9.3 C
İstanbul
27 Kasım Çarşamba, 2024
spot_img

Kayyum görevini “başarı” ile yerine getiriyor – Hakkı Taşdemir

Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu’nun teamüllere aykırı olarak pazar günü yapmış olduğu açıklama pek çok çevrede şok etkisi yarattı. Beklenmedik bir karar olarak yorumlayanlar kadar uygulamanın Maliye Bakanı’nın görevini sonlandırmak için atılmış bir adım olduğunu düşünenler de vardı.

Kanaatime göre bu yorumlar kapitalist sistemi bilmeyen ve TC devletinde egemen olan yönetim anlayışına hala vakıf olamamış insanların boş konuşmalarından başka bir şey değil.

Öncelikle şuradan başlayalım:
Kurulun pazar günü açıklama yapmasını devlet teamüllerine aykırı ve ciddiyetten uzak bulanlar AKP tek adam yönetiminin başladığı günden bu yana kaç kez benzer uygulama ile karşılaşıldığını düşünmelidirler. Gece yarısı atamaları ve görevden almalarından farklı bir durum değil bu. Yakın geçmişte çok yaşadık yakın gelecekte de çok yaşayacağımızdan hiç kuşkum yok. Kur korumalı mevduattan (KKK) kademeli olarak çekilme kararının piyasalar üzerinde yapacağı olumsuz etkiyi frenlemek amacı ile düşünülmüş bir uygulama bu. Şokun etkisini azaltma çabası bir başka deyişle. Ne kadar başarılı olur? Önümüzdeki günlerde görürüz.

Kararın sürpriz olduğunu düşünenlerle aynı kanaati paylaşmak mümkün değil. KKM yabancı paradaki hareketlilikleri kontrol altına almak amacı ile geliştirilmiş bir uygulama. Üstelik yeni de değil. Daha 1980 öncesinde Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde yaşanmış olan döviz sıkıntısını aşmak için yürürlüğe sokulmuş olan DÇM (dövize çevrilebilir mevduat) uygulamasının güncellenmiş hali. İşin özü ise bu hesaplarda birikmiş olan paranın kur kaybı zararlarının devlet tarafından karşılanacağı güvencesinin verilmesi.

İşte burada başlıyor sorunlar. Uygulamanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana KKM hesaplarında biriken paranın USD cinsinden karşılığı 124 milyar.

Elbette bu paranın hazineye getirdiği bir yük var. Bu yük 2022 sonu itibarı ile 92,5 milyar lira (o tarihteki kur hesabı ile 5,13 milyar USD) idi. Bu rakamın 2023 yılı sonunda bütçe gelirlerinin %10 u seviyesine ulaşacağı tahmin edilmekte. Hazineye hayli önemli, ödenmesi son derece güç bir yük getiren bu uygulamanın bir an önce kaldırılması gerekmekte idi. Ne var ki KKM den ani bir çıkışın bu fonda biriken paranın birdenbire yabancı paraya yönlenmesine yol açacağı belli idi. Bu nedenle tedrici bir çıkış öngörüldü. Aksi takdirde TC Maliye Bakanlığı yetkililerinin 10 cent için 10 takla atmak zorunda kaldıkları bir dönemde aniden ödenmesi gereken 124 milyar USD tutarında ek bir yük ile karşılaşılacaktı. Para Politikası Kurulu kararı bu tehlikenin önüne geçmeyi hedefleyen bir biçimde tasarlanmış.

Peki neden vazgeçilmesi düşünüldü bu uygulamadan? Sadece hazineye getirdiği yük mü bunun nedeni?

Elbette hayır.

Uygulamanın esas amacının kur artışlarını kontrol altına almak olduğunu yukarıda belirtmiştim. Bu anlamda uygulamanın kısmi bir başarısından söz etmek mümkün. Bu sayede gerek dolar, gerekse Euro ve diğer yabancı paralar gerçek değerlerinin bir miktar altında işlem görmeye başladılar Türkiye’de. Ancak bu uygulama beraberindeki düşük faiz politikası ile birlikte başlangıçta ülkeyi yönetme(!) iddiasında olan ekonomistin(!) ve ona biat etmiş sözde ekonomistlerin (Şahap Kavcıoğlu vd.) öngöremedikleri bir sakıncayı ortaya çıkardı. Ülkeye taze para girişi kesildi. Hiç kimse elindeki parayı ederinden düşük bir değer karşılığında vermek istemedi Türkiye’ye. Bugün yaşanmakta olan döviz sıkıntısının nedeni budur.

Ekonominin çarklarının dönmesi yurtdışından getirilen hammadde veya yarı mamullerin ucuz işgücü kullanılarak montajı ve ambalajlanarak satışı üzerine kurulmuş olan Türkiye endüstrisinin yaşaması için yabancı paraya gereksinme vardı. Öte yandan kısa vadeli dış borç stokları (2023 Haziran sonu itibarı ile 163 milyar USD) ve cari harcamalar da yabancı para beklemekte idiler. Gelinen noktada yabancı paranın ülke içinde gerçek değerine ulaşmasının önünü açacak politikaları uygulamaktan başka çareleri kalmamıştı.

Burada bir dilemma var:
Yabancı paralar üzerindeki baskıları arttırırken bu baskının temel enstrümanlarından biri olan KKM uygulamasının zaman bağlı olarak terk edilmesi çözülen mevduatın dövize yönelmesini ve dolayısı ile zaten bulmanın çok zor olduğu yabancı paraya olan talebin artmasına neden olacak. Yani döviz bulmak için gerçekleştirilecek uygulama yeni bir döviz sorunu yaratacak.

Bundan kaçınmanın tek yolu ise KKM’den çıkan paranın vadeli TL mevduatına yönelmesi.
Bankalar bu sabahtan (21 Temmuz) itibaren mevduat sahiplerini bu doğrultuda yönlendirmeye çalışıyorlar. Bunun yol belli. Faiz yükseltmek.

Eylül ayında TCMB politika faizini bir miktar daha yükseltecek. Bankalar ise TCMB politikasına sadık kalmayıp faiz oranlarını piyasa kurallarına göre belirleyecekler. Merkez Bankası politika faizi ile banka faizleri arasındaki makas açılacak. Eylül sonunda bankaların ticari kredilere uyguladıkları faiz oranlarının %40 seviyesini aşması sürpriz olmayacak. Bu arada tüketici kredileri de bundan nasibini alacak. Tüketici kredisi kullanarak binek aracı veya IPhone 14 almak isteyenler düşünsün diyerek geçilebilecek konu değil bu. Tüketici kredisi veya nakit avans hesaplarından elde ettikleri para ile geçinmeye çalışıp bir yandan da iş aramakta olan ve sayıları hiç de küçümsenmeyecek boyuta ulaşmış bir insan topluluğu var Türkiye’de. Bunlar daha güç koşullarda sürdürecekler yaşamlarını. Yaşamsal gereksinmelerini de kısmak zorunda kalacaklar. Bunun ülke piyasasına yansıması ise talep daralması ve durgunluk olacak.

Küresel finans sistemi Türkiye için kapamış olduğu kredi musluklarını tekrar açmak için yabancı paraların gerçek değerine ulaşmasını ve faiz oranlarının enflasyonun üzerine çıkmasını talep etmekte idi. Şimşek yönetimi bu amaçla getirildi iş başına, ülkeyi yönetme iddiasında olan ekonomistin(!) rızası hilafına üstelik. Bir anlamda küresel finans sisteminin atamış olduğu kayyumdur Mehmet Şimşek ve onun ekibi.

Kayyum görevini “başarı” ile yapmakta. Alınan kararlar bunu gösteriyor.

Peki bu tedrici geçişin nedeni nedir? Ani bir geçişi sağlayacak kararlar alınamaz mı idi? diye soracak olursanız eğer hayır derim.

Öyle bir durumda piyasalar öyle karışabilirdi ki kayyum bu işin altından kalkamazdı.

Tedrici bir uygulama sonucu izlenmekte olan politikaların yaratacağı ekonomik sıkıntıları zamana yayma yolunu izlemekte kayyum yönetimi. Bu biraz da o ülkeyi yönetme iddiasındaki ekonomistin (!) talebinin bir sonucu olabilir.

Ne de olsa altı ay sonra yerel seçimler var.

Sözün özü:
Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu beklenmedik bir karar almamış, küresel finans çevrelerinin öngörmüş olduğu Türkiye politikasını başarılı (!) bir biçimde uygulamaya başlamıştır.

Bu politikaların emekçi yığınlara nasıl bir fatura çıkaracağı ise başka bir yazının konusudur.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol