Türkiye, iktidarın kaybetme endişesi taşıdığı 14 Mayıs seçimlerine baskının dozu her gün artırılarak gidiyor. Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na sokakta yapılan örgütlü provokasyon, muhalefet partilerinin binalarını hedef alan saldırılar, otomatiğe bağlanan gözaltı ve tutuklama furyası…
8 Haziran 2022’de Diyarbakır’da yapılan operasyonda, 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alınmış, savcılık, iddianamesini ancak 10 ay sonra tamamlamıştı.
Unutulmuş olabileceği için hatırlatalım. Hukuk sisteminin ağır aksak da olsa işlediği bir düzende, hakkınızda suç iddiası varsa, adresinize bir tebligat ulaştırılır. Siz de avukatınız ile ifadeye gidersiniz. Ancak sadece gazetecilerin değil, hakkında kapatma davası süren Meclisin üçüncü partisi konumundaki HDP’nin eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları, avukatlar, aydınlar, sanatçılar ve daha bir dizi başka kesimin, bu prosedür işletilmeden, evlerine bir prodüksiyon kurgusunu tamamlamak üzere kameralar eşliğinde yapılan baskınlarla gözaltına alınması AKP döneminde rutine dönüştü.
Şimdilerde provokasyon uyarıları yapan Ahmet Davutoğlu’nun, AKP iktidarının başbakanı olduğu dönemde Van mitinginde yaptığı konuşmada dile getirdiği “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda Beyaz Toroslar dolaşacak” sözlerinin, bu yeni hukuksuzluk dalgası karşısında insanlara bir teselli ikramiyesi gibi sunulduğu unutulmasın.
10 ay sonra iddianameleri hazırlanan meslektaşlarımızın ilk duruşmaları ise 11 Temmuz’da. Yani ortada bir iddianame olmadan 13 ay hapis. 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanının ve iktidarın değiştiği bir sonucun ortaya çıktığını ve yeni oluşan iklimin havasıyla meslektaşlarımızın ilk duruşmalarında beraat ettiklerini varsayalım. O kadar insanın hayatından çalınan 13 ayın telafisi mümkün mü?
Bunu tutuklu siyasetçiler, belediye başkanları, Osman Kavala ve birçok başka kişi için genişletebiliriz.
14 Mayıs yaklaşırken gözaltı ve tutuklamalara yenileri eklendi.
Diyarbakır merkezli operasyonda gözaltına alınan Gazeteci Abdurrahman Gök, Beritan Canözer, Mehmet Şah Oruç ve Remzi Akkaya 27 Nisan’da tutuklandı.
Geçtiğimiz yılın kasım ayında, Gerçek Dergisi Diyarbakır Temsilcisi Şair Namık Tarancı’nın, katledilişinin 30. yıl dönümü için bulunduğumuz Diyarbakır’da Mezopotamya Ajansını ziyaret ederek, uzun yıllardır tanıştığımız MA Editörü dostumuz Sedat Yılmaz ile sohbet etmiştik. Sedat, o sohbet sırasında, sınırlı bir kadro ile ajans çalışmalarını aksatmadan sürdürmeye çalıştıklarını belirterek, yeni bir gözaltı dalgası daha beklediklerini söylemişti. 29 Nisan sabahına da, Sedat’ın ve eşi Selma Yılmaz’ın evleri basılarak gözaltına alındıklarını, daha önce de gözaltına alınmış olan DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu’nun da gözaltına alınan isimler arasında bulunduğunu öğrenerek uyandık. Başka gözaltılar da vardı. (Bu yazı yazılırken, avukatı ile görüşen Sedat Yılmaz’ın, yolculuğun ardından Ankara polisine teslim edildiği, araca bindirildiği sırada sağında bulunan bir polisin kafasına tekme attığı, kulağında işitme kaybı ve şiddetli ağrılar yaşadığını anlattığı haberi geldi.)
Dün yine bu yazı yazılırken de, ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü ve Yeşil Sol Parti milletvekili ile Etkin Haber Ajansı (ETHA) Editörü Nadiye Gürbüz’ün aralarında bulunduğu gözaltıların haberi geldi.29 Nisan’da Diyarbakır’daki gazeteci gözaltılarının ardından aynı günün akşamı bu gözaltılara tepki göstermek için Kadıköy Süreyya Operası önünde basın açıklaması yapmak isteyen, Muhabirimiz Eylem Nazlıer ile meslektaşlarımız Esra Soybir, Pınar Gayıp, Serpil Ünal, Yadigar Aygün ve Zeynep Kuray gözaltına alındılar. Araçta meslektaşlarımıza şiddet uygulandı. Arkadaşımız Eylem Nazlıer’in kafasına vuruldu. Suç duyurusunda bulunacağız ve takipçisi olacağız.
Ama bu konuda açık yüreklilikle yüzleşmemiz gereken bir gerçek var. Bu ülkede baskı Kürtlere yöneldiğinde bazı kesimler gelişmeyi kendi dışında görüyor. Bazı kesimler ise, “Bu sert mesele, bununla baş etmek benim gücümü aşar. Kürt meselesi demokratik biçimde çözülmediği sürece bu ülkede bu maalesef böyle” diye özetlenebilecek bir kabul ile geri duruyor. Tepkileri bir tweetle ya da açıklamayla sınırlı kalıyor.
Ancak birkaç yıl öncesine kadar sokağa çıkmayı bir biçimde beceren ve dönemin özelliklerine göre bir form tuttursak da, bazen sokakta açıklama yapan bazen yürüyerek tepki gösteren o bir grup gazeteciyi oluşturan bizler açısından durum hiç içe sindirilebilecek gibi değil. Eğer daha geniş bir gazeteci grubu olarak, meslek örgütlerimiz ile birlikte daha kitlesel ve canlı bir tepkiyi örgütleyebilseydik, yüreğini ortaya koyarak sokağa çıkan o bir avuç meslektaşımız öyle kolay gözaltına alınamazdı. Aynı şekilde belki Diyarbakır’daki son gözaltıları baştan engelleyen bir ses olabilirdik.
Bunu mutlaka çok gecikmeden yapmalıyız.
1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü kutlu olsun. Özgür yarınların sadece oy veren ellerimizde değil, daha da çok mücadele eden kollarımızda olduğunun bilinciyle.