Koç Üniversitesi Hastanesinde ağır çalışma koşullarına, baskıya, mobbinge karşı Dev Sağlık-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra işten atılan Semra Küçet ve Suna Erkoçak ile konuştuk.
Koç Üniversitesi Hastanesi, geçtiğimiz yıl ocak ayında temizlik ve portör hizmetleri için Euroserve şirketi ile anlaştı. Şirket, yeni anlaşma ile işçilerin kıdem tazminatları ve ücret zamları başta olmak üzere birçok hakkını gasp etti.
İşçiler, Koç Üniversitesi Hastanesi’nde ağır çalışma koşullarına, tacize, mobbinge, baskıya karşı işçiler Dev Sağlık-İş Sendikası’nda örgütlenmeye başladı. Koç’a bağlı taşeron firma olan Euroserve’e bağlı çalışan, sendikal örgütlenmeye öncülük eden 3 işçi personel eksikliğine rağmen “uygun pozisyon bulunmaması” sebebiyle işten çıkarıldı.
İşçiler, 17 Kasım’da hastane önünde “Sağlıkta taşeron ölüm demektir” pankartıyla işe iadeleri için basın açıklaması yaptı. Hastane yönetimi ve taşeron firmadan muhatap bulamadıklarını ifade eden işçiler 8 Aralık’ta hastane önünde direnişe başladı.
İşten atılan işçilerden Semra Küçet ve Suna Erkoçak ile çalışma şartlarını ve örgütlenme süreçlerini konuştuk.
Çalışırken yaşadığı tacizi anlatan Suna, çarşaf odasındayken ensesinde bir nefes hissettiğini, adamın kendisine “Sen bu aralar bir güzel olmuşsun” dediğini söyledi. Yönetime gidip bunun bir taciz olduğunu ve aynı kişinin diğer kadınları da taciz ettiğini söyleyen Suna kendisinin dikkate alınmadığını kaydederek “Bu adam hala içeride biz dışarıdayız maalesef” dedi.
“Taşeronun bu kapıyı kullanması yasak”
Suna içerideki baskı ve mobbingi şöyle anlattı:
“Ben Esenyurt’tan her gün geliyorum buraya. Bir gün yağmur yağıyor, sırılsıklam olmuşum titriyorum. Tabii bizim arabalarımız olmadığı için toplu taşımayla geliyoruz. Asgari ücretle çalıştığımız için arabalarımız olmuyor. Saat 6 gibi burada oluyorum. Bizler biliyorsunuz güneşten önce doğuyoruz, yollara koyuluyoruz. Kapıdan giriyorum, kulağımda kulaklık var ama sırılsıklamım. 6 yıldır burada çalışıyoruz yani bazı haklarımız var artık. Kapıdan girmeye hakkım var yani. Girerken erkek güvenlik kolumdan tutarak ‘Çıkar o kulaklığı’ dedi. Ne olduğunu sorunca ‘Taşeronun bu kapıyı kullanması yasak, diğer girişleri kullanacaksınız’ dedi. ‘Bu seferlik buradan girebilir miyim, üzerim ıslak’ dedim. ‘Bir daha olmasın’ dedi. Yukarı çıktım bunu dile getirmem gerekiyor. Başhekimliğe çıkmaya çalıştım, anında reddedildim.”
“Hasta yakınlarının bize getirdiği pastaları güvenlik çöpe atıyor”
“Bir tane arkadaşım ağlayarak aradı beni. ‘Çocuğum elma istiyor. Ben yemekten aldım elmayı çantama koydum, çocuğuma götüreceğim.’ dedi. Asgari ücretli ve o kadar kötü şartlarda çalışıyoruz ki gerçekten elma alamıyoruz. Çantasına koyuyor elmayı, sonra güvenlik çantasını açıyor, erkek güvenlik. Elmayı dışarı çıkaramayacağını söylüyor. Alıyor elmayı ‘Bak şimdi ben nasıl dışarı çıkaracağım’ diyor. Gidiyor oturup elmayı yiyor, diyor ki ‘Hadi bakalım şimdi midemde çıkar bakalım.’ Güzel bir eylem yaptı arkadaş orada. Küçük kahvaltılıklar var, çoğu işçi onu evine götürmek istiyor. Bizden kesiliyor zaten. ‘Hayır, götüremezsiniz’ deyip gözümüzün önünde çöpe atılıyor. Hasta yakınlarının bize verdiği pastaları güvenlik çöpe attırıyor.”
“Çözüm bulmamız gerekiyor”
Semra ile aynı katta, uzun çalışma saatlerinde, yorgun, koşturarak çalıştıklarını ifade eden Suna, sendikada örgütlenme süreciyle ilgili konuştu:
“Yemekte, çayda denk geldiğimizde ikimiz de ‘Ne yapacağız, çok yoğun çalışıyoruz, iş yükümüz çok fazla. Sesimizi duymuyorlar.’ diye isyan ediyoruz. Ben uzun yıllar burada çalışıyorum, yönetime sürekli gidiyoruz. Başhemşire, yönetim, taşeron arasında üç yıldan fazladır kapıları tıklatıyoruz. ‘Bakın çalışma şartlarımız çok kötü’ diyoruz yok, ‘Bakın taciz var’ diyoruz yok. ‘Uzun çalışma saatleri, maaşımız kesiliyor’ diyoruz yok. Biz artık burada neyiz, bunu sorgulamaya başladım. İnsan mıyım makine mıyım? Makinelere bile biliyorsunuz yağ lazım, bakım lazım. Bizim bakımlarımız bile yapılmıyor. Aldığımız raporlarımızdan bile bize ‘Sen niye hasta oldun?’ diye tutanak tutuldu. E ben insanım çok yoğun çalışıyorum ya.
Sonra dediğim gibi Semra ile karşılaştık. ‘Ne yapalım ne edelim. Çözüm bulmamız gerekiyor’ dedik ve sendikaya üye olduk. Güzel de bir çalışma yürüttük. Yemek molalarımızı artık sadece insanlara ulaşmak için kullandık.”
“Hak aramayı bilmeyenler vardı”
Semra sözü alarak Suna ile vardiyalarının farklı olmasından dolayı farklı zamanlarda; yönetime “çaktırmadan” örgütlenme çalışması yürüttüklerini belirterek içerideki işçilerin durumuyla ilgili “Çok fazla korkanlar var içeride, sendikanın ne olduğunu, neyle karşı karşıya kaldıklarını bilmiyorlar, hak aramayı bilmiyorlar. Aslında onlara da hak verebiliyorum. Çünkü çoğu ev geçindirmek zorunda. Durumlarından çok memnun oldukları için değil zorunlulukları gereği. ‘Aman bana dokunmasınlar. Ama az ama çok gelirim var, bundan da olmayayım’ endişesi ile geri durdular. Biz biraz bilinçlendirmeye çalıştık. ‘Sendikal haklarımız olacak, çalışma şartlarımız düzelecek. Birlikte olmalıyız, beraber olmalıyız’ diyerek örgütlene örgütlene ilerledik.” şeklinde konuştu.
İçlerinde “çürük elmaların” olduğunu ve yönetime şikayet edildiklerini, yönetim tarafından “ifadelerinin” alındığını kaydeden Semra üst düzey bir yönetici ile arasında geçen konuşmayı aktardı:
“Duyduğu an benim ağzımı aramaya çalışıyor. ‘Semra Hanım sendika diye bir şeyler dönüyor, haberiniz var mı?’ dedi. Bilgimin olduğunu söyledim. ‘Nedir bu işin aslı astarı?’ dedi. Ben de dedim ki ‘Anayasanın bize verdiği bir hak var. Biz de bu hakkımızı kullanıp sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.’
‘Peki neden sendikayla duyurmaya çalışıyorsunuz?’ dedi. Gerek yüz yüze görüşmelerimiz olsun gerek e-mail yoluyla olsun dile getirdiğimiz zaman bize dönüş sağlanmıyor. Kimse bize cevap vermiyor. Başhekimlik, ‘Siz taşerona bağlısınız, taşerona gidin’ diyor. Taşeron ‘Sizin listeleriniz hemşirelik hizmetleri tarafından hazırlanıyor, hemşirelik hizmetlerine gidin’ diyor. Bunları anlatarak ‘Karşımızda asla bir muhatap bulamadık. Bu yüzden sendikalaştık’ dedim.
‘Sendikal hak anayasal hak ama Koç bunu kabul etmeyecek. Sizi işten atacaklar’ dedi. Biz de dedik ki: Bizim sorunlarımızın, taleplerimizin dinlenmesi; çözüm aranması, çözüm bulunması gerekir. En azından bir toplantı düzenlenip ‘Arkadaşlar sizin derdiniz nedir?’ diye sorulması gerekir. Yapmıyorlar, bize başka yol bırakmadılar. ‘Evet işten atılabiliriz ama bir uğurda yola çıktığınız zaman o riskleri de göz önünde bulundurmanız lazım.’ Dedim. ‘Kararlıyız, direneceğiz. İşten de atılabiliriz, gözaltına da alınabiliriz ama biz kararımızı verdik.’ dedim.”
Firmanın koordinatör müdürünün gelip işçilere, “Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki Ağustos’un 15’ine hem kadar talep ettiğiniz toplantıyı gerçekleştireceğim hem de personel eksiklerinizi gidereceğim” dediğini aktaran Semra, o tarihe kadar yönetimin hiçbir adım atmadığını, Suna ve Kenan ile bir araya gelip örgütlenme çalışması yürüttüğünü söyledi.
İşten çıkarılan Kenan, Semra ve Suna’nın direnişi bugün 7. gününde.