Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı Mezeköy yakınlarında Efendi Tarım A.Ş. adlı şirketin jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralleri (JES) kurma çalışmaları için acele kamulaştırdığı arazilerin sahiplerinin mağduriyeti sürüyor.
Evrensel’den Özer Akdemir’in aktardığına göre Mezeköy’de yaşayanlar, devletin kendilerine ait arazileri adeta gasp ettiğini ve adaletin yok sayıldığını ifade ediyor.
Acele kamulaştırma kararının ardından, köylülerin mücadelesine rağmen tarlalara beton döken, ürünleri söken şirket, bölgede aradığı kaynakları bulamayınca tahrip ettiği arazileri öylece bırakıp gitmişti. Şirkete ve şirketi koruyan Belediye Başkanı Nuri Güler ile kolluk güçlerine rağmen emekleri için direnen köylüler, hem direniş sürecini hem de bölgede devam eden yaşam mücadelesini Evrensel’e anlattı.
Mezeköy’de tarlasına beton dökülen sakinlerden biri olan Mehmet Zeybek, şirketin mısırların hasadı için üç gün bile beklemeyerek 6 bin 50 metrekarelik tarlasına kepçelerle girildiğini anlatıyor. Zeybek, tarlasını satmadığı için kendisine bu muamelenin yapıldığını ifade etti. Tarlasından yılda dört ürün kaldırdığını, sulama suyunu da Köşk Çayı’ndan karşıladığını belirten Zeybek, 90 cm beton dökülen tarlasını göstererek, “Şimdi ben bu betonla ne yapayım? Burası olsa olsa helikopter pisti olur. Eh, ben de bir helikopter alır, tarladaki işime onunla gidip gelirim artık. Tarlama 360 kamyon toprak döktüler. Üstüne mıcır atıp en üste beton döktüler. Mısırlarım süt mısırdı. Çıtlık ağacımı toprağa gömdüler. Yolu kazsanız altından ağacım çıkar” diyerek isyanını dile getirdi.
Mehmet Zeybek, AKP’li vekillerin ve Köşk kaymakamının da şirketin yanında olduğunu ifade etti. Köylülerin yalvarıp yakarmasına aldırmadıklarını söyleyen Zeybek, en çok zoruna giden sözlerden birinin de AKP’li Köşk Belediye Başkanı Nuri Güler’e ait olduğunu, başkanın “Devlete lazım olan karı adamına boş düşer” dediğini anlattı ve “Bu nasıl bir söz? Köşk kaymakamı dersen, sıkıyönetim ilan etti. Bir hafta tarlama ancak izin alıp gidebildim” dedi.
Askerlerin kendilerine gece yarısı müdahale ettiğini söyleyen Zeybek, “Kendi çocuklarımızdan dayak yedik! Bundan daha kötü bir şey var mı?” ifadelerini kullandı.
‘Devlet Mezeköy’de tapulu arazileri gasp etti’
Köylülerden Sait Erdem de jandarmanın müdahalesinden şikayet ederken, “Benim evim jeotermal yapılacak yere 50 metre. Kokudan nasıl duracaktık biz? Hanımı, kendi evimizin önünde gözaltına aldılar” dedi.
Yetmiş yaşın üzerindeki Mezeköy sakinlerinden Huriye Muti yaşananları, “Para istemiyorum, toprağımı vermeyeceğim dediğim için bu yaşta benim üzerimde tepindi askerler. Ölümden döndüm. Kadınlara, çocuklara böyle müdahale olur mu? Kolu, kafası kırılan kadınları ezip geçti asker” diyerek anlattı. Tarlalarının tapuları ellerinde olmasına rağmen devletin adeta gasp yaparak arazilerini aldığını söyleyen Muti, en çok da yolun kenarında, gelip geçenin meyvesini yiyerek dua ettiği kayısı ağacının kesilmesine içerlediğini söyledi ve üzüntüsünü “Karakol komutanı bile rica etti şirkete, bu ağacı bari koruyalım, diye. İnadına ilk önce onu kestiler! Benim kayısımı yıktılar, Allah da onları böyle yıksın!” diyerek ifade etti.
Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP) Başkanı Mehmet Vergili, yöre topraklarının birinci sınıf tarım toprağı olduğunu ve incir, zeytin başta olmak üzere her türlü meyvenin üretildiğini söyledi.
Vergili, “Burası jeotermale uygun bölge değil, tarım bölgesi. Toprağın fabrikası yok. Bizden önce devletin buraları koruması lazım iken devlet gelip vatandaşın malına çöküyor. Danıştayın acele kamulaştırma kararını iptal ettiği davayı köylülerden İsmet Savaş açmıştı. Tek köylünün bile direnmesi böyle olumlu sonuçlar doğurabiliyor. O yüzden herkesi toprağına, suyuna, havasına sahip çıkmaya çağırıyoruz” dedi.
Mezeköy’de ne olmuştu?
Mezeköy’de yaşananlar, Efendi Tarım A.Ş. adlı şirketin jeotermal enerji santrali (JES) kurma girişimi etrafında gelişti. Şirket, Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı Mezeköy’deki tarlaları, jeotermal kaynak arama ve JES kurmak için hükümetin aldığı acil kamulaştırma kararıyla ele geçirdi. Bu süreçte, şirket tarlalara beton döküp zeytin bahçelerine sondaj havuzları kurdu, bu da tarlaların ve doğal yaşamın ciddi şekilde tahrip olmasına yol açtı.
Köylüler, tarlalarını şirkete vermeme uğruna direndi. Bu direniş, haftalar süren çadır nöbetleriyle ve yerel halkın mücadelesiyle devam etti. Ancak, valiliğin emriyle bu direniş dağıtıldı ve köylülere yönelik sert müdahaleler yapıldı.
Şirket, aradığı jeotermal kaynakları bulamayınca, tarlaları tahrip edilmiş ve betonla kaplı bir halde terk etti. Bu durum, bölgedeki tarım topraklarının ve doğal yaşamın geri dönüşü zor bir şekilde zarar görmesine neden oldu. Ayrıca, yerel halkın yaşam tarzı ve geçim kaynakları ciddi şekilde etkilendi.