Öyle görünüyor ki, Saray medyası ile, CHP medyası hep birlikte, her saat, her an, her fırsatta, Narin dosyası üzerine çalışıyor. Sanırım, bizim ülkemizdeki medya tarihinde, hiç bu denli bir çalışma ortaya koymamışlardır. Hepsi, olaya öyle sarıldılar ki, bu medyayı tanıyan herkes, aklına şu soruyu getirmiş olmalıdır: Acaba ne saklıyorlar?
Birçok dava dosyası, yargılanan kişilerin avukatlarına bile kapalı iken, kişiler ne ile suçlandıklarını dahi öğrenemezken, Narin cinayetinde, dosyadaki her gelişme, anında, herkesin bilgisine sunuluyor.
Bu “büyük hizmet” aslında şüphe uyandırıcıdır. Eğer siz, şüphe etmiyorsanız, muhtemelen bu devleti tanımıyorsunuzdur.
Bu denli bilgi verilmesi, bu denli bilginin ortada dolaşması, sanki olayı açıklamak değil de, olayı çözülmez hâle getirmek için yapılıyor. Ve bundan hiç kuşkunuz olmasın. TC devletinin muhalif ve Saraylı basını, hep birlikte, bir şeyi gizlemek için, olayı aydınlatmış gibi yapıyorlar. O kadar ki, TV kanalları karşısında seyreden bir kişi, bir yandan üzüntü ile, diğer yandan da verilen bilgilerle her gün olayın vahametine şaşırıyor. Bir anneyi, bir babayı vb. suçlu buluyor. Ertesi gün başka birisi suçlu gibi görünüyor.
Müthiş bir operasyondur bu.
Operasyon, birçok şeyi hedefliyor. Ama, biz annelerin umduğu gibi, asla olayın çözülmesini hedeflemiyor.
Operasyon başarılıdır, çünkü olayın ardındaki gerçeği saklamayı, karanlıkta bırakmayı başarıyor.
Herkes dedektif olmuş, olayı, devletin verdiği bilgiler ve yönlendirmeler ışığında, bir “reality show” tarzında dedikodularla çözmeye çalışıyor. Her tarafta, pespaye dedektifler ortaya çıkıyor. En çok da medyada.
Biz, Saray basını diyoruz. İçinde, Hürriyet’i, Milliyet’i, Akşam’ı, Sabah’ı, Yeni Şafak’ı vb. var. Bunların TV kanalları da. Saymadıklarımız eminim vardır. Tümüne Saray basını diyoruz. Saray’ın propaganda araçlarıdırlar ve görevleri karanlık üretmektir. Karanlık, gerçeğin gün yüzüne çıkmasını önlemek içindir.
Ancak, bu kadarla sınırlı değil. Uluslararası sermayeye bağlı ya da “ulusal” basının tümü, neredeyse tümü, bu olayda, karanlık üretmek için her yola başvurmaktadırlar.
İzninizle, CHP basınının, Saray’ın, ikinci derece basını olduğunu söylemek gerektiğini düşünüyorum. Elbette, Sözcü, Cumhuriyet, Yanardağ TV ve Halk TV bunların arasındadır, biri biraz fazla, diğeri biraz eksik olmak üzere. Sözüm ona muhaliftirler.
Evet, Erdoğan’ın ya da mesela tarikatların açıklamaları konusunda “muhalefet” yapar gibidirler. Gerçeğin tümünü değil de, bir bölümünü örtmek isterler. Onlar için bu kadarı yeterli. Hem ne demişler, ne kadar para o kadar köfte.
Elbette, basında, hâlâ haber yapan, hâlâ gazetecilik yapan insanlar var. Yok değil. Onlar, elbette, kendilerine bir gedik bulup oradan bu kuşatmayı yarmayı deniyorlar. Başkası da mümkün değil. Zaten, görevi gereği CHP basını, bunlara biraz olsun yer vermek zorundadır. Yoksa, onları da kimse okumaz. İnsanlar, hâlâ Cumhuriyet ya da Sözcü okurken, bir haber kırıntısı peşindedirler. Ya da TV kanallarını seyrederken, hiç değilse bir bilgiye ulaşma derdindedirler. Onları TV başında tutacak bazı kanallar gerekli, değil mi?
Narin dosyasında, hepsi, hep birlikte, karanlık üretim merkezi olarak çalışmışlardır. Buna da “halkı bilgilendirme” diyorlar. Arada birkaç kişi, yahu bu nedir, tüm ifadeler aynı anda herkesin önünde, burada ne var, diye soruyor. Onların soruları da gümbürtüye gidiyor. Öyle bir gürültüdür ki bu, hiçbir gerçek ses, gürültünün üzerine çıkamıyor.
Olayın gerçekleştiği köy, Diyarbakır Havalimanı’nın burnunun dibindedir. Ve bu havalimanı, aynı zamanda askerî bir havalimanıdır. Örnek olsun, Kürtlere karşı savaşta kimyasallar atan uçaklar, bu havalimanından kalkıyor.
Böyle olunca, havalimanına bu denli yakın bir köyün, devletin, özel kuvvetlerin, Saray’ın kirli savaş aygıtının denetiminde olmaması düşünülemez. Onun için, olayın ilk anlarından başlayarak, duyarlı insanların, hele ki DEM Parti’nin olayı deşifre etme çabalarının bastırılmaya çalışılması bir rastlantı değildir.
Bize, sol jargon kullanarak, aslında köyde herkesin “feodal ilişkiler” nedeni ile, bu cinayet karşısında sessiz kaldığı söyleniyor. Öyle mi? Bu feodal bağlar, mesela koruculuk sistemi, mesela Kürt devrimine karşı devlet adına mafyalık yapan aşiretler söz konusu olduğunda neden aklınıza gelmez de şimdi gelir?
Devam etmeden, olayla ilgili bilgilerin, bir de bizim tarafımızdan alt alta dizilişini görün:
– Narin kaçırılmıştır.
– Kaçırılan Narin’in babasından, elindeki çok geniş araziyi satması istenmiştir. Araziyi yıllardır satın almak isteyen kişi, Ensarioğlu’dur. Rabia Naz olayında, Giresun’da, nasıl ki işin ucu AK Parti yetkililerine ulaşmış idi ise, burada da olay Ensarioğlu’na ulaşmıştır.
– Ensarioğlu, sizin söylediğiniz o feodal yapının tüm unsurlarını kapsar ve devletin Kürt halkına karşı sürdürdüğü imha ve inkâr politikasının, paramiliter güçlerinden biridir. Temsilî niteliği vardır. Ensarioğlu, Hüda Par ile Erdoğan’ı bir araya getiren kişilerdendir. Hizbullah, Hüda Par denildi mi, elbette Ensarioğlu da akla gelmelidir.
– Narin’i acaba kim, kimlerin emri ile kaçırdı?
– Acaba, bu araziyi Ensarioğlu neden istemektedir ve baba bu araziyi, abisi Muhtar’a rağmen, neden satmamaktadır? Acaba, aileden bu arazinin satılmasını isteyenlerin sayısı çok mu fazladır?
Buraya kadarını alt alta koyduğunuz zaman, Narin’in fidye için kaçırıldığı, sonunda işlerin ters gittiği ve çocuğun öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, çocuğu kimin kaçırdığı önemli bir noktadır.
İşte tam da bu nedenle, kameralara bakılmıyor, yine tam da bu nedenle telefon kayıtları yok ediliyor ve yine tam da bu nedenle, tüm köy suskunluğa bürünüyor. Zira, konuşanın sonu da Narin gibi olacaktır.
İşin içinde rant, işin içinde mafya ve tarikat, işin içinde devletin kolluk kuvvetleri, işin içinde paramiliter güçler vardır.
Çocuk, sağ olarak bulunmuş ve hastahaneye kaldırılmıştır. Hastahanede görevi, Özel Kuvvetler üstlenmiştir. Ama sonradan çocuğun cansız vücudu, dereye taşınmıştır.
İşte tüm bunları gizlemek için, ortalığa bir sürü bilgi salınmış, herkesin ifadeleri ortalığa saçılmış ve bu yolla, bir “kamuoyu imalatı” gerçekleştirilmiştir.
Rabi Naz’ın babasına deli muamelesi yapan sistem ile, Narin’in kaçırılması gerçeğini ortadan kaldıran sistem, aynı sistemdir.
Demek ki, Narin cinayeti, politik bir cinayettir.
Artık bu ülkede, her cinayet siyasal bir cinayet hâline gelmektedir.
Tüm çocuk istismarı, tüm çocuk cinayetleri, tüm tarikat ve çocuk ilişkileri, tüm kadın cinayetleri, tüm iş cinayetleri, politik cinayetlerdir.
Bir yılda, 300 bine yakın çocuk, cinsel saldırıya uğramaktadır. Gerçek rakam belki bunun 5 katıdır. Çünkü, çocuk istismarları, utanç ve aile bağları nedeni ile sürekli gizlenmektedir. Bu gizli hâli aşan 300 bin çocuk saldırısından söz ediyoruz. Demek ki, her gün, en az 50 çocuktan söz ediyoruz.
Epstein dosyası, Türkiye’den 48 bin çocuktan söz etmektedir. Fatma Şahin ve Melih Gökçek isimleri bu dosyalarda geçmektedir.
Demek oluyor ki, işin ucu derindedir. Bu sıradan, bir tek olay ile sınırlı bir durumun sonucu değildir.
Bir gerçeği gizlemenin yollarından biri, onun etrafında yüksek toz bulutları ortaya çıkartmaktır. Saray basını da dâhil, tüm burjuva basın, işte bu işi yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, gerçekten de son derece başarılı bir operasyon yürütüyorlar. Operasyonun amacı, gerçeği ortaya çıkartmak değil, gerçeği örtmektir. Ortaya çıkan silahlar, bir anda ortadan toz oldular. Şimdi, bu silahların aslında hiç olmadığını iddia etseler, söyleyecek ne var ki? Öyle büyük bir yalan makinası devrededir ki, gerçek, adeta yalanmış gibi görünmektedir.
Acaba, Narin çocuk, ne için kaçırılmıştır? Kaçıranlar, acaba hangi telefon konuşmalarında, neler talep etmişlerdir? Narin, köyün ileri gelenlerinden birinin çocuğudur ve tüm afacanlığı ile, kaçırılma işine direnmiştir gibi görünmektedir. Ölümü istenmeden gerçekleşmiş olabilir. Yani, artık öldürmek dışında yol kalmamıştır. Rant için, devletin bizzat kolluk kuvvetleri ve paramiliter güçleri, tarikatları ve basını ile rol oynadığı bir kaçırılma olayının sonunda gelen ölüm, tam da siyasal bir cinayettir.
Bu olayı örtmek için yapılan operasyon ise, karartma operasyonlarında basının ortaya koyduğu yüksek performansın yeni bir zirvesidir adeta.
Ülkemizdeki çocuk cinayetleri, cinsel saldırı, organ kaçakçılığı ve Epstein dosyasındaki gibi “köle yetiştirme” programları çerçevesinde işlenmektedir. Narin cinayeti, daha çok, rant için işlenmiş gibidir. Böyle olduğu için, şimdi soru, bu cinayeti kimin üzerine atmaları gerektiği sorusudur. Hepsi, hep birlikte bunun için uğraşmaktadır.
Rant, yağma ve savaş ekonomisi, tekeller için, para babaları için, sermaye için bir cinnet hâline getirilmiştir. Şimdi egemenler, kendi cinnetlerini, halkın cinneti hâline getirmek istemektedir. Bunun için bu kanlı karartma politikası devreye sokulmaktadır.
Olayın gerçek yönünü saptıracak her adım, aslında olayı örtmeyi hedefleyenlere yardımcı olmaktadır.
Dereler ki, bir cinayetin bir amacı olur. Yani, niye yapıldığı, kime fayda sağladığı önemli bir konudur. Narin’in aile içinde bir cinsel ilişkiyi gizlemek için öldürüldüğü tezi, bu açıdan baştan sona saçmalıktır. Bu durumda Narin, kaçırıldığı dönem boyunca, hastahaneye getirilene kadar, “ikna edilmeye” mi çalışılmış?
Biz biliyoruz ki, devletle bağlı bazı güçlerin işleri, suçları vb. devlet tarafından bilinir. Burada da bilindiği varsayılmalıdır. Öyle ise, açık sorudur, bu olay hangi önemli kişilere uzanmaktadır, hangi önemli kişiler korunmak istenmektedir?
Çocuk cinayetlerine bakıldığı zaman, her zaman, korunmakta olan, “önemli” kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Tarikatların kurslarında kimlerin korunmaya çalışıldığı biliniyor. Ama o zaman feodal ilişkiler kimsenin aklına gelmiyor. Dinin kutsallığına halel gelmesin diye, birçok istismar saman altına itilmektedir.
Bu sistem, her yönü ile çürümüştür. Sadece doğayı, sadece ağaçları, sadece hayvanları yok etmekle kalmıyor. İnsanı da yağmalıyorlar. Bu çürümüş sistemi topyekûn devirmeden, insan olarak kalmak mümkün değildir. Bu nedenle, işçi sınıfının savaşsız-sömürüsüz bir dünya mücadelesi, tüm insanım ve öyle kalmak istiyorum diyenlerin de mücadelesidir. Bu sisteme karşı savaşmadan, insan olarak kalmak mümkün değildir.