On milyonlarca işçi-emekçi her geçen gün daha fazla sefalete itilirken, sermaye sınıfı, ‘değneksiz köye köpekler doluşur’ misali pervasızca işçi teriyle, kanıyla semiriyor. Raporlara yansıtılmış kâr oranları bile rekor düzeyde.
Kısaca göz atalım…
‘Fortune 500 Türkiye-2022 Araştırması’ verilerine göre, Türkiye’nin en büyük 500 şirketi 2022 yılında net kârını yüzde 245,5 artırdı. Buna göre resmi enflasyonun yüzde 64,2 olduğu 2022 yılında, şirketler kârını reel olarak katlamış oldu. 500 listesine girebilen en büyük 500’ün 2021’deki net kâr artışı yüzde 137,7 idi.
Sıralamada yer alan şirketlerin, 2021 yılında 157 milyar 781 milyon TL olan toplam net kârı, 2022 yılında yüzde 245,5 gibi rekor oranda artarak 545 milyar 138 milyon TL’ye çıktı.
Rekor kâr oranları 2023’te de sürdü.
Koç Holding’in 2023 yılının 2. çeyreğinde net dönem kârı, yıllık bazda yüzde 33 artışla 20,60 milyar TL olarak gerçekleşti.
İş Bankası, 2023 yılının 2. çeyreğinde 13,26 milyar TL’lik beklentinin oldukça üzerinde 18,6 milyar TL net dönem kârı elde etti.
Sabancı Holding, 2023 yılının 2. çeyreğinde, 10,7 milyar TL olan piyasa beklentisine karşın 13,3 milyar TL net dönem kârı elde etti.
Liste uzatılabilir…
Bunlar yıllık ya da birkaç aylık dönemsel kârlardır.
Bir uçta devasa bir servet birikimi, diğer uçta açlık, işsizlik, sefalet tablosu. Ve uçurum her geçen gün büyüyor.
Patronlar bir yandan, devletleri bir yandan.
Devletleri, sormuyor; dolaysız-dolaylı yollarla gasbediyor. Bir havuza aktarıyor, oradan yağmalanıyor. Çetelere, savaş harcamalarına, holdinglere teşvik olarak ve ‘itibar masrafları’ için!
Saray’ın ilk 6 aydaki gideri toplam 2 milyar 171 milyon!.. Günlük 21 milyon, bir saatlik gideri 900 bin, bir dakikalık gideri 15 bin lira. 15 bin lira, iki emekli maaşı!
Gelsin zamlar, vergi üzerine vergi…
Ücretlilerden çıkarılır faturası… Tek karar sahibi saray. Gerçek enflasyon en az yüzde 120, açıklanır yüzde 57; işte bir yarı yarıya gasp başarısı! 9 milyon emekliye 7.500 lira, 10 milyon işçiye 11 bin 400 lira, memura biraz daha kırıntı…
Eh, kabahati sadece bu mutlu azınlığa yüklemek haksızlık olur!
Hele ki, bizim emekçi saflarda, bu azınlığın koruyucusu-kollayıcısı devlet örgütünü hala kendi kutsalı sayan epey bir çoğunluk var iken…
Hele ki, işçinin içinden çıkıp işçiye yabancılaşmış sendikaların başındaki asalaklar hala yerinde duruyor iken…
Hele ki çoğunluğumuz hala; “şükür yaşıyorum” zihniyetinde iken…
Doğru demiş usta: “İşçi sınıfı devrimciyse her şeydir, değilse hiçbir şeydir!”
Yani bir seçenek; esarete teslim olup olmamak!
*İşçi Gazetesi’nin 210. sayısında alınmıştır.