Bağlanacağınız hiçbir yer, bağışlayacağınız hiçbir şey, bağışlayanınız kalmayacak!
Deprem mahkemelerinde yargılanacaksınız!
“Keder”den kasılmış suratlar, cıvıl cıvıl bir sunucunun yanında çoklu dekan-rektör-ruhanî şarlatan, gerçekçi olması için yanağına değip de tuş sesi çıkarıyormuş gibi düzenlenmiş şahsım araması…
Enkaz altında bırakamadıklarına zorla izletilmeye çalışılan bir fiyasko.
“En içten” taziye dileklerini uzatanların lafı kesiliyor hemen “ee, ne kadar bağışlayacaksınız” diyerek, sen paradan haber ver!
“Onurlu bürokratlar” aranıp ulaşılamamış olacak ki, canlı yayında, naklen bağlanılıyor mütevazı bir bağış yapmaya.
Evet, diğerlerinin yanında çok çok mütevazıdır.
Mesela dün asgarî ücret için, önerdiği ücretten düşük olursa meselenin içinde olmayacağını söyleyip yüksek perdeden konuşan, şubat itibariyle açlık sınırı altında kalan asgarî ücretli binlerce işçiyi temsil eden Türk-İş Başkanı, neresinden çıkartıyorsa 20 milyon lira bağışlıyor. Hak-İş Başkanı, o kadar yüksek perdeden konuşamamasından olsagerek, ancak 10 milyon lira bağışlayabiliyor.
“Allah kabul etsin.”
Mesela kadîr-i mutlağın “süratle inşa” açıklamaları ağızlarını sulandırmış olacak ki millete ilgisiyle meşhur Cengiz 3 milyar lira atıveriyor ortaya. Bugün ise aldığı devlet teşviklerinin yanına bir teşvik daha eklendiğini öğreniyoruz.
“Milletimize hayırlı olsun.”
Gelir İdaresi Başkanlığı sükûnete çağırırcasına “yok yok vergiden düşülmedi” diyor. Basit bir örnekle anlatıyor, havsalamız alsın diye milyar-milyon üzerinden konuşmuyor: 20 bin bağış yaparsa mesela, gelirinin kalanı üzerinden vergi hesaplanacakmış. Böylece bir miktar, “vazgeçilen vergi tutarı” olacakmış.
Kim vazgeçiyor? Kime soruyor vazgeçerken?
Holdingler, şirketler, özel bankalar, kamu bankaları, Merkez Bankası…
Kimden aldıklarını kime bağışlıyorlar?
Milyon ne kadardır? Milyar ne kadardır?
Niçin insanlar kendi çabalarıyla ölülerine ulaşmak, sağ kalanları kurtarmak için vinç bulup bir de kiraladılar? Ölülerine kefen, sağlarına su aradılar, arıyorlar?
Korkuyorlar. Maaşını bağışlayanından kârının binde birini bağışlayanına, kan parası ödemeye çalışıyorlar.
Soğukta, açıkta enkaz altındaki yakınını bekleyenin, sokakta “devletin gücünü göreceksiniz” diyerek eylemcilere saldıran polise karşı çıkanların, apar topar yurdundan atılanın; topladığı yardıma, çöpünü emanet etmeyeceği devletin el koyduğunu, sağını kurtarmaya bir türlü gelmeyen kepçenin, cenazeleri hafriyata karıştırdığını görenlerin öfkesinden korkuyorlar.
Biz kabul etmiyoruz. Bize hayırlı olmayacak. Biz hiçbir şeyden vazgeçmiyoruz.
Ellerindeki paranın miktarı kısa süre şaşırtabilir. Ancak ellerinde enkaz altındakilerin kanı olduğunu biliyoruz.
Diyetinizi ödeyeceksiniz; bağlanacağınız bir yer kalmayacak.
Elinizdeki kanla siz, kuracağımız deprem mahkemelerinde yargılanacaksınız.
Bir cebinizden çıkarıp diğer cebinize soktuğunuz paranızın hükmünün geçmediği; kurtarmak için kılınızı kıpırdatmadığınız insanlar için seferber olan işçilerin, kadınların, gençlerin sözünün şahit olduğu; yıllardır yok etmeye çalıştığınız onurlu meslek örgütlerinin, yarattığınız katliamın delillerinin başında bekleyen avukatların, halkın üzerine yıktığınız enkazı kaldırmak için çalışan devrimcilerin birlikteliğiyle yargılanacaksınız.
O zaman bağlanacağınız hiçbir yer, bağışlayacağınız hiçbir şey, bağışlayanınız kalmayacak.