Ülkemiz tarihine damga vuran, değeri ve önemi gün geçtikçe daha fazla anlaşılan 2013 Mayıs’ının üzerinden 11 yıl geçti. Kentine ve doğasına sahip çıkmak için Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesini protesto eden bir avuç insan bir hafta sonra sayılarının milyonlara varacağını asla bilemezdi. Onlara yapılan gaddarca müdahale, çeşitli hoşnutsuzluklarını dışarı vurmak için mecra arayan toplumun vicdanını harekete geçirdi ve milyonlar Anayasal haklarını kullanarak Gezi Parkı’nı itirazlarını dile getirecekleri bir alan haline getirdi.
Bugünden geriye bakıldığında Gezi’nin toplumsal, siyasal ve mekânsal anlamda birçok değişikliğe zemin hazırladığını görüyoruz. Bir araya gelmesi çok zor olan, çok farklı kimlik ve sınıflardan toplum kesimlerinin etrafında toplandığı Gezi, birbirlerini daha fazla dinleme ve anlama imkânı sağladı. Öncelikle, İstanbul başta olmak üzere kentlerimize ve doğaya yapılan talana varan müdahalelere karşı kentlilerin hassasiyetleri ve tepkileri artarken siyaset de bu tepkileri gözetmek zorunda kaldı.
Gezi’den siyasete çıkan dersleri iyi okuyan ve uygulamaya dökenler, son yerel seçimler ile birlikte değişimin öncüsü oldular. Darbe girişimleri, iç çatışmalar, siyasi çalkantılar ile sekteye uğrayan toplumsal gelişim sürecinin bu aşamasında 31 Mart seçimi sonuçları Gezi’den çıkarılan siyasal derslerin, kardeşliğin, birbirini dinlemenin değerini gösterdi.
Bu nedenle, iktidarın ayrıştırma çabasına karşı, farklılıklara rağmen bir arada olmayı savunan; seçkinci yaklaşımların yerine, ortak sorunlara odaklanan, günlük yaşamı kolaylaştıran, herkesi kapsayan politikaların başarısı tesadüf olmadı. İktidarın Gezi günlerinden bu yana giderek sertleşen dili ve yaşanan ağır toplumsal travmalar ile ertelenen değişim ihtiyacı kendini gösterdi. Toplum mühendisliği niteliğindeki gayrimeşru müdahaleler ile tarihin akışı sekteye uğratılsa da geriye çevrilemedi ve sonunda su yolunu buldu.
Bu sert siyasal iklimi üreten iktidarın hukuk dışı müdahalelerinden biri de Gezi’yi kriminalleştirerek tarihi yeniden yazmak üzere, yaratılan Gezi Davası oldu. Gezi’yi hükümeti devirmeye teşebbüs, yani darbe olarak göstermeye çalışan hukuk garabeti bu davada; iktidarın faturasını kesmek istediği siyasi hesap, ağır hapis cezaları ile bizim üzerimize yüklendi.
Elbette hiçbir hukuk devletinde böylesine hukuk dışı bir davanın açılması, suçsuz insanların adeta siyasi rehine olarak alıkonulması söz konusu olamaz. Ama ne yazık ki, kentine, doğasına sahip çıkan, toplumsal taleplere tercüman olan bizler bu hukuksuzluk ile hayatlarımızdan, ailelerimizden, özgürlüğümüzden koparıldık.
Toplum vicdanında da kabul görmeyen, masumiyetimizin neredeyse tüm toplum kesimleri tarafından kabul edildiği bu siyasi davanın hiç var olmayan meşruiyeti artık iktidar için bile savunulabilir olmaktan çıktı. İktidar her ne kadar Gezi’yi suç ile ilişkilendirdiği kendi tarih tezi doğrultusunda bu hukuksuzluğu sürdürmeye çalışsa da; hiçbir meşru bir zemini olmayan bu hukuk garabeti ile bize yaşatılanlar da tarihte yerini alacaktır.
* Akademisyen, şehir plancısı.
Silivri Kapalı Cezaevi A/47