26.6 C
İstanbul
19 Ağustos Salı, 2025
spot_img

‘Kanonenfutter’, ‘Cheap Soldier’ ve Ömer Efendi – M. Ender Öndeş

Okuyucuyu gereksiz yere kasmanın âlemi yok, hemen baştan söyleyeyim: ‘Kanonenfutter’ bir askerlik argosu ve ‘top yemi-top besini’ anlamına geliyor. Daha doğru anlamı ise ‘harcanabilir asker’ demek. Almancadaki tanımı, ‘düşük kaliteli’ asker yığınlarının düşmanın yüksek ateş gücü karşısına sürülüp harcanması anlamına geliyor. Topçu rolünün üst seviyede olduğu savaşlarda, ölüme gönderilen askerler, mecazi olarak ‘düşman silahlarının besini’ sayılıyor.

Ha, tam Türkçesini sorarsanız, çok basit, altı harfli bir sözcük: Niyazi!

Çıkış yeri I. Dünya Savaşı ama daha öncesi de var. İstanbul’un kuşatılmasında bile aynı şey var mesela. Daha sonra, İngilizlerin şu önde sapır sapır dökülen “Forlorn-Hope” birlikleri de aynı anlamı ifade ediyor. Hükümlüler, köleler, paralı askerler, bazen de gönüllüler… 19. yüzyılda ‘zorunlu askerliğin’ devreye girmesiyle, ordularda eğitimsiz asker yığınları arttıkça ‘harcama’ rahatlığı da artıyor. Bu arada silah teknolojisi ve öldürme kapasitesi de artıyor tabii. Amerikan İç Savaşı’nda düz arazide yürüyüp birbirine yakın mesafeden ateş eden askerler düzeni öyleydi ki, 4 yılda 600 bin can kaybedilmişti.

I. Dünya Savaşı ise bir zirveydi. Özellikle bazı yerlerde binlerce top, makinalı tüfekler ve milyonlarca asker yoğunlaştığında, gece gündüz doğranan askerler, yaşadıkları cehennemi anlatabilmek için kendi argolarından Stahlbad (çelik banyosu) ve Blutpumpe (kan pompası) gibi deyimler ürettiler. ‘Kanonenfutter’ de bunlardan biriydi.
***
(‘Cheap Soldier – Ucuz Asker’ deyimi ise daha sonraları Kore Savaşı sırasında ortaya çıktı ve Türk askerini tanımlamak için kullanıldı. Bütün sağcıların âşık oldukları Menderes tarafından Kore’ye gönderilen askerler için TC’nin ABD Büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplü, durumu şöyle özetlemekten hiç utanmıyordu: “Bir Türk askeri 136 dolara, bir ABD askeri ise 5 bin 500 dolara mal olmaktadır.”)
***
Şimdilik bunu geçelim ve biz yine 1914’lere dönelim. Bu meselenin benimle ilgili kişisel bir yanı var çünkü. ‘Galiçya Cephesi’nde ‘şehit’ düşen Büyükbabam Ömer Efendi’nin hatırına bu Galiçya nedir neresidir diye araştırırken, bizim Enver Paşa’nın yediği tek haltın Sarıkamış olmadığını, haritada yerini gösteremeyeceğimiz Galiçya’da da milleti kırdırdığını öğrendim. Efendim, şimdiki Polonya ve Ukrayna arasında bir yerde olan Galiçya’da Ruslar Alman ordusunu sıkıştırınca bizim ‘Dünya Lideri’ başkomutanımız Enver, Temmuz 1916’da, Almanlara kıyakçılık olsun diye 33 bin kişilik bir kuvveti sürüyor Galiçya’ya! Adam büyük komutan! E, bizim anamızın rahmi de ona çalışıyor ya zaten, asker bol! Binip trenlere gidiyor garipler. Ve tabii, ‘büyük kahramanlıklar’ gösteriyorlar! Alman komutanlar çok seviyo bizimkileri, sevmezler mi hiç? Toplara ‘yem’ lazım! Arada bi defalığına Enver geliyor, ‘merhaba asker’ deyip basıp gidiyor. Zamanın İstanbul ‘havuz gazeteleri’ ise ohooo, ver mehteri ver mehteri!

Sonuç: 12 bin ölü! Kırılıp gidiyor askercikler! Allah’tan Bolşevik devrimi patlıyor da Ruslar çekip gidiyor, yoksa doğrayıp duracaklar bizimkileri! Hatta bu arada, Bolşevik Tatarlar, Türk siperlerine dostluk bildirileri filan da ulaştırıyor da Alman başkomutanlığı “bırakın lan bu ‘kardeşlik’ işlerini” deyip yasak getiriyor.

Bizim Ömer Efendi’de işte o aralar, (ailedeki rivayet doğruysa eğer) Galiçya’ya ayak bastıktan kısa süre sonra, sizlere ömür!

İsteyen ‘kahramanlık’ diyebilir tabii ama sanırım doğru deyim şu: Kanonenfutter!
Oralardan gönderilmiş (ki bize ulaştığında o ölmüş olmalı) tek mektubu vardı hatırlarım. Babam, eski Türkçe olan o yıpranmış sarı kâğıdı bir kez okumuştu. Tek anımsadığım şey, dedemin askeri sansür nedeniyle bombardımanları ‘kara kediler uçuşuyor havalarda’ gibi çapraşık laflarla anlattığıydı.
***
Kanonenfutter! Harcanabilir asker!

Harcandı Ömer Efendi ve geride, ömrü mutsuzlukla, huysuzlukla geçen Fatma Hanım kaldı, babaannem…
Bu kadar. Hepsi bu kadar… Bizim şanlı mirasımız bundan ibaret; rahmetli dedem, seksen beş yerinden yaralandıktan sonra Rusları darma duman edip Moskova kapılarına dayanaydı iyiydi ama yok, daha fazlasını bulamadım, üzgünüm!

Öyle ki, ‘e-devlet’te bile görünmüyor adam. Bir çukura indirmişlerdir oralarda, n’olacak ki?
***
Şimdikiler, en çok da şu ÖSO’cular, arada bir tarih okusalar ne iyi olurdu!

Özgürlükçü Demokrasi Gezetesi’nde yayımlanmıştır…

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN ŞUBAT SAYISI ÇIKTIspot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 222. SAYISI ÇIKTI!spot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,960AboneAbone Ol