Türkiye Kilis-Halep bağlantısı için 2008’de Şam’la bir anlaşma yapmıştı. Şimdi herkes birbirinin gırtlağında. Suriye bu halde olmasaydı belki bu proje bugün bölgesel barışa katkı sağlayacak bir alternatif olarak yeniden değer kazanabilirdi. Gerçi Suriye’deki vekâlet savaşını kızıştıran faktörlerden biri de İran-Irak-Suriye ve Körfez-Suriye bağlantılı boru hatları rekabetiydi.
Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasının tam orta yerinde, Türk hükümeti ‘şer ittifakı’ dediği Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda oynanan oyunları bozduğunu söylerken Ankara’yı hem olumlu hem olumsuz anlamda hesaba katan yeni seçenekler ortaya çıkıyor.
AKP yönetimi, Kasım 2019’da Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasıyla EastMed Doğalgaz Boru Hattı projesini sakatlamakla övünüyor. Türkiye’nin BM’ye bildirdiği münhasır ekonomik bölge haritasından geçen bir boru hattına izin vermemek bu hesaplaşmanın en bozucu-caydırıcı yanını oluşturuyor. Hatta hükümete bakılırsa EastMed ölü doğmuş bir projedir. Siyasal-ekonomik yansımaları bir kenara EastMed’i öldürmek Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti arasındaki eşgüdümü hedeflendiği gibi bozmayabilir. Tel Aviv ve Kahire ile aranan normalleşme yakalansa bile İsrail ve Mısır’ın önceliklerini değiştirecek daha gerçekçi nedenlerin belirmesi lazım.
İsrailli uzmanlar arasında Rum ve Yunan tezlerine çok fazla prim vererek Türkiye’yi dışlamanın stratejik bir hata olduğunu düşünenler az değil. İktidara akıl veren Mavi Vatancılar da bu kanatta gördükleri zeytin dalına uzanmaya çalışıyor. Kahire ile normalleşme arayışının altında yatan beklenti de aynı. Kimi İsraillilerin gönlü daha yapılabilir duran Türkiye bağlantılı güzergâhtan yanadır fakat Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda yakaladıkları ortaklığı değerli ve kullanışlı buldukları da aşikar. Hiçbir taraf Ankara’nın ABD’de Joe Biden’ın başkan oluşuna paralel olarak gardını düşüren esnekliğine bakıp Ocak 2019’dan beri hızla şekillenen; Filistin-İsrail çatışmasına rağmen Filistin Yönetimi’ni ortak eden; AB’den İtalya içerdeyken bir de Fransa’yı ‘üye’, karşı yakadan da ABD’yi ‘gözlemci’ olarak içine alan Gaz Forumu’nu suya salmayı düşünmüyor. (Filistin engeli olmasaydı handiyse Erdoğan’ın kanlı bıçaklı olduğu BAE de üye oluyordu.) Bununla birlikte tüm aktörler kendi çıkarlarının peşinde ve kimse bunun gerektirdiği alternatifleri gözardı etmiyor.
***
Zor tablo karşısında belki de “Eğer EastMed Türk blokajını aşamazsa ölmüş mü olur yoksa yol mu değiştirir” diye ileriye doğru bir soru sallamak gerekiyor. Böylesi bir durumun şimdiden bazı ihtimalleri canlandırdığını görüyoruz. Son yıllarda enerjide vites büyütmeye çalışan Mısır’ın ayak izlerine bakalım. Ak Saray’dakilere çaresizmiş gibi gelen Mısır’a. Geçenlerde 24 yerde birden hidrokarbon araması için ihaleye çıkan Mısırlılara.
Yunan gazetesi To Vima’nın iddiasına göre Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ile Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, EastMed’in güzergâhını değiştirme seçeneğini tartıştı. Kıbrıs ve Girit üzerinden gitmek yerine Kıbrıs’ın Afrodit, İsrail’in Leviathan ve Mısır’ın Zohr alanından çıkardığı gazı denizaltından boruyla Mısır’a, buradan kara bağlantısıyla Libya sınırına, oradan da Kahire-Atina arasında kararlaştırılan münhasır ekonomik bölgeden geçen denizaltı hattıyla Girit ve Yunan anakarasına, bilahare İtalya’ya uzanan bir hat.
Hatta farklı kaynaklara göre bu halkaya kendi iç barışını sağlayabilirse Libya da eklenebilir. Bu durumda deniz bağlantısına çıkış noktası Libya olur. Libya-Mısır ilişkilerine büyük önem atfedenler özellikle bunun üzerinde duruyor.
Mısır’ın pozisyonunu güçlendiren, Kıbrıs’ı rahatsız eden bir öneri. Rum hükümet kaynakları panikle bu haberleri yalanladı.
Malum İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs 2 Ocak 2020’de Kıbrıs ve Girit güzergâhını esas alan orijinal plan üzerinde anlaşmıştı. Mısır’la yakından çalışan İtalya anlaşmaya dahil olmamıştı. Gaz Forumu’ndaki itici motivasyon “Türkiye’nin genişlemeci heveslerine karşı koyma” fikrine dayanıyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın bu eksenle paslaşmasının nedeni bu. Bu yakınlaşma Suudilerin Girit adasında Yunanlarla ortak askeri tatbikat düzenlemesine kadar ilerlemiş bulunuyor.
***
Rumlar yok dese de Libya sınırından Avrupa’ya transfer seçeneğinde ‘kolaylaştırıcı’ bir iki unsurdan bahsetmesek olmaz. Bir kere Mısır orijinal EastMed için yanıp tutuşmuyor. Çünkü Idku ve Damietta’daki dönüşüm tesislerinden LNG olarak tankerlerle kendi gazını Avrupa’ya satabiliyor. İkincisi Mısır ile İsrail arasında halihazırda bir boru hattı işliyor. Aralık 2019’da 10 yıllığına varılan 15 milyar dolarlık bir anlaşma çerçevesinde İsrail 535 milyar metreküp rezerve sahip Leviathan alanından çıkan gazı Mısır’a pompalıyor. Bu hatla ilgili potansiyel risk kara bağlantısında Kahire’nin başına bela İslamcı militanların sızma alanı Sina Yarımadası’ndan geçiyor olması. Ayrıca şu sıralar Leviathan’dan Mısır’a yeni bir hat planlanıyor. Mısır Petrol Bakanı Tarık el Molla, 21 Şubat’taki İsrail ziyareti sırasında İsrailli mevkidaşı Yuval Steinitz ile bu konuda anlaştı. İsrail gazı Idku ve Damietta’daki LNG dönüşüm tesislerinde işlendikten sonra Avrupa ve Asya’ya satılıyor. Burada yüksek sesle dış politika yapmayı marifet bilenleri şaşırtacak başka bir ortaklık daha gelişiyor: Molla’nın İsrail ziyareti sırasında Gazze açıklarında doğalgaz faaliyeti yürütmek üzere bir anlaşma daha sağlandı. Çalışmalar Filistin Yönetimi’ne bağlı Filistin Yatırım Fonu ile Consolidated Contractors tarafından yürütülecek.
1900 km’lik mesafede dünyanın en uzun ve en derin denizaltı boru hattı projesi olan EastMed’de Türkiye engeli aşılamaz ve 6-7 milyar dolara varan finansal kaynak bulunamazsa mecburen Mısır seçeneğinin cazip taraflarına bakmaya başlayabilirler. Uzmanlara bakılırsa Mısır-Libya sınırından gelecek hattı denizaltından karşıya geçirmek teknik olarak daha kolay. Kıbrıs-Girit arasında 3 bin metreyi bulan derinlik burada yok. Ekonomik olmadığı tespiti ise her iki seçenek için geçerli.
Alternatif hat Mısır-Yunanistan münhasır ekonomik bölgesinden geçse de Libya-Türkiye anlaşmasındaki haritaya göre kısmen Libya sahasından geçmek durumunda. Bunun ne kadar sorun olacağı Libya’daki duruma bağlı. Aralık 2021’de öngörülen seçimle Libya kalıcı bir çözüme kavuşursa müstakbel yönetim üzerinde Türkiye ile anlaşmalar konusunda bir baskı oluşacaktır. Malum anlaşmalar henüz parlamento onayından geçmiş değil.
Mısır da Libya’yı kazanmak için daha çok çaba harcıyor. Geçen yıl Türk askeri müdahalesine karşı Sirte’yi kırmızı çizgi ilan etmiş olmasına rağmen Mısır, Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni yakın plana alıp Trablus’a dönmeyi başardı. Libyalılar arası görüşmelere ev sahipliği yapacak kadar süreçte ağırlık kazandı. Geçiş dönemi hükümetinin oluşumunda yapıcı bir siyaset izledi. Bu esnek yaklaşım Mısır’a Libya’nın geleceğinde önemli bir yer açıyor. Mısır’ın oyun tarzı Türkiye-Libya ilişkilerinin geleceğini etkileyecek yaklaşımlar içeriyor. Bir al-ver dengesinin nerede nasıl kurulacağını gelecek yıl görmüş olacağız. Fakat bir öngörü olarak Libya-Mısır ilişkilerindeki düzelmenin enerji alanında da işbirliği vaat ettiği söylenebilir.
Taraflar eski defterleri yeniden karıştırmaya başladı. 1997’de Tobruk ile Sidi Kerir arasında bir boru hattı yapımı için anlaşma sağlanmış, daha sonra bunun için bir de ortak şirket (Altube) kurulmuştu. Ama projeler yürütülemedi. Şimdi Libya petrolünün Mısır’daki rafinerilere, Mısır doğalgazının da Libya’ya taşınması konuşuluyor. Zohr alanındaki keşiften sonra Mısır’ın doğalgazda yüzü gülmeye başladı. Libya’nın rafineri kapasitesi petrol üretiminin birkaç kat altında. Buna karşın Mısır 4 yılda 9 milyar dolarlık yatırımla mevcut 6 rafinerinin kapasitesini artırıyor. 2022 itibariyle benzin ve dizelde kendi iç talebini karşılayacak duruma gelmeyi hedefliyor.
***
Beri tarafta Türkiye ve İran karşıtı trendi çok iyi kullanan İsrail-Körfez ilişkilerindeki normalleşme sürecinde bir başka enerji denklemini görüyoruz.
İsrail ilişkilerini normalleştirdiği Körfez ülkeleri için bir enerji koridoru olmak için can atıyor. Bu konuda ilk adım BAE ile atıldı. İsrail devletine ait Avrupa Asya Boru Hattı Şirketi (EAPC) ile İsrail-Emirlik ortak şirketi MED-RED arasında 20 Ekim 2020’de bir mutabakat imzalanmıştı. BAE petrolünün Avrupa’ya transferinde Kızıldeniz’deki Eilat ile Akdeniz’deki Aşkelon arasındaki boru hatları kullanılacak. Abu Dabi’deki imza törenine dönemin ABD Hazine Bakanı Steve Mnuchin de katılmıştı.
Tam bu noktada Mısır-İsrail arasındaki enerji dostluğuna bir soğukluk giriyor. Çünkü zaman, yakıt ve geçiş maliyeti açısından Süveyş Kanalı’ndan daha avantajlı olan bu hat Mısır’ın gemi geçişlerinden elde ettiği gelirlerin bir miktarını götürüyor. (Bu konuda Mühdan Sağlam’ın yazısına bakabilirsiniz) Bu hattın hikâyesi çok eski. Irak petrolünü Hayfa limanına indirecek bir hat projesi gündeme geldiğinde Filistin o zaman İngiliz mandası altındaydı. İsrail kurulunca Arap boykotuna bağlı olarak proje yattı. Şah Rıza Pehlevi zamanında İran, İsrail’in dostuyken Eliat-Aşkelon projesi geliştirildi. Projeyi iki ülke hükümetlerinin yanı sıra Amerikalı milyarder Marc Rich finanse etti. 1968’de tamamlanıp 10 yıl hizmet verdi. 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra ortaklık bitti, İsrail şirketi millileştirdi. Bugün burada aktif dört boru hattı var. Eilat-Aşkelon bağlantısı tankerlerden tankerlere ara bağlantı hattı olarak Rus, Azeri ve Kazak petrolünün Asya’ya transferlerinde kullanılıyor. İsrail’in hedefi Süveyş Kanalı’ndan sağlanan petrol sevkiyatının yüzde 12-17’sini bu hatta yönlendirmek.
***
Enerjide ortaklık jeostratejik karmaşada hem savaşa hem barışa bağlam olabiliyor. Barış ve istikrar tınısıyla Türkiye’nin argüman ürettiği dönem maalesef geride kaldı. Mesela Mısır ve Suriye doğalgazını Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye taşıyacak 1 milyar dolarlık Arap Boru Hattı projesi 2000’de Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında imzalandığında akla gelen barıştı.
Türkiye Kilis-Halep bağlantısı için 2008’de Şam’la bir anlaşma yapmıştı. Şimdi herkes birbirinin gırtlağında. Suriye bu halde olmasaydı belki bu proje bugün bölgesel barışa katkı sağlayacak bir alternatif olarak yeniden değer kazanabilirdi. Gerçi Suriye’deki vekâlet savaşını kızıştıran faktörlerden biri de İran-Irak-Suriye ve Körfez-Suriye bağlantılı boru hatları rekabetiydi. Mısır tarafında Arap Boru Hattı en büyük darbeyi 2011 sonrası İslamcı güçlerin onlarca sabotaj eylemiyle yedi. (Mısır-Türkiye ilişkilerinde İhvan’ın yakıcı bir krize dönüştüğünü Kahire açısından okumak isteyenler meseleye bir de buradan bakmak durumunda.)
İsrailli ve Arap yorumcuların ortak bir vurgusu var; diyorlar ki “Ankara, Yunan ve Rumların haritasıyla çakışan Libya anlaşmasında ısrar ederse Gaz Forumu Türkiye’yi ortak değil hasım olarak görmeye devam edecek.” Kuşkusuz Türkiye’nin de kendi çıkarlarının gerektirdiği sınırlar bulunuyor. Fakat meseleyi Arap ve İsraillilerin koyduğu bağlamdan koparacak yeni, güçlü, inandırıcı ve güven veren bir siyasete ihtiyaç var.