Ne diyelim! İhtişam hayalleri kurmanın sınırı yok, ancak gerçekler sahadadır.
“Türkiye, doğu Akdeniz’de dışlanmışlığın verdiği hırsla hareket ediyor!”
Libya basınında geniş yer alan Financial Times’ın raporuna göre Ankara, doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları konusunda bölge ülkeleri tarafından dışlanmışlığın verdiği hırsla hareket ediyor. Yunanistan, Mısır ve İsrail anlaşmasının dışında bırakılan Türkiye, bu dışlanmışlığı aşmak için kendi gemilerini gönderdi, petrol arama çalışmalarını tek taraflı olarak başlattı. Ancak doğalgaz kaynaklarına erişip erişemeyeceği henüz belli değil. Üstelik bu hamle, uluslararası toplum tarafından “korsancılık” olarak nitelendirildi. Bu kez Libya’daki UMH ile bir anlaşmaya vararak, Libya kıyılarında petrol arama ve çıkarma çalışmaları başlatmayı hedefledi. Ancak “bu anlaşma, Türkiye’yi bölge ülkeleriyle çatışmanın derinliklerine taşıdı ve denizde petrol arama konusunda hiçbir müttefik kazandırmadı… Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve hatta Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelen Türkiye’nin bu açık müdahalesi, Kuzey Afrika ülkelerinin de UMH’ye karşı Tobruk Temsilciler Meclisine destek vermelerine neden oldu.” İngiliz raporunda ayrıca Ankara’nın Libya’daki hedefleri arasında doğalgazın kritik bir yerde durduğu, ama bunun yanı sıra bölgeye dair bir dizi siyasi, jeopolitik ve ticari çıkarları olduğu bilgisine yer veriliyor. İşte bu siyasi ve ekonomik hedefler şu anda Libya medyasının da gündeminde…
‘Afrika’da yeni Osmanlı Türkiye’si’
Mısırlı araştırmacı Muhammed el Kenani, “Afrika’da yeni Osmanlı Türkiye’si” başlıklı bir analizinde, Türkiye’nin 90’lı yılların başında başlattığı Orta Asya, Kafkas ve Balkan politikalarının tıkanmasından sonra Ahmet Davutoğlu’nun ‘Derin Stratejisi’ ile Ortadoğu ve Afrika’ya açılma siyasetine yoğunlaştığını söylüyor. Yazara göre Türkiye, 2011 Arap Baharıyla birlikte bölgede nüfuzunu arttırma planını ‘Hedef 2023″ programıyla uygulanmaya koydu. Erdoğan’ın 2014’te Cumhurbaşkanı olmasından sonra bu hedefle ilgili hırslar ikiye katlandı, Afrika’ya açılma ve fetihçilik konusunda geniş çaplı adımlar atıldı.
Mısırlı analiste göre bu fetihçi hedeflere ulaşmak için Türkiye; Sudan, Kenya, Nijer ve Kamerun ile enerji anlaşmaları imzaladı ve Somali’deki sağlık, havaalanları ve liman sektörlerindeki yatırımlarını güçlendirdi. 2019’da 4,5 milyar dolarlık yatırımla Cezayir’in en büyük yabancı yatırımcısı.
Başka ne oldu? Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETAV’ın Türkiye’nin Afrika açılımı konusundaki aktarımlarına bakıldığında, bölge analistlerinin bu söylediklerini doğrulayan hamlelerin övgüsünü görmek mümkündür. SETAV’a göre; “Afrika’yı stratejik bir bölge olarak gören Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kıtayı Türk dış politikasının gelecek dönemdeki önemli bir açılım alanı olarak kabul ediyor. Bu çerçevede küresel bir siyasi aktör olma yönünde adımlar atan Ankara, bunun Afrika bölgesinde de etkili politikalar izlemekten geçtiğinin farkındadır. Bu nedenle özellikle son yıllarda bölgeye yönelik siyasi, ekonomik ve kültürel açılımlara hız verilmiş, Afrika ile Türkiye arasında birçok anlamda yeni bağların tesis edilmesine çalışılmıştır.” Buna göre Türkiye, batı merkezli dış politikadan ayrılarak Afrika’ya yöneldi ve bu coğrafyada daha aktif bir tutum almaya başladı. 2002’de Afrika’daki 12 ülkede büyükelçilik düzeyinde diplomatik temsilciliği varken, şimdi hâlihazırda 42 büyükelçiliği bulunuyor.
Yazar el Kenani’ye göre de; “Türkiye, Somali’de üs kurarken, Afrika Boynuzundaki Babülmendep Boğazı’nın girişine hâkim olacak bir jeostratejik konuma özellikle ilgi gösterdi. Katar’daki ilk üssünden sonra en büyük ve ikinci yabancı askeri üssünü de Mogadişu’nun 10 km güneybatısında açarak bu ilgiyi taçlandırdı.” Bilindiği gibi Türkiye’nin Somali Askeri Eğitim Üssü TUKSOM, 30 Eylül 2017’de resmen açılmıştı. Yazara gör bu üs aynı zamanda her defada 1000 askerin eğitimine olanak sunan bir alt yapıyı içeriyor. Bu kapasite, 200 Türk askerinin konuşlandırılması ve 10 bine yakın Somalili askerin Türkiye tarafından eğitilmesi demektir.
AKP’nin kuzey Afrika’daki İhvancılık planı
Aslında Afrika açılımının startının Abant platformları/toplantılarıyla verildiği gerçeği, herkesin bilgisi dâhilindedir. Çünkü Abant toplantılarının ilki Mayıs 2009’da iki başlıkta gerçekleşmişti. Birincisi “Dünya Ticaret Köprüsü”, ikincisi ise “Türkçe Olimpiyatları”… Yani ticaretin yanında bir kültürel yayılma hedefleri söz konusudur. Çünkü SETAV’a göre Türkiye’nin bölge ülkelerinin birçoğu ile güçlü tarihsel bağlar ve benzer kültürel değerlere sahip olması, Afrika’ya yönelik stratejisinin önemli bir motivasyonunu oluşturuyor. Yani amaç yeni Osmanlıcılık, araç ise İhvancılık!
Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) örgütünün eski Şura Konseyi üyesi Salah el Haddad, Erdoğan’ın 2028 yılına kadar üzerinde çalıştığı bir “İhvancılık planı” olduğunu söyledi. Libya basını el Haddad’ın röportajını; “eski ihvan lideri Erdoğan’ın Libya ve Afrika hedeflerinin arkasındaki ihvancılık planını ifşa etti” şeklinde verdi. Bölgede bu haftanın gündemini meşgul eden röportajın muhatabı olan el Haddad, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar Müslüman Kardeşler örgütünün Şura Konseyi üyeliğini yürütmüş, sonra ayrılarak örgüte muhalif olmuş bir isimdir. Geçtiğimiz Pazar günü Al-Ayn ajansına verdiği röportajda, Erdoğan’ın uzun yıllardır İhvancılık üzerinden Libya ve kuzey Afrika’ya yayılma planı olduğunu, bu plan çerçevesinde Trablus’u İhvanın başkenti haline getirmek istediğini, hatta bunun için tarih bile verdiğini söyledi. Eski İhvancı lidere göre, İhvanın 90. kuruluş yıl dönümü kutlamalarının yapıldığı İstanbul toplantısından sonra Erdoğan, “2028’de İhvan’ın kuruluşunun 100. yılını Trablus’ta kutlama” niyetini açık etmişti.
Haddad’ın sözünü ettiği kutlama etkinliği, Nisan 2018’de İstanbul Fatih’teki Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Bu toplantıyla ilgili bölge basınında, İhvancı Hamas’ın eski Siyasi Büro Şefi Halid Meşal’ın konuşması öne çıkmıştı ve AKP’nin İhvancılara olan ilgisi tartışılmıştı. Oysa ne Halid Meşal’ın Türkiye’ye ilk gelişiydi bu, ne de diğer İhvancı liderlerin! İhvancılar zaten Türkiye’deler!
Türkiye’nin 16 Şubat 2006’da, o dönem Şam’da yaşayan Hamas’ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal ve beraberindeki heyeti gizlice Ankara’ya getirmesi, dünya gündeminde önemli bir etki yaratmıştı. Eski İhvancı lidere göre bu ziyaretin perde arkasında, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün o zamanlar başdanışmanı olan Ahmet Davutoğlu vardı.
Sonra 2014’te, Mısır İhvanının Dış İlişkiler Sorumlusu Amr Derac İstanbul’a geldi. Türkiye ile Mısır arasında vize olmadığı için uçuşunu Katar’dan İstanbul’a yaptı. Ardından Mısır Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eski vekili Cemal Abdülsettar da, yine Katar üzerinden İstanbul’a geldi. Çünkü Mısır’da yaşanan askeri darbeden sonra İhvancı liderler Katar’a sığınmışlardı. Ancak 2014’te Katar’ın İhvanın 7 üst düzey yöneticisinin ülkeden ayrılmasını istemesi üzerine, bu liderlerden ikisi Türkiye’ye geldiler. Hatta o zamanlar, “İhvancılar siyasi faaliyetlerini Türkiye’den mi yürütecekler?” sorusu gündeme gelmişti. Bunun üzerine Dışişleri yetkilileri, “Türkiye’ye gelmek isteyenlerin bir büro kurmaları veya burada kalıcı oturma izni talepleri doğrudan İçişleri Bakanlığı’nın konusudur” demişti. Oysa Müslüman Kardeşlerin İstanbul’da zaten bir irtibat bürosunun bulunduğu ileri sürülmüştü.
Müslüman Kardeşler Hareketi’nin 90. Kuruluş yılı vesilesiyle Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde düzenlenen kutlama toplantısında konuşma yapan AKP’nin Dışişlerinden Sorumlu eski Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, “İslam’ın sembolü olan hilafetin kaldırılmasından 4 yıl sonra Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın kurulduğunu” hatırlatarak, İhvan’ın “parçalanan İslam ümmetini yeniden bir araya getirdiğini” söylemişti. Keza Aktay, İhvan’ın sadece Mısır’da kurulup Mısır’da kalmış bir hareket olmadığını, kurulduktan bir süre sonra dünyanın her tarafına yayıldığını da belirtmişti. İşte bu toplantıda “dünyanın her tarafına yayılan İhvan” liderleri İstanbul’da bir araya gelmişlerdi.
Şimdi tekrar eski İhvancı lider Haddad’ın röportajına dönelim: O’na göre İstanbul’daki bu toplantı ilk değildi. İhvancıların periyodik uluslararası organizasyon toplantıları, Erdoğan’ın 2002 yılında iktidara gelmesinden önce de Türkiye’de yapılıyordu ve yıllardır Türkiye’de toplanmaya devam ettiler. Haddad, Libya Ulusal Ordusunun Trablus eteklerine dayanmasıyla birlikte İhvancıların uluslararası planlarını kendilerinin ifşa etmeye başladıklarını söylüyor. Buna kanıt olarak da, Libya’daki İhvancı Adalet ve İnşa Partisi üyesi olan ve UMH’nin Devlet Yüksek Konseyi Başkanlığını yürüten Halid el Mişri’nin Mart 2019’da gerçekleştirdiği Moskova ziyareti sırasında kurduğu cümleleri gösteriyor. El Mişri, Moskova’dan Hafter güçlerini durduracak bir müzakere istemiş, aksi takdirde bütün kuzey Afrika’yı yakmakla tehdit etmişti. Haddad’a göre Libya İhvanının durumu diğerlerinden farklıydı, çünkü bütün bölgeye dair görevler üstlenmişti. 2028’de İhvanın kuruluşunun 100. yılını Libya’da kutlama planı onların göreviydi ve bunun için İhvancı kadroları Libya’nın yönetimine taşıma sorumluluğunu üstlendiler. Müslüman Kardeşler örgütü Libya İhvanı üzerinden bu planı 2006 yılından beri ilmek ilmek örüyordu, ama “Arap Baharı” bu yönde önemli bir fırsat sunmuş oldu.
20011’de Libya krizinin başlamasıyla birlikte İhvancılar, milislerden bir askeri birlik oluşturma konusunda aceleci davrandılar ve ileride bir düzenli ordu kurulmasını bu milis güçler üzerinden engellemeyi hedeflediler. Haddad’a göre, “bir Osmanlıcı müdahaleyi” engelleyecek olan ulusal bir ordu kurulmasını tümüyle engelleme hedefine doğru ilerlerken, Mursi’nin devrilmesiyle birlikte Mısır İhvanının yaşadığı çöküş, Libya ihvancılarının da planlarını bozdu. Bu yüzden suikastlara yol vererek kaos ortamı yarattılar. Doğu Libya adeta bir IŞİD emirliğine dönüştü. Hafter güçlerinin 2014’te başlattıkları operasyonlarda yenilene kadar ülkeyi IŞİD’in kara bayraklarıyla donatma emelleri güçlüydü…
Bu eski İhvancıya göre, Türkiye AKP’si de Libya’da kurulması planlanan İhvan iktidarı üzerinden üç şey hedefledi: Avrupa’yı kuşatmak, Mısır’ı İhvan ideolojisi ile yıpratarak ekonomik olarak hedef almak ve milis terörünü sıçrama tahtası yaparak, onlar üzerinden Doğu Akdeniz’i kontrol edecek askeri üsler kurmak. Çünkü O’na göre esas hedef; kuzey Afrika’da kaybedilen halifeliğin ihtişamını yine bu kıtada tesis etmektir. Zira Osmanlı’nın bu kıtada kaybettiği son kale Trablusgarp’tır ve bunun doğrultusunda, “yeniden Osmanlı ihtişamı ve halifeliğin inşası için İhvancıların başkenti olarak yine Trablusgarp hayal edilmiştir.” Ne diyelim! İhtişam hayalleri kurmanın sınırı yok, ancak gerçekler sahadadır ve bu sahanın özneleri de aktörleri de tek taraflı hayallere izin vermeyecek kadar çoktur.