Devletler kayıplarına işlerine geldiğinde sahip çıkıyor; yoksa iki tarafı da yakmayan “dost ateşi” bir izahat olarak durumu kurtarıyor. Bazen hesabı görülemeyecek bir durum ortaya çıkıyorsa “düşman ateşi” de karanlıkta kalıyor. Misal mi? Wagner’in kurucusu Yevgeni Prigojin, Ukrayna’da çok öfkeli olduğu Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun ipliğini pazara çıkarmak için 2018’de Suriye’de verdikleri kayıplarla ilgili karanlık perdeyi şimdi indiriyor. Amerikan güçlerinin havadan bombardımanla yüzün üzerinde paralı Rus askerini öldürdüğü olayı “Kızıl Şubat” olarak anıyor. 12 Haziran’da Telegram hesabından yaptığı açıklamaya göre Prigojin, Koniko gaz sahasını ele geçirmek ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) güneye ilerlemesini önlemek için bir plan geliştirdi. 2 Şubat 2018’de planı Rusya Genelkurmay Başkanı ile görüştü. Daha sonra Hmeymim üssüne gidip subaylarla detaylar üzerinde çalıştı. 7 Şubat’ta harekete geçilmesi kararlaştırıldı. Amerikan saldırılarını önlemek için Rus ordusu S-35 desteği sağlayacak, Pantsir hava savunma sistemi devrede olacak, gerekirse S-300’ler kullanılacaktı. Wagner savaşçıları gece yarısı harekete geçtiğinde Amerikalılar F-15E jetler, MQ-9 Reaper SİHA’lar, AC-130’ler ve AH-64 Apache helikopteriyle karşı taarruz başlattı. Hatta B-52 stratejik bombardıman uçakları kaldırıldı. Amerikalılar Wagner’in ilerlediğini fark etmiş, Rusya’ya bunların Rus birliği olup olmadığı sorulmuş. İki güç arasında görüşmeler 18:00-23:45 arasında devam etmiş. Ruslara bu güçler çekilmezse vurulacağı söylenmiş. Ruslar uyarıyı umursamadığı gibi Wagner’i uyarmamış. Üstelik operasyona altı saat kala Hmeymim üssündeki birliklere uçak kaldırılmaması ve savunma sisteminin çalıştırılması emredilmiş. Devletler arası savaştan kaçınmak için özel harp şirketlerinin feda edilebilecek unsurlar olduğunu kanıtlayan bir örnek. Prigojin neden böyle olduğunu öğrenmek için 9 Şubat’ta Moskova’ya dönmüş ama Şoygu’yla görüşememiş.
***
13 Haziran’da Halep’in kuzeyinde Harbel ile Umm’ul Huş arasında hedef olan askeri araç Wagner’e ait değil. Rus Savunma Bakanlığı “Bizden değil” diyerek işin içinden çıkamayabilir.
Saldırıyla ilgili olarak rivayet muhtelif: Yerel kaynaklardan biri Rus askeri aracının SİHA’yla vurulduğunu, diğeri top ateşine maruz kaldığını, bir diğeri her ikisinin birden devrede olduğunu söylüyor. Harbel ile Umm’ul Huş civarında YPG bağlantılı unsurlar da olduğu için atışın Türk tarafından gelme ihtimali dışlanamaz. Ama Türk-Rus ilişkileri bir fanus içinde, kırılgan, taş fırlatmaya gelmez. Yani taraflar bu saldırıyı karanlıkta bırakarak “Geleceğe bakalım” diyebilir.
Suriye sahnesi çok karmaşık. Kazaları önlemek için ABD ile Rusya, Rusya ile Türkiye, Türkiye ile ABD arasında koordinasyon var. Yine de ateşin kimden, nereden ve nasıl geleceği belli olmuyor.
Taraflar poker surat takındığına göre saldırının Moskova’da kurulan dörtlü masayı etkilemeyeceği söylenebilir.
Ve masa bu kez 21 Haziran’da Astana’da kurulacak. Dışişleri Bakan Yardımcıları düzeyinde teknik bir görüşme olacak. Yol haritasına dönüştürülecek bir belgenin çıkması hedefleniyor. Türkiye’deki seçim sonrasında masada kartların yeniden dağılacağına dair spekülasyonlar yapılsa da ben Tayyip Erdoğan ve Beşşar el Esad’ın birbirini dengeleyen kartlara sahip olduğunu düşünüyorum. Seçim badiresini atlatan Erdoğan kendi koşullarını daha rahat dayatabilir. Arap Birliği’ne dönen Esad da tecridi kırılmış bir lider olarak baskıya direnebilir. Rusya’nın Şam Büyükelçisi ve Kremlin’in özel temsilcisi Aleksander Yefimov’un El Vatan gazetesine demecinde dediği gibi tarafların pozisyonları birbirine çok uzak, barış bir günde gelmeyecek ama 12 yıl sonra tarafların masaya oturtulması en zor aşamaydı, gerisi zaman meselesi. Yefimov, Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin sürece olumlu yansıyacağını da düşünüyor.
Esad da 12 Haziran’da İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Asğar Hacı başkanlığındaki heyetle görüşmesi sırasında müzakerelerde hedefin Türkiye’nin çekilmesi olduğunu yineledi. Suriye liderine göre ister terörle mücadele isterse Türkiye’nin çekilmesi olsun müzakerelerin dayandığı başlık ve hedeflerin netleştirilmesi, bunlar için takvim ve mekanizmaların belirlenmesi gerekiyor.
***
Türkiye, Suriye’nin masadaki direncini kırmak için sahadaki baskıyı artırabilir. Ki son birkaç gündür bunun emarelerini görüyoruz. Menbic, Tel Rıfat ve Afrin’e bağlı bölgelerde çok sayıda yer hedef alındı. Kürt kaynaklara göre son birkaç günde onlarca yere 100’ün üzerinde atış yapıldı. Dün hedefler arasına Kamışlı da eklendi. Hatta Tel Rıfat’ta Suriye askerlerinin de vurulduğu belirtiliyor. Kürt kaynaklara göre Suriye ordusundan 1 ile 5 arasında kayıp var.
10 Haziran’da Halep’in 15 km yakınında Ahdas’ta gerçekleşen SİHA saldırısında 3 YPG savaşçısı öldü. Erdoğan’ın ABD ve Rusya ile “güvenli alan” pazarlığını 30 km üzerinden yürüttüğü düşünülürse 38 km derinliğinde gerçekleşen bu saldırı bir ilk sayılır. Afrin’den Tel Rıfat kırsalına kaçmış olan Kürtler, Türkiye’ye izin verdiği gerekçesiyle Rusya’yı hedef alan bir gösteri düzenledi.
Beri tarafta Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) liderliğindeki Feth’ul Mubin Operasyon Odası’na bağlı güçler İdlib’in çeperlerinde Suriye ordu mevzilerine yönelik saldırıları tırmandırdı. Rusya ve Suriye de bunlara sert karşılık vermeye başladı.
Türkiye’deki sandıktan Suriye’nin nasibine ateş çıkmışa benziyor. 21 Haziran’daki buluşmaya kadar bu tırmanış sürebilir.
***
Türkiye-Suriye barışı sahayı etkileyeceği için ABD de boş durmuyor. Arap kaynaklara göre Tahran ve Şam yönetimi İsrail’in bombardımanlarına misilleme olarak Yahudi devletine dokunulmazlık kazandıran Amerikan güçlerine saldırmayı öngören bir strateji geliştirdi. Buna karşın ABD de petrol-doğalgaz sahalarının olduğu Rimelan, Koniko ve El Ömer’in yanı sıra Tanaf üssüne hava savunma sistemleri yerleştirdi.
ABD bu şekilde İran’ın kurmaya çalıştığı denkleme izin vermeyeceğini göstermiş oldu. Daha önce Washington Post gazetesi Kudüs Gücü’nün İran bağlantılı milislerini Amerikan hedeflerine saldırılar için hazırladığına dair istihbarat raporlarına yer vermişti. Şubat sonundaki saldırılarda bir Amerikan askeri ölürken altısı yaralanmıştı.
Beri tarafta ABD bir süreden beri Haseke, Rakka ve Deyr el Zor’daki Arapları yeniden örgütlemeye çalışıyor. 2015’ten itibaren Arapları SDG’ye ortak etmek için bu tür bir çalışma yürütülmüştü. Bu kez SDG’yi aşan bir planlama söz konusu. ABD İran’ın Irak-Suriye sınırındaki lojistik hattını kesmek için Arap milis ordusunu Elbukemal’e indirmeyi planlıyor. Bu plan daha önce SDG’yle tartışılmıştı. Fakat Kürtler öneriyi reddetmişti. Kürtler Moskova masasının tamamen aleyhlerine sonuç üretmesini önlemek için İran ve Suriye’yi kızdıracak bir plana ortak olmak istemiyor. ABD’nin Araplara dönmesinin nedeni bu. ABD’nin hedefi petrol ve doğalgaz bölgelerinin Suriye’nin kontrolüne geçmesini önlemek, Irak-Suriye sınırından silah-mühimmat akışını kesmek, Amerikan üslerini menzil dışına çıkarmak ve Tanaf-Deyr el Zor hattını birleştirmek. Al Ahbar gazetesine göre Amerikalılar dört ay önce bu plan doğrultusunda SDG ile koordine olmaksızın Deyr el Zor kırsalındaki El Kasra’da aşiret liderleriyle görüştü. Onlara bazı garantiler sunuldu. Buna karşın aşiret temsilcilerinin tek koşulu vardı: “Kürtlerin bölgeden uzaklaştırılması.” Amerikan heyeti aşiret liderlerinin ön onayını alırken yeni kurulacak birliklere Özgür Suriye Ordusu’nda yer almış Ferid el Kasım ya da Muhammed el Talaa’nın komuta etmesi üzerinde durdu. Benzer bir öneri SDG bünyesinde Şemmar aşiretine bağlı Senadid Güçleri’ne gitti. Yarubiye’de gerçekleşen görüşmede Senadid lideri Bender Hamidi el Dehham’dan yeni bölgelerde rol alması istendi. Suriye üzerinde parmağı olan farklı güçlerle denge siyaseti güden Şemmar aşiretinin klasik çizgisini terk etmesi beklenmiyor. El Ahbar, Deyr el Zor’daki aşiret kaynaklarının Amerikan planını uygulanabilir bulmadığını da aktarıyor. Genel izlenim aşiret temsilcilerinin kendi bölgelerinde kontrolün Kürtlerden Araplara geçmesini isterken Suriye ordusuyla çatışmayı gerektirecek pozisyonlara girmekten kaçındıkları yönünde.
ABD, Suriye’deki oyununu sürdürmek için IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonu bir zemin olarak ‘diri’ tutmaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın Riyad’da Araplarla buluşmasında da IŞİD’e karşı mücadele öne çıkarıldı. Ellerindeki en geçerli kart hala bu.
***
Özetlersek;
– Türkiye dörtlü masada kendi koşullarını dayatmak için sahadaki gerilimi tırmandırıyor. Bunu yaparken Rus ve Suriye ordusuna da kayıplar verdirtiyor. Bu tırmanışın başarı şansı tartışılır. Üstelik misilleme saldırılarına da davetiye çıkartıyor.
– ABD, Şam’la normalleşmenin kendisi için bir çıkış biletine dönüşmesine izin vermek istemiyor. Ama maya tutmayan bir hamuru usanmadan da yoğuruyor. Araplardan ordu kurma planı Kürtlerle ortaklığa zarar verebilir.
– Rusya Ukrayna’daki meşguliyetine rağmen Suriye dosyasını kimseye kaptırmıyor. Türkiye-Rusya ilişkilerindeki karşılıklı bağımlılıkta Suriye önemli yer tutuyor.
– Gelişmeler Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı, İbrahim Kalın’ın MİT Başkanlığı koltuğuna kaydırılmasının ne anlama geldiğini de gösteriyor. Masa ile sahayı oyuna birlikte sokan bir anlayışla bildiğini okuyor.