Graham’ın Suriye’ye gitmeden önce Ankara ve Erbil’de görüşmelerde bulunması doğal olarak arabuluculuk çağrışımı yapıyor. Biden’la iyi ilişkileri de dikkate alındığında yönetimi etkileme kapasitesi dışlanamaz. Yine de Kürtler Graham’ın yönetim adına değil kendi kişisel ajandasını takip ettiğine inanıyor.
Ukrayna savaşı, NATO’nun İsveç-Finlandiya ikilisiyle genişleme hamlesi ve Rusya’yı en önemli doğrudan tehdit sayan yeni strateji belgesinin gölgesinde hesaplaşma büyürken Suriye’nin bunun dışında kalması mümkün gözükmüyor.
BM kanalıyla insani yardımların Türkiye-Suriye sınırındaki Bab el Heva üzerinden sürdürülmesini öngören tasarının BM Güvenlik Konseyi’nde veto edilmesi de bilek güreşinin Suriye’ye yansımalarından birisi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni askeri harekât için ABD Başkanı Joe Biden’den yeşil ışık aldığı ya da en azından anlayış gördüğüne dair bir emare olmasa da Kürtler, NATO’nun Türkiye’nin izlediği politikaya destek verdiğini düşünüyor. Rusya ve İran operasyona karşı tutumunu sürdürürken ABD, yeni bir harekâtın IŞİD’le mücadeleyi olumsuz etkileyeceği uyarısının ötesinde Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) koruma güvencesi vermiyor. Erdoğan pusuda uluslararası koşulların olgunlaşmasını beklerken bir yandan da Türk askeri sevkiyatı sürüyor. Tüm taraflar yeni durumu ve önlerindeki seçenekleri yeniden gözden geçiriyor.
NATO zirvesi sonrası dikkat çekici bazı gelişmeler yaşandı.
Suriye ordusu ile ortaklık ilerlerken…
Kürtlerle Şam arasındaki diyalog “demokratik özerklik” projesine statü konusunda bir milim esnemese de 2019’da Barış Pınarı Harekâtı sırasında oluşmuş askeri mutabakat biraz daha genişledi. YPG Sözcüsü Nuri Mahmud, Türkiye’nin herhangi bir saldırısına karşı Suriyeli yetkililerle koordineli bir şekilde ortak savunma planı geliştirmeye çalıştıklarını açıkladı.
Farklı kaynaklara göre SDG ile Suriye ordusu Kamışlı, Kobani, Ayn İsa ve Menbic’i kapsayacak şekilde operasyon odası kurulması dahil bir ortak savunma planı üzerinde anlaştı. Bu anlaşma özerk yönetimin geleceği, petrol ve tahıl gibi ulusal servetin paylaşımı açısından çetin konularda herhangi bir çözümü içermiyor. Bu meseleler ikinci tura bırakıldı. Bu görüşmelerde hükümet tarafı kamu binalarında Suriye bayrağının asılması ve yurt dışında diplomatik temsiliyetin devletin meşru organlarıyla sınırlandırılmasını da gündeme getirdi. PYD liderlerinden Aldar Halil görüşmelerde merkezi yönetim ve devletin kimliği başta olmak üzere birkaç hususta anlaşamadıklarını söylüyor.
Savunmada ortaklığın siyasi konulardaki sert zemini yumuşatabileceği beklentisi var. SDG Basın Sözcüsü Ferhat Şami’ye göre mutabakat çerçevesinde Suriye ordusu Ayn İsa ve Menbic’e 500 asker sevk etti. Yine Kürt kaynaklar Suriye ordusunun, Fırat’ın doğusunda hedefteki bölgelere ilk kez ağır silahlar getirdiğini aktarıyor.
Son haftalarda Tel Rıfat, Tabka, Ayn İsa, Kamışlı ve Haseke taraflarına Suriye ordusundan takviyeler olmuştu. Ruslar başta Kamışlı Havaalanı olmak üzere bölgede daha görünür hale gelirken İran, özellikle Halep’in kuzeyinde milis güçleriyle pozisyon aldı. 2019’dan sonra ‘bayrak sallama’ işlevini aşmayan birkaç yüz kişilik sınır muhafızlığı ya da belli noktalarda sınırlı askeri varlık söz konusuydu.
Tüm bunlar, Suriye yönetiminin sorunu askeri yolla çözme ihtimaline karşı Amerikan güçlerinin bölgedeki varlığı güvence olarak görülse de Türkiye söz konusu olduğunda ABD’ye bel bağlanamayacağı değerlendirmesine dayanıyor.
Graham Kürtlere ne öneriyor?
Bu ortamda IŞİD’e karşı SDG ile ortaklığı sürdüren uluslararası koalisyondan bir heyet geçen hafta Menbic, Kobani ve Haseke’de temaslarda bulundu. Heyette ağırlıklı olarak Amerikan, İngiliz ve Fransızlar yer alıyordu. Görüntü, Türk askeri harekâtına karşı bir tutum olarak okunabilir. Ama askeri caydırıcılık vasfı taşımayan bir tutum. Heyet Menbic’te Menbic Askeri Meclisi, Kobani’de Kuzey Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, Haseke’de SDG temsilcileriyle bir araya geldi. Heyet Guveyran Hapishanesi ve Hol Kampı’nı ziyaret etti. Heyetle birlikte Cumhuriyetçi Senator Lindsey Graham da sahnedeydi. Graham boyutu önemli. Graham Suriye’ye geçmeden önce 2 Temmuz’da İstanbul’da Mabeyn Köşkü’nde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile, 5 Temmuz’da Erbil’de Kürdistan Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ile görüşmüştü.
Muhaliflere ait Syria.tv’ye göre Graham uluslararası koalisyon güçlerinin komutanı General John Brennan ile birlikte 5 Temmuz’da Haseke kırsalında bir askeri üste SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile görüştü. Askeri harekatı önlemek için Türkiye’nin güvenlik kaygılarını giderecek tavizler verilmesini önerdi. Çözüm planının bir ayağında SDG’nin Suriye muhalefetinin sivil ve askeri kanadıyla ilişki kurması, diğer ayağında Suriye’nin kuzeydoğusunda çıkarılan petrolün Türkiye üzerinden ihraç edilmesi var. Senatör, Türkiye ile SDG arasında arabulucu olabileceğini vurgularken Neçirvan Barzani’nin girişimi desteklediğini belirtti. Abdi ise Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edeceği endişesiyle önerilere sıcak bakmadı.
Konuştuğum Kürt kaynaklar bu iddiaları teyit etmiyor. Fakat Graham’ın ne önerdiğini 30 Hazıran’da Fox TV’nin sitesindeki yazısından biliyoruz. IŞİD’e karşı YPG ile kurulan ortaklık ile YPG’yi PKK’den ayrı görmeyen bir NATO müttefiki arasında oluşan çelişkiye dikkat çeken Graham, kendi misyonunu, “Yakında bölgeye seyahat etmeyi planlıyorum ve büyüyen bu soruna bir çözüm bulmak için Biden yönetimi ile çalışmayı sabırsızlıkla bekliyorum” diye tanımlayıp önerisini şöyle ortaya koymuştu:
“Türkiye’nin meşru ulusal güvenlik kaygılarını tanımamız, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü unsurlar arasında tampon bölgeler oluşturmamız, fiziki halifeliği yıkmamıza yardım edenlere destek olmamız ve IŞİD’in yeniden ortaya çıkmamasını sağlamamız zorunludur. Gördüğüm en uygun çözüm Türkiye hükümeti ile kuzeydoğu Suriye nüfusu arasında bir iş ilişkisi geliştirirken Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarını ele almaktır. Kuzeydoğu Suriye’de daha fazla yatırımla daha büyük miktarlarda petrol üretebilecek petrol sahaları var; hem dünya petrol piyasası hem de kuzeydoğu Suriye ve Türkiye ekonomileri için bir çıkar. Bu sorunu zaman içinde çözmenin en iyi yolu, hem güvenlik hem de ekonomik cephede bunu (petrolü) kuzeydoğu Suriye sakinleri ve Türk müttefiklerimiz için bir kazan-kazan haline getirmektir.”
Kürtler Graham’ın girişimini nasıl görüyor?
Konuştuğum Kürt kaynaklardan biri sadece IŞİD’le mücadele ve kamplardaki durumun ele alındığını söylerken bir diğeri Abdi ile Graham arasında bir görüşme olmadığında ısrar etti. Bir başkası kamp ve hapishane ziyareti sırasında SDG komutanlarının da heyete eşlik ettiğini, bu sırada görüşme olduğunu belirtti. Ziyaretin içeriğine dair bilgi vermekten kaçınan SDG Basın Sözcüsü Ferhat Şami’nin bana söylediği şu:
“Şu anda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne düşman olan Syria.tv’nin yayınladığı haberlere ilişkin bir yorumumuz yok. Yayınladıklarını spekülasyon ve televizyonun editör ve sponsorunun umut ettiği şeyler olarak görüyoruz.”
Farklı kaynaklarla görüşmelerimden çıkardığım sonuçlara göre bu belirsizlik siyasetinin birkaç nedeni var:
– Kürtler Graham’ın önerilerini kabul edilebilir bulmuyor. Bu konudaki uzlaşmazlığın alenileşmesi de istenmiyor. Önerilerin neden makul olmadığına gelince; tampon bölge önerisi özerlik projesini bitirmeye yönelik bir hamledir, Türkiye’nin istediği bir şeydir. 2019’daki anlaşmalar Türkiye’nin durmasını temin etmedi. Muhaliflerle ilişki konusunda da bu grupların Kürtlere ilişkin yaklaşımı Baas’tan farklı değil. Böyle bir ortaklık El Kaide ve IŞİD mantalitesini bölgeye taşımak anlamına geliyor. Bu grupların Afrin’de neler yaptığı ortada. Petrolün Türkiye üzerinden satışı da gerçekçi değil.
Sırası gelmişken Ankara, PYD ile diyalog kanallarının açık olduğu 2013-2014’te Kürtlere karşı siyasetin değişmesi için üç koşul ileri sürmüştü: Fiili özerklik projesinin terk edilmesi, Esad yönetimiyle ilişkinin kesilmesi ve Kürtlerin Özgür Suriye Ordusu’na katılması. Kürtleri muhalefetle ortak etme denemesinin ilk aşaması belki Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni özerk yönetime katma planıydı. ABD bu şekilde Türkiye’yi de bir şeylere razı etmeyi umuyordu. Ama Kürtler arası birlik görüşmeleri sonuç vermedi.
– Graham’ın Suriye’ye gitmeden önce Ankara ve Erbil’de görüşmelerde bulunması doğal olarak arabuluculuk çağrışımı yapıyor.
Biden’la iyi ilişkileri de dikkate alındığında yönetimi etkileme kapasitesi dışlanamaz. Yine de Kürtler Graham’ın yönetim adına değil kendi kişisel ajandasını takip ettiğine inanıyor. Hem Cumhuriyetçi Parti içindeki pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor hem de petrol şirketleri adına hareket ediyor. Graham, Ekim 2019’da emekli General Jack Keane ile birlikte Trump’ı Suriye’de petrol bekçiliğine ikna edip çekilme kararını değiştiren kişiydi. Graham’ın seçim kampanyasını finans eden Delta Crescent Energy, Suriye’de yaptırımlardan muaf tutularak petrol işini alan şirketti.
– Özerk yönetim Türkiye’den gelen tehdidin kalıcı olması hasebiyle Şam’la yakalanan yakınlaşma sürecini bozmak istemiyor. Graham’ın her iki önerisi de Şam’la olası çözüm yolunu tıkayacak nitelikte. Bu tür ziyaretler Kürtlerin Şam’a yaklaşmasının istenmediğini de gösteriyor. Elbette söze gelince Amerikan tarafının bu diyaloga itirazı olmadığı belirtiliyor. Ancak Suriye’nin kuzeydoğusuna konuşlanmanın amacı bu tür bir diyalogla çelişiyor.
– Kürtler bayramdan sonra Erdoğan’ın hareket emrini verme ihtimalini ciddiye alıyor. Bu minvalde uluslararası koalisyonun ziyaretinin hemen ardından bölgede olağanüstü hal ilan edildi. Bu da arabuluculuk girişimlerinin işe yaramayacağı ve Amerikan yönetiminin Türkiye’yi durdurmayacağı öngörüsüne dayanıyor. Kürt kaynaklar Türkiye’nin sahada sınırlı komando gücüyle yetinip daha çok Suriye Ulusal Ordusu bileşenlerini kullanacağını öngörüyor.
Rusya ve İran cephesinde durum
Geriye kalan sorular: Türkiye NATO ile safları sıklaştırırken Rusya’nın kırmızı ışığı ne olacak?
İran sert tutumundan geri adım atacak mı?
NATO’daki çarka rağmen buğday yüklü geminin Ukrayna’nın talebine rağmen alıkonulmayıp bırakılması olayında görüldüğü üzere Rusya ve Türkiye ilişkileri birbirini kolluyor. Fakat bu durum Rusya’nın Erdoğan’a Suriye’de istediğini vereceği anlamına gelmiyor. Şimdilik Kremlin yeni bir Afrin senaryosuna kapalı. İran ise Irak ve Suriye’de Türkiye’nin operasyonlarına karşı hiç olmadığı kadar karşı duruş sergiliyor. Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 2 Temmuz’daki Şam ziyareti sırasında İran’ın tutumunu, “Türkiye’nin güvenlik meselelerdeki endişelerini çok iyi anlıyoruz ve herhangi bir açıklamayla yapılan her türlü askeri eyleme şiddetle karşıyız” sözleriyle tekrarladı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de Sinelilere seslenirken şu ifadeleri kullandı: “Kürdistan’ın kadın ve erkeklerinin ürettiği kültür ve sanat eserleri buranın zenginliğinin bir parçası. Bir şey söylememe izin verin: Yaşasın Kürdistan.”
Denklemde Kürtlerin yeri belli ki İran açısından da kıymete biniyor. Elbette bunun dönemsel olabileceğini, Ankara-Tahran ilişkilerinin seyrine göre değişebileceğini unutmamak lazım. Bu çerçevede Erdoğan’ın 19 Temmuz’daki Tahran ziyareti önem kazanıyor.