Osman Kavala’nın başvurusunu reddeden Anayasa Mahkemesi, Gezi davasında 7 ay tutuklu kalan Yiğit Aksakoğlu’nun haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Gezi davasında 7 ay tutuklu kaldıktan sonra beraatine karar verilen Yiğit Aksakoğlu’nun tutuklanmasının hak ihlali olduğuna karar verdi. Aynı davada beraat eden ve farklı bir suçtan tutuklanan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın başvurusunu geçen hafta reddeden AYM, Aksakoğlu’na tazminat ödenmesine de hükmetti.
T24’ten Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre kararda, şiddetsiz eylemlerle ilgili eğitimlere katılan Aksakoğlu’nun, insanları ayaklanmaya sevk etmeye çalıştığına yönelik bir olgu ve kanıt bulunmadığı vurgulandı.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Gezi davasında 7 ay tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilen ve yargılandığı davada beraatine hükmedilen Yiğit Aksakoğlu’nun başvurusunu karara bağladı. Mahkeme, Aksakoğlu’nun tutuklanarak haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
Kararda, Gezi olayları sırasında çok sayıda toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği, bunların bir kısmının barışçıl nitelik taşıdığı anımsatıldı. “Şiddet içermeyen barışçıl eylemlerin yapılmasının ve organize edilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında korunduğu yadsınamaz bir gerçekliktir” denilen kararda, şöyle devam edildi:
“Dolayısıyla barışçıl toplantıların düzenlenmesinin, organize edilmesinin ve bunlara katılınmasının suçlama konusu olmaması gerekir. Ancak barışçıl olmayan veya barışçıl bir şekilde başlayıp sonradan şiddete evrilen gösterilerin ceza hukuku mevzuatında veya özel kanunlarda yer alan bir hükmü ihlal etmesi durumunda bunların suçlama konusu edilebileceği tabiidir. Bu bağlamda şiddet içeren bir toplantıyı düzenleyen, düzenlenmesine yardım eden ve buna katılanların orantılı bir ceza ile cezalandırılmasının demokratik toplumda mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Bununla birlikte barışçıl olmayan ve şiddet içeren eylemlere katılımın bir suçlamaya konu edilmesi durumunda bunun dayanaklarının somut olgularla gösterilmesi gerekir. Öte yandan cebir ve şiddet, bu davadaki en önemli husustur zira başvurucunun tutuklandığı ve daha sonra yargılandığı suçun en temel unsuru cebir ve şiddet kullanımıdır. Kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığının değerlendirilmesinde bu hususlar dikkate alınmalıdır.”
‘Gezi’ye katıldığı tespit dahi edilmemiş’
Kararda, Aksakoğlu’na sorgusunda, Gezi olaylarında meydana gelen şiddet eylemlerine olası iştirakiyle ilgili herhangi bir soru yöneltilmediği hatta başvurucunun Gezi olaylarına katıldığına ilişkin bir tespitin dahi bulunmadığı vurgulandı. Kararda, özellikle de ilk tutuklama ve tutuklamanın uzatılması kararlarında veya iddianamede; başvurucunun güç veya şiddet kullandığı, söz konusu şiddet eylemlerine azmettirdiği veya bu eylemleri yönettiği ya da böylesi suç oluşturan davranışları desteklediği konusunda delil bulunmadığı ifade edildi.
‘Eylem eğitimleri verdi’
Kararda, Aksakoğlu’nun sivil itaatsizlik, şiddetsiz eylem adı altında yeniden çeşitli gösteri ve eylemlerin yapılmasına yönelik birtakım eğitimler verdiğinin ileri sürüldüğü kaydedildi. Kararda, telefon görüşmelerine dayanılarak başvurucunun sivil itaatsizlik konusunda çalışmaları olan bir kişi olarak Gezi olaylarının hemen sonrasında bazı eğitim faaliyetlerinde bulunduğu ve toplantıların tertibinde ve icrasında rol aldığının ileri sürüldüğü, bu bağlamda şiddet içermeyen eylemlerin yaygınlaştırılmasının amaçlandığı ifade edildi.
‘Faaliyetler şiddet içermeyen faaliyetlerdir’
Kararda, şöyle devam edildi: “Soruşturma mercileri başta şiddet içermeyen biçimde sahnelenen bu faaliyetlerin eylemlerle halkı sokağa dökmek ve algı oluşturmak suretiyle kitlesel eylemlere katılımı artırma amacı güttüğüne; oluşan bu karmaşa sonucunda -önceki askeri darbelerde olduğu gibi- toplum ve devletin kaos ortamına sokularak Hükûmetin devrilmesinin hedeflendiğine işaret etmişlerdir. Ancak soruşturma mercileri Gezi olaylarının yatışmasından hemen sonra başvurucu yönünden şiddet içermeyen bazı etkinliklerin yaygınlaşmasını sağlamaya yönelik girişimlerini gösteren olgulara erişmişlerse de bunların Hükûmeti devirmeye yönelik bir girişimin parçası olarak yapıldığını ortaya koyan olguları gösterememişlerdir. 57. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya yöneltilen soruların dayanağı olarak belirtilen ve sonrasında Savcılığın başvurucunun işlediğini iddia ederek iddianameye konu ettiği olaylar birbiriyle bağlantısı olmayan, bir kısmı Gezi olayları ile ilgisi bulunmayan, münferit ve yasal faaliyetler ya da açıkça Anayasa’dan kaynaklanan bir hakkın kullanımına ilişkin (kitap çıkarma girişiminde bulunma, dernek kurma, internet sitesi açma, dernek faaliyetleri için fon arayışı, dernek faaliyetlerine katılma, toplantı düzenleme) faaliyetlerdir. Her hâlükârda söz konusu faaliyetlerin şiddet içermeyen faaliyetler olduğu görülmektedir. İddianamede atıf yapılan STK’lar ve bunlarla başvurucu arasındaki ilişkiye gelindiğinde söz konusu STK’ların hâlen veya söz konusu dönemde faaliyetlerini serbestçe yürütmekte olan yasal kuruluşlar olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun irtibatta olduğu, telefon görüşmesi yaptığı ve çeşitli suçlamalar yöneltilen kişilerin ise masumiyet karinesinden faydalandıkları da gözden kaçırılmamalıdır. Söz konusu görüşmelerde, başvurucunun bu kişilerle birlikte Gezi olaylarını Hükûmete karşı yaygın ve şiddet içerikli bir ayaklanmaya çevirmeye çalıştığına dair herhangi bir belirtiye rastlanmamıştır.”