“15-16 Haziran’dan Gezi’ye direniş ruhuyla geleceğimizi kurmaya!” şiarıyla yapılan etkinliği örgütleyenleri ve katılımcıları Kaldıraç adına selâmlıyorum.
Geçen gün eylemde yapılan bir konuşmadan tek bir şey kaldı aklımda. “Biz çoğuz” dedi konuşmacı, “eskisinden daha çoğuz, milyonlarcayız, güçlüyüz” vs.
Öyle mi gerçekten?
Ben mesela markete gittiğimde, mesela makarna almak istediğimde veyahut salça, sıvı yağ, patates hiç çokmuşuz gibi hissetmiyorum kendimi.
Ööyle duruyorum domatesin karşısında minnacık hissediyorum. Etiketlerin her biri benden çok, kira benden çok, faturalar…
Bunu bir düşünün derim.
***
Dostlar, yoldaşlar, kardeşler!
Ekmeğe mütemadiyen zam gelmesi, süte, kâğıda, elektriğe, doğalgaza… savaş ilanıdır.
Savaş, silahtan, tecavüzden, üzerine yağan bombadan çoluğunu çocuğunu canını kurtarmak için kaçtığın ve başka bir dil konuştuğundan gittiğin yerde saldırıya uğraman, aşağılanman, hatta linç edilmen mesela.
Savaş, domates dediğinde “bir mermi kaç para” yanıtını veren bir insanlıktan çıkış.
Sigaraya, çaya, una, şekere, suya, ulaşıma mütemadiyen zam gelmesi savaş ilanıdır.
Savaş ilanı, bizim, o çok olan milyonlarca olan bizim, aklımızın dumura uğratılması.
***
Seçim olacak ve seçimle bunlar gidecekmiş öyle mi?
Hangi seçim, hangi seçimle gidecek olan kim ya da ne?
Bize, seçimi bekleyin, sandıkta bunları göndereceğiz diyenlerden hangisi, üçlü, beşli, altılı masa denen zıkkımı oluşturanlardan hangisi ne vadediyor?
Hepsi ama hepsi halklara düşman, hepsi ama hepsinin eli kanlı, hiçbirinin ama hiçbirinin bizim yediğimiz ekmeğin fiyatı umrunda değil.
Seçim de seçim diyenler bize ne vadediyor?
Ulaşım mı parasız olacak, sağlık mı, barınma mı, eğitim mi? Temel gıda maddeleri ücretsiz mi olacak?
Bize sandık ve seçimi bekleyin diyenleri niye dinleyelim?
Hiçbir seçim sandığıyla şimdiye dek hiçbir Sabancı defolup gitmedi, hiçbir patron “sizi sömürdüm, affedin, insan değilim ben” demedi.
Niye dinleyelim?
İki sınıf var. Bu kadar basit işte.
Hiçbir Koç, hiçbir Sabancı Şok’a, BİM’e, A101’e gitmiyor.
Bizim yediğimiz ayrı.
Bizim içtiğimiz su ayrı. Bizim giydiğimiz, oturduğumuz, gördüğümüz…
Gecemiz, gündüzümüz ayrı.
Seçimmiş, sandıkmış, bu Erdoğan değil de başka biri olsunmuş. Hepsi Erdoğan bunların, hepsi. Niye dinleyelim?
Biz değiştirebiliriz ancak.
İki sınıf var; işçi sınıfı ve burjuvazi.
Biz ve onlar.
Onlar bizim devrimci önderlerimizin, Mahir’in, Deniz’in, İbrahim’in fotoğraflarından dahi korkanlar, Gezi Direnişi sendromundan mustarip olanlar, ağacın, kuşun, kadının, gencin, yaşlının düşmanları burjuva cephesi. Biz ancak birleşik emek cephesini kurduğumuzda alaşağı edeceğiz bu yağma-rant ve savaşla ayakta duran cepheyi.
Kadınlar, gençler, halklar, işçiler, işçileeer, kardeşler…
Örgütlenirsek her şeyiz, örgütsüzsek hiç.