bir çete İstanbul Barosu’nu, bir çete Ankara Barosu’nu, bir başkası Diyarbakır Barosu’nu yönetecek. İşin özü budur.
Bunlar, doğrudan Saray’a bağlı olacak. Sınırsız güçle, karşı çıkanları susturacak.
Bundan böyle, Baro seçimlerini, Feyzioğlu’nun sesinden Anadolu Ajansı bildirecek.
Bundan böyle Tabipler Birliği’nin seçim sonuçlarını Anadolu Ajansı yayınlayacak.
Bundan böyle TMMOB’un seçim sonuçlarını, Anadolu Ajansı bildirecek.
Böylece, tüm Odalar, çetelerce ele geçirilecek.
Böylece, Odalardan aykırı ses çıkmayacak.
Nasıl ki, Hak-İş adlı sendika ile, sendikaları devlete daha sıkı bağladılar, nasıl ki Türk-İş’i bunun gereklerine göre ayarlıyorlar, DİSK’i de yok etmek için uğraşıyorlar, aynı süreci Odalarda gerçekleştirecekler.
Saray, karşısında herkesin eğilmesini istiyor.
Odaların tüm yasal haklarını yok edip, Odaları ekonomik olarak bütçesiz bırakmak istiyorlar.
Buna yelteniyorlar, çünkü;
1- Korkuyorlar. Her muhalif sesi, kendileri için tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle, Odalar ve Barolara saldırıyorlar.
2- Bugüne kadar, nereye saldırdılarsa, kitlesel direniş yeterli düzeyde olmadı. Açıktan, İş Kanunu’nu değiştirdiler ve ücretsiz izin hakkı yarattılar, işverene ödül verdiler. İşçiler ayağa kalkmadı. Aynı şekilde, Odalar ve Barolara saldırma cesareti buluyorlar. Nasılsa, bir kitlesel direniş gelmeyeceğini düşünüyorlar.
3- Hem Barolarda, hem de Odalarda, kendilerine bağlı bir ekip gücüne ulaştıklarını, hem Baroların ve hem de Odaların, Saray Rejimi’nden korktuğunu düşünüyorlar.
Ellerinde bu bilgiler vardır.
Bu nedenle, bu saldırıyı ciddiye almak gerekir.
Eğer çok güçlü olsalardı, emin olun, hiçbir şeyi değiştirmezlerdi ve biraz baskı, biraz hile ile buraları kendilerinin arka bahçesine çevirirlerdi. Demek bu kadar güçleri yok ki, “yasa yapmak” ile uğraşıyorlar.
Yoksa, gerçekte, Saray Rejimi için, hangi yasa önemlidir ki? İşlerine gelmedi mi, her türlü yasayı bir kenara atabiliyorlar. Seçim sistemini ele alın. Yasa mı dinliyorlar? İşçilere saldırırken yasa mı dinliyorlar?
Eğer yeterince güçlü olsalardı, Feyzioğlu’nu nasıl hizaya getirdilerse, aynı biçimde Baroları kendileri alırlardı. Biraz hile, biraz baskı, biraz para vb. bu işe yeterdi.
Ama o kadar güçlü değiller.
Korkuyorlar.
Tek umutları, toplumun da onlardan korkmasıdır.
Bu nedenle, kendi korkularını toplumun korkusu hâline getirmek için azgınca, hayasızca saldırıyorlar.
Şimdi, Baroları ve Odaları kendi denetimlerine almak için, korkuyu artıracaklar. Bu yetmez, her türlü şantajı devreye sokacaklar. Bu yetmez, rüşvet dağıtacaklar. Ve tüm bunların etkili olması için, bir zeminleri olduğunu düşünüyorlar.
Odalar ve Barolar, kendilerine şu soruyu sormalıdır: Korktuğumuzu anladıkları için mi bizi “uslandırmaya” çalışıyorlar?
Bu soru sorulmadan, açık ve cesurca bir mücadeleye hazırlanılamaz.
Açık ve cesurca bir mücadeleye hazırlanmadan, bu saldırı geri püskürtülemez.
Bir salgın döneminde, hastahane yönetimlerini eline almayan bir sağlık emekçisi, Saray Rejimi’nden gelecek saldırıya hazır olmalıdır.
Artık, yarım muhalefet olamaz.
Artık CHP tarzı muhalefet, devlete zeval gelmesin ama Erdoğan gitsin muhalefeti anlamsızdır. Artık, açık ve topyekûn bir savunma gereklidir.
İktidar, açıktan saldırı hedefine Odalar ve Baroları koymuştur.
1- Bu saldırıya karşı, “biz düşman değiliz” yalvarışları ile cevap verilemez. “Biz de devletin yanındayız” diyerek direniş gösterilemez. Saldıran, açıkça saldırmaktadır. Hiçbir tereddüt göstermeden saldırmaktadır. Ve açıktan ve kararlı bir direniş ortaya konmalıdır.
2- Bu sadece Odalara, sadece Barolara saldırı değildir. Bu işçi sınıfına, emekçilere bir saldırıdır. Bu, tüm toplumsal muhalefete karşı bir saldırıdır. Bu, gençlere; bu, kadınlara; bu, yaşama karşı bir saldırıdır.
Bu saldırı, rant-yağma-savaş ekonomisine dayanan Saray Rejimi’nin devamının sağlanması için bir saldırıdır.
Geriye doğru adım atacak yer kalmamıştır.
Korkularımızla yüzleşmenin zamanıdır.
Öyle yarım yamalak muhalefet yapılamaz.
CHP tarzı muhalefet yapılamaz.
“Basın ahlâkı” diyerek “ben suçsuzum” demek bir anlam ifade etmez.
Yasalar var, parlamento var diye kendimizi kandırmanın bir anlamı yoktur.
Açık ve net olarak Gezi Direnişi yolu göstermektedir.
Odalar ve Barolar, kendi içlerinde, sıkı bir örgütlenme çalışması başlatmalıdır. Bu örgütlenme, açık olarak durumu, tüm çıplak gerçekliği ile ortaya koymalıdır, bir direniş yolu belirlemeli ve sıkı bir örgütlenme oluşturmalıdır.
Tüm toplumu, bu mücadeleye çağırmalıdırlar.
Biz Kaldıraç Hareketi’nden sağlıkçılar, mühendisler, avukatlar, eczacılar bu yönde hareket edeceğiz.
Geriye gidecek yer yoktur, geri adım atılacak alan kalmamıştır.
Bugün direnmeyeceksek, ne zaman direneceğiz?
Şimdi, Saray Rejimi’ne karşı gelişen direnişi daha da fazla yaymanın, bu direnişi daha örgütlü hâle getirmenin zamanıdır.
Saray Rejimi yolun sonundadır. Bu nedenle saldırıyorlar.
Her direniş zaferle sonuçlanmaz, ama zafer mutlaka direnişle kazanılır.
Kaynak: Özgür bir dünya için Kaldıraç / Haziran 2020 / Sayı:227
https://kaldirac.org/saray-rejimi-odalar-ve-barolara-saldiri-geri-adim-atacak-yer-kalmamistir/
Saray ve Saray Rejimi, her kademede korku içindedir.
Korku boylarını aşmıştır.
Bu nedenle, saldırmak ve şiddet dışında yol bilmiyorlar.
Saray Rejimi, tüm halka karşı bir devlet konumlanmasıdır. Devlet denilen aygıtın, makinanın tüm çirkin yüzü ile açık seçik hâle gelmesidir.
Saray Rejimi, bir çeteler ittifakıdır; inşaat çetesi, silah çetesi, ihale çetesi, medya çetesi, yargı çetesi, tarikat çetesi, uluslararası sermayenin her birine bağlı çeteler, turizm çetesi, AVM çetesi ve daha başkaları.
Biz söylüyoruz:
Bu ülkede parlamento yoktur. Parlamento, en iyi, gerçekten “tatilde” olduğu zaman çalışmaktadır. Parlamento, tehdit ve şantaj yeridir. Parlamento, Saray Rejimi’nin tiyatro sahnelerinden biridir. Parlamento, çeteler iktidarının at meydanına çıkarıp oyun sahnelediği yerdir. Parlamento, doğrudan baskı aygıtının uzantısıdır. Hiçbir parlamenterin, polis karşısında söz etme hakkı yoktur, ordu karşısında söz etme hakkı yoktur, çeteler karşısında konuşma hakkı yoktur.
Siyasi partiler bitmiştir. Bugün değil, uzun süredir bu böyledir. İlk biten ve görevini tamamlayan MHP’dir. MHP diye bir parti yoktur.
AK Parti diye bir parti yoktur. Kâğıt üstünde bile yoktur, değil ki fiiliyatta. AK Parti ve MHP, birbirine dolaşmış, çetelerle birbirine bağlanmış organizasyonlardır. Her ikisinde de çalışan tek bir organ yoktur. Bahçeli tarikatı ile Erdoğan tarikatıdırlar. Ve bu tarikatların gerçek şeyhleri, Erdoğan ve Bahçeli değildir. Onlar vitrindekilerdir. Şeyhler arkadadır ve emperyalist çetelere bağlıdırlar.
CHP diye bir parti yoktur. CHP ve İyi Parti, doğrudan Saray Rejimi’ne bağlıdırlar. Sadece onların görevi, “muhalefet” yapıyormuş gibi yapmaktır. Tiyatrodaki rolleri budur. Her ikisi de, “aman devlete zeval gelmesin” masalı ile, kendi kitlelerini tutmakta, politikasızlıklarını bununla örtmektedirler. Gerçekte, Saray Rejimi’ne karşı çıkmak, devlete karşı çıkmaktan geçmektedir. Saray Rejimi, devletin, tekelci polis devletinin “olağanüstü” görünümüdür. Devletin çeteleşmiş hâlidir, devletin emperyalist paylaşım savaşımına uygun olarak çeteleşmesinin yansımasıdır.
Bir maske dağıtamayan bir “devlet” olabilir mi? Evet oluyor.
Çünkü maskelerin Sağlık Bakanlığı’nda örgütlü Menzil tarikatından geçmesi gerekmektedir. Menzil, Bakan’dan öndedir, Erdoğan’dan önemlidir, Bahçeli’yi iplememektedir. Test kitlerini sadece tarikat tedarik edebilir. Tüm devlet organizasyonu, bu çetelere rant üretmek için vardır.
Bu, inşaat çetesinde de böyledir, futbol çetesinde de, silah çetesinde de vb. Tüm yaptıkları rant ile beslenmektedir. Basına bakmak yeterlidir.
Gazetecilik yapmak istediği için adı muhalife çıkan gazeteciler, kendilerini savunmak için, boşuna “gazetecilik ilkelerinden” dem vuruyorlar. Bu sadece, onların kendi korkuları nedeni ile gerçeği görmemelerinin sonucudur.
Basın, baskı aygıtının bir parçasıdır.
Hukuk, yargı sistemi, baskı aygıtının bir parçasıdır.
Saray Rejimi, tümü ile baskıya, ranta, yağmaya, savaş ekonomisine dayalı bir çeteler ittifakıdır.
Şimdi, bu rejimin en başındaki Muktedir, nasıl “maske nasıl dağıtılır” kararı veriyorsa, nasıl mahkeme görülür kararı veriyorsa, nasıl çocuk hakları nedir konusunda karar veriyorsa, nasıl sınav sistemi için karar veriyorsa, nasıl kadın hakları konusunda karar veriyorsa vb. aynı biçimde, yeni saldırılara hazırlanıyor.
Odalar ve Barolar, yeni hedeftir.
Ne istiyorlar?
Odalar ve Baroları, açıktan devlete bağlamak istiyorlar. Devlet memuru olmadan, öyle ceza almalarını, öyle “sorumluluk” almalarını istiyorlar. Odalar ve Baroları, açıktan yok etmek istiyorlar. Bunun için, Oda ve Baroları, kendi denetimlerine almak istiyorlar.
Yani, Odalar için çeteler kuracaklar. Yani, Barolar için çeteler kuracaklar.
Bir çete İnşaat Mühendisleri Odası’nı, bir başka çete Mimarlar Odası’nı, bir başka çete Ziraat Mühendisleri Odası’nı, bir başkası Makina Mühendisleri Odası’nı vb. yönetecek. Bir çete İstanbul Barosu’nu, bir çete Ankara Barosu’nu, bir başkası Diyarbakır Barosu’nu yönetecek. İşin özü budur.
Bunlar, doğrudan Saray’a bağlı olacak. Sınırsız güçle, karşı çıkanları susturacak.
Bundan böyle, Baro seçimlerini, Feyzioğlu’nun sesinden Anadolu Ajansı bildirecek.
Bundan böyle Tabipler Birliği’nin seçim sonuçlarını Anadolu Ajansı yayınlayacak.
Bundan böyle TMMOB’un seçim sonuçlarını, Anadolu Ajansı bildirecek.
Böylece, tüm Odalar, çetelerce ele geçirilecek.
Böylece, Odalardan aykırı ses çıkmayacak.
Nasıl ki, Hak-İş adlı sendika ile, sendikaları devlete daha sıkı bağladılar, nasıl ki Türk-İş’i bunun gereklerine göre ayarlıyorlar, DİSK’i de yok etmek için uğraşıyorlar, aynı süreci Odalarda gerçekleştirecekler.
Saray, karşısında herkesin eğilmesini istiyor.
Odaların tüm yasal haklarını yok edip, Odaları ekonomik olarak bütçesiz bırakmak istiyorlar.
Buna yelteniyorlar, çünkü;
1- Korkuyorlar. Her muhalif sesi, kendileri için tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle, Odalar ve Barolara saldırıyorlar.
2- Bugüne kadar, nereye saldırdılarsa, kitlesel direniş yeterli düzeyde olmadı. Açıktan, İş Kanunu’nu değiştirdiler ve ücretsiz izin hakkı yarattılar, işverene ödül verdiler. İşçiler ayağa kalkmadı. Aynı şekilde, Odalar ve Barolara saldırma cesareti buluyorlar. Nasılsa, bir kitlesel direniş gelmeyeceğini düşünüyorlar.
3- Hem Barolarda, hem de Odalarda, kendilerine bağlı bir ekip gücüne ulaştıklarını, hem Baroların ve hem de Odaların, Saray Rejimi’nden korktuğunu düşünüyorlar.
Ellerinde bu bilgiler vardır.
Bu nedenle, bu saldırıyı ciddiye almak gerekir.
Eğer çok güçlü olsalardı, emin olun, hiçbir şeyi değiştirmezlerdi ve biraz baskı, biraz hile ile buraları kendilerinin arka bahçesine çevirirlerdi. Demek bu kadar güçleri yok ki, “yasa yapmak” ile uğraşıyorlar.
Yoksa, gerçekte, Saray Rejimi için, hangi yasa önemlidir ki? İşlerine gelmedi mi, her türlü yasayı bir kenara atabiliyorlar. Seçim sistemini ele alın. Yasa mı dinliyorlar? İşçilere saldırırken yasa mı dinliyorlar?
Eğer yeterince güçlü olsalardı, Feyzioğlu’nu nasıl hizaya getirdilerse, aynı biçimde Baroları kendileri alırlardı. Biraz hile, biraz baskı, biraz para vb. bu işe yeterdi.
Ama o kadar güçlü değiller.
Korkuyorlar.
Tek umutları, toplumun da onlardan korkmasıdır.
Bu nedenle, kendi korkularını toplumun korkusu hâline getirmek için azgınca, hayasızca saldırıyorlar.
Şimdi, Baroları ve Odaları kendi denetimlerine almak için, korkuyu artıracaklar. Bu yetmez, her türlü şantajı devreye sokacaklar. Bu yetmez, rüşvet dağıtacaklar. Ve tüm bunların etkili olması için, bir zeminleri olduğunu düşünüyorlar.
Odalar ve Barolar, kendilerine şu soruyu sormalıdır: Korktuğumuzu anladıkları için mi bizi “uslandırmaya” çalışıyorlar?
Bu soru sorulmadan, açık ve cesurca bir mücadeleye hazırlanılamaz.
Açık ve cesurca bir mücadeleye hazırlanmadan, bu saldırı geri püskürtülemez.
Bir salgın döneminde, hastahane yönetimlerini eline almayan bir sağlık emekçisi, Saray Rejimi’nden gelecek saldırıya hazır olmalıdır.
Artık, yarım muhalefet olamaz.
Artık CHP tarzı muhalefet, devlete zeval gelmesin ama Erdoğan gitsin muhalefeti anlamsızdır. Artık, açık ve topyekûn bir savunma gereklidir.
İktidar, açıktan saldırı hedefine Odalar ve Baroları koymuştur.
1- Bu saldırıya karşı, “biz düşman değiliz” yalvarışları ile cevap verilemez. “Biz de devletin yanındayız” diyerek direniş gösterilemez. Saldıran, açıkça saldırmaktadır. Hiçbir tereddüt göstermeden saldırmaktadır. Ve açıktan ve kararlı bir direniş ortaya konmalıdır.
2- Bu sadece Odalara, sadece Barolara saldırı değildir. Bu işçi sınıfına, emekçilere bir saldırıdır. Bu, tüm toplumsal muhalefete karşı bir saldırıdır. Bu, gençlere; bu, kadınlara; bu, yaşama karşı bir saldırıdır.
Bu saldırı, rant-yağma-savaş ekonomisine dayanan Saray Rejimi’nin devamının sağlanması için bir saldırıdır.
Geriye doğru adım atacak yer kalmamıştır.
Korkularımızla yüzleşmenin zamanıdır.
Öyle yarım yamalak muhalefet yapılamaz.
CHP tarzı muhalefet yapılamaz.
“Basın ahlâkı” diyerek “ben suçsuzum” demek bir anlam ifade etmez.
Yasalar var, parlamento var diye kendimizi kandırmanın bir anlamı yoktur.
Açık ve net olarak Gezi Direnişi yolu göstermektedir.
Odalar ve Barolar, kendi içlerinde, sıkı bir örgütlenme çalışması başlatmalıdır. Bu örgütlenme, açık olarak durumu, tüm çıplak gerçekliği ile ortaya koymalıdır, bir direniş yolu belirlemeli ve sıkı bir örgütlenme oluşturmalıdır.
Tüm toplumu, bu mücadeleye çağırmalıdırlar.
Biz Kaldıraç Hareketi’nden sağlıkçılar, mühendisler, avukatlar, eczacılar bu yönde hareket edeceğiz.
Geriye gidecek yer yoktur, geri adım atılacak alan kalmamıştır.
Bugün direnmeyeceksek, ne zaman direneceğiz?
Şimdi, Saray Rejimi’ne karşı gelişen direnişi daha da fazla yaymanın, bu direnişi daha örgütlü hâle getirmenin zamanıdır.
Saray Rejimi yolun sonundadır. Bu nedenle saldırıyorlar.
Her direniş zaferle sonuçlanmaz, ama zafer mutlaka direnişle kazanılır.
Kaynak: Özgür bir dünya için Kaldıraç / Haziran 2020 / Sayı:227
https://kaldirac.org/saray-rejimi-odalar-ve-barolara-saldiri-geri-adim-atacak-yer-kalmamistir/