Diyarbakır Hapishanesi’nde İbrahim Kaypakkaya ile kısa süre birlikte kalan Mehmet Işık Kaypakkaya’yı anlattı. Işık, “İbrahim Kaypakkaya’nın beynime çaktığı çivi ile hâlâ onurumu ve şerefimi taşıyorum.” dedi.
Anadolu devrimci hareketi önderlerinden İbrahim Kaypakkaya’nın işkenceyle katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. Kaypakkaya MİT tarafından “fikirleri en tehlikeli devrimci” olarak tanımlandı. Bugün onun isminin anılması, pankartlarda, flamalarda yer alması, anılması suç sayılıyor.
1948 Çorum doğumlu olan İbrahim Kaypakkaya, üniversite yıllarında devrimci fikirlerle tanıştı. Sırasıyla Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) gibi yapılarda yer alan Kaypakkaya, 1972 yılında Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist’i (TKP-ML) kurdu. Kaypakkaya’nın fikirleri sadece kurduğu TKP-ML’yi değil, PKK’nin kuruluş sürecini de etkiledi. PKK, Kaypakkaya’nın tezlerini, özellikle Kemalizm ile hesaplaşması üzerinden kurduğu sosyalist fikirleri benimsedi.
İbrahim Kaypakkaya ile kısa bir süre Diyarbakır Askeri Hapishanesi’nde kalan, onun duruşundan, taviz vermez tavrından etkilenen ve şu an HDP içerisinde mücadelesine devam eden Mehmet Işık, Kaypakkaya ile geçirdiği kısa anısını ve Kürt mücadelesine katılma sürecini ANF’ye anlattı.
Devrimci mücadele ile tanışmasına Ömer Ayna’nın vesile olduğunu, onunla tanıştıktan sonra devrimcileri tanımaya başladığını söyleyen Mehmet Işık, “Ve Çeliğe Su Verildi diye bir kitap okumuştum, ondan çok etkilenmiştim, ‘Ben Pavel olacağım’ demiştim. Ömer abi de gülüp, ‘demek ki bu kardeşimiz tamam artık’ demişti. Çok sevinmiştim” dedi.
Kaypakkaya: “Ne olursan ol dirençli ol, onurlu ol”
Işık, Kaypakkaya ile 1972 yılında hapishanede tanıştığını, onu gördüğünde etkilendiğini belirtti. Işık, Kaypakkaya’nın ayaklarının kangren olduğunu söyleyerek, şunları anlattı:
“Ben cezaevinde iken İbrahim Kaypakkaya’yı getirmişlerdi, ayakları kangren olmuş, kanlar içindeydi. Karda yürütmüşlerdi. Bir gün onunla tanıştım, dedim ‘abi senin adın ne’, dedi ki, ‘Benim adım İbrahim Kaypakkaya’, ‘Nerelisin’ dedim, ‘Çorumluyum.’ dedi. ‘Abi sen devrimci misin’ diye sordum. ‘Biraz’ diye yanıt verdi, ‘Sen devrimci misin’ diye sordu. ‘Ben de devrimciliğe yeni adım atıyorum. Devrimciliği öğrenmeye çalışıyorum’ dedim. Bana ‘Bir tek şey söyleyeceğim sana, ne olursan ol, dirençli ol. Ne olursan ol dirayetli ol, şerefli ve onurlu ol’ dedi. O günden sonra, 1980’li yıllara kadar hep onun o lafını beynimde taşıyorum. Şerefimizle mücadelemizi verdik, çirkin şeyler yaptılar ama onurumuzu koruduk.”
“Onu tanıdığım için gurur duyuyorum”
Hapishanede kaldığı süreç içerisinde Kaypakkaya ile çok fazla konuşamadığını, Kaypakkaya’nın sürekli işkenceye götürüldüğünü söyleyen Işık, kendisinin hapishaneden çıkmasından kısa bir süre sonra ise Kaypakkaya’nın ölüm haberini aldığını belirtti.
Hapishaneden çıktıktan sonra İstanbul’a geldiğini ve orada yaşamaya başladığını kaydeden Işık, 1980 yılında, bu sefer “devleti yıkmaya teşebbüs etmek” iddiasıyla yeniden tutuklandığını, bir süre Beykoz taraflarında bulunan Abakoz adlı askeri hapishanesinde, sonrasında da Metris Hapishanesi’nde kaldığını vurgulayarak, “İbrahim Kaypakkaya’nın beynime çaktığı çivi ile hâlâ onurumu ve şerefimi taşıyorum. Onu tanıdığım için de gurur duyuyorum. O günden beri onun lafı hala benimle. Bize yapılan işkenceler, hakaretler bir hayvana dahi yapılamayacak şeylerdi” diye konuştu.