İşçi Emekçi Birliği’nin de içinde olduğu devrimci kurumlar ve sendikalar tarafından 19 Kasım’da Kartal’da Meydanı’nda “Açlık, Yoksulluk, Baskı, Savaş ve Sömürü Düzenine Karşı Artık Yeter” şiarıyla İşçi Emekçi Mitingi düzenlenecek.
Emekçilerin taleplerinin bir araya toplandığı, tüm direniş odaklarının kendi gündemleriyle katılacağı miting için bileşenler birçok mahallede, işçi havzasında, toplu taşıma duraklarında bildiri, afiş, sticker çalışmaları ile duyuru çalışmaları yapıyor. Birçok devrimci kurum, siyasi parti, demokratik kitle örgütü mitinge davet ediliyor.
Miting bileşenleri adına Dilbirin Acar, emekçilerin taleplerinden ve mücadele hattının nasıl olması gerektiğinden bahsederek toplumsal hareketi yorumladı. Acar, “19 Kasım Kartal Meydanı’nda yapacağımız miting ile emeğimize, onurumuza, geleceğimize biz sahip çıkacağız. 19 Kasım’da herkes Kartal Meydanı’na!” şeklinde mitinge çağrı yaptı.
1. Artan ekonomik kriz ile birlikte kapitalist sistemin krizinin faturasının işçi ve emekçilere kesildiği günlerden geçiyoruz. Asgari ücret açlık sınırının altında kalmışken birçok işçi eylemi ve grevi oldu, bazıları ise hala devam etmekte. Ancak önümüzdeki aralık ayında asgari ücret görüşmeleri başlayacak. İşçi ve emekçiler ücretlerini “asgari” tanımının dışına taşımak için hangi taleplerle sokakta olmalı?
Her insanın barınma, gıda, giyecek, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılanmalıdır. Hayatı üreten bizleriz. Sırtımızdan servetlerine servet katanlar ise kapitalistler. Bir avuç azınlık, milyonlarca insanı açlığa, yoksulluğa mahkûm ediyor. Asgari ücret artan hayat pahalılığı karşısında eriyor. Asgari ücretin en düşük ücret olduğu gerçeği göz ardı ediliyor. İşçilerin ortalama ücreti oldu. Dolayısıyla milyonlarca insanın sorunu haline geldi. Yüksek ücret artışının enflasyona sebep olduğunu iddia edenler, adeta işçinin zaten pula dönmüş ücretine göz dikiyorlar.
Bu yüzden, işçi sınıfının asgari ücret cenderesinden kurtulması için en doğal hakkı olan sendikalaşmasının, grev hakkının önündeki tüm engellerin kaldırılması gerekir. Görüyoruz ki, AKP iktidarının sınıf düşmanı politikaları bu engelleri artırmak için hayata geçiriyor. Sermaye, AKP ve sendikal bürokrasinin orta oyunuyla belirlenen asgari ücret görüşmelerinin dışına çıkmak için, yoğun emek sömürüsüne dur diyebilmek için “insanca yaşamaya yeten bir ücret” için işyerlerinden başlayarak bir mücadelenin örgütlenmesi şarttır. Asgari ücret oyununun karşısına azami mücadele hedefiyle hareket etmeliyiz. Bu oyunu bozmak için mitinge katılım da iyi bir başlangıç olacaktır.
2. Kış mevsimi yaklaşırken gerek artan kira fiyatları gerek artan doğalgaz fiyatları ile birlikte büyük şehirlerde barınma krizi git gide büyüyor. Petrol fiyatlarındaki artış sürekli olarak gıda fiyatlarına yansırken temel ihtiyaçlardan birisi olan ulaşımın fiyatları da sürekli artıyor. Bir yandan ilaç maliyetleri artarken hastanelerde randevu dahi bulunamıyor. Barınma, beslenme, ulaşım ve sağlık gibi temel yaşam ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığı bugünlerde, toplumsal hareketi nasıl yorumluyorsunuz?
Yaşam mücadelesi hiçbir zaman bu kadar zor olmamıştı diyebiliriz. İktidarın temel argümanlarından biri olan “eski-yeni Türkiye” karşılaştırması yaparsak, grevleri bitirmek ile övünen bir iktidar ile karşı karşıyayız. İşçi sınıfı hafızasından silmek istedikleri grev hakkının, en genel tanımıyla işçinin ücret, sosyal haklar ve çalışma koşulları gibi doğrudan yaşamını ilgilendiren konularda iyileştirme olduğunu da biliyoruz. İşte yeni Türkiye’ de işçilerin yaşamının neden bu kadar zorlaştığının en temel sebeplerinden sadece biri grev hakkının yasaklanmasıdır.
İktidarın ekonomiden sorumlu temsilcilerinin ikide bir dillendirdikleri uygulamalar hayata geçerse işçiyi, emekçiyi kıştan daha zor bir kış bekliyor. Son aylarda hakkını arayan işçilerin 25/2 maddesiyle işten çıkarıldığına yönelik haberler artıyor. Bu saldırı, hangi gerekçe ile hayata geçerse geçsin bir tepkinin mayalandığını da gösteriyor. Yeni bir işçi hareketinin doğmasından öylesine korkuyorlar ki, bu işçi düşmanı maddeyi her fırsatta kullanıyorlar, ellerinden geleni ardına koymuyorlar. İşte bizim güvendiğimiz, mücadelemize umut olan da işyerlerindeki bu doğal tepkileri bir araya getirmek, örgütlemekten geçiyor. İşçi sınıfını kuşatan saldırılara, tüm engellere, yasaklara, baskılara rağmen devrimci- ilerici kurumların, mücadeleci sendikaların iradi, ısrarlı ve kararlı çabalarının önemini bir kez daha görüyoruz. Miting çalışmalarımız ile bu çabaya bir katkı sunmayı hedefliyoruz. Emeğimizi, hayatımızı çalanlara en iyi yanıt yine sömürü çarklarını kırmaktan geçiyor.
3. 2023 yılının başından beri aslında birçok olay yaşadık. Maraş depremleri, seçim, birçok grev içeren TİS süreci, kadın eylemleri, çocuk istismarı eylemleri ve öğrencilerin yurt eylemlerini gördük. Bütün bunlara bakıldığında Anadolu’da işçi sınıfının örgütsüzlüğünün yanında aslında birçok kendiliğinden eylemleri de görüyoruz. Öte yandan şu anda örgütlü bir Filistin direnişini ve bir halk mücadelesini de görüyoruz. Örgütlü mücadelenin önemini bir kez daha gördüğümüz bu süreçte, kurulması gereken mücadele hattı için ne söyleyebilirsiniz?
Her gün birçok işyerinin gece-gündüz vardiyalarından işçi arkadaşlarla görüşüyoruz. Kadın, erkek, genç, emekli işçilerin yaşadığı sorunları dinliyoruz. Sorunlarını dinledikten sonra arkadaşlarımızın ilk sorusu “Ne yapmalı” oluyor. Bizim de verdiğimiz ilk cevap “Örgütlenin” oluyor. Sorunların çözümü için bu kadar basit ve net bir cevap duyunca şaşırıyorlar ya da örgütlenmenin zorluğundan şikâyet ediyorlar. Çeşitli gerekçeler sunuyorlar. Kendine güvenmiyor, arkadaşına güvenmiyor, mücadelenin en temel öznesi olan kadın işçileri dışlıyor, genç işçileri rahat bir yaşam sürmekle suçluyor, emekli işçileri “tuzu kuru” olarak görüyorlar.
Zaten iyice sınırlanmış anayasal haklara saldırılar hiç durmuyor. Örgütlenme özgürlüğünü elimizden almaya çalışıyorlar. Öncü, devrimci bir işçi kuşağının eksikliğini yaşıyor olsak da bahsi geçen kendiliğinden eylemlerde yetişen, öğrenen, sınıf mücadelesinin havasını soluyan işçiler de var. Son zamanlarda gördüğümüz eylemlerde bu işçilerin inisiyatifinin, iradesinin önemine dikkat çekmek gerekir. Siyonist İsrail’ in “bitti, bitti” dediği Filistin direnişinin de “bitmediğini”, dünden daha güçlü ortaya çıktığını gördük. Çünkü sorunlar orta yerde duruyor ve yeni direnişlerin öncülüğünü üstlenecek “general” direnişçileri çıkarıyor, çıkarmalıdır. Aynı şekilde kendiliğinden işçi eylemlerinin arkasından sürüklenen değil, eylemleri bilinçli ve örgütlü bir çabanın, iradenin ürünü olacak şekilde mücadele hattını belirlemeliyiz. Öne çıkmış işçi, emekçi, kadın, gençlere sistemi sorgulamasını sağlamalıyız. Bu düzene mahkûm değiliz. Son zamanlarda ciddi bir artış gözlemlediğimiz borsa, bitcoin, kumar, oyun gibi bireysel kurtuluşçuluğa aralanan kapıları kapatmak için sınıfın tarihsel gücünü, eylemlerini öne çıkaracak, toplumsal kurtuluşu hedefleyen bir çalışma yürütmeliyiz.
4. Siyonist İsrail’in Filistin’e dönük soykırımına tepki olarak ilk eylemi İşçi Emekçi Birliği örgütledi. Eylem çağrınızın diğer sol-sosyalist kurumları da örnek teşkil ettiğini düşünüyoruz. Bir yandan Filistin halkının direnişi sürerken bir yandan da dünyanın farklı ülkelerinde işçiler özellikle limanlarda blokaj eylemleri, sendikaların çağrısıyla sokak eylemleri ve mitingler yapılıyor. Farklı bölgelerde, dünya genelinde yürüyen bir savaş var. İşçiler savaşlara karşı nasıl tutum almalı?
Siyonist İsrail devletinin işgaline karşı ödenen tüm bedellere rağmen Filistin halkının mücadeleyi yeni bir düzeye taşıma hamlesini selamlamaktan geri duramazdık. Filistin’ li direniş güçlerinin başlattığı operasyon, emperyalist-siyonistlerin her türden saldırılarına verilen bir yanıttı. İmha, inkar ve asimilasyon politikalarına karşı direnen Kürt halkının mücadelesi gibi haklı ve meşruydu.
Emperyalistlerin, özellikle sosyal medya aracılığıyla direnişi karalamaya yönelik yarattığı algı operasyonlarının işyerlerindeki olumsuz yansımasını gördük. İEB olarak Siyonist İsrail konsolosluğu önünde yaptığımız eylem ikircikli, belirsizlik içeren tutum ve davranışlara açık, net bir yanıttı. Filistin halkının direnişine ses olmak, destek sunmak en başta bu topraklarda yaşayan devrimcilerin, ilericilerin sorumluluğundaydı.
Siyonist İsrail’ in bir savaş makinesi gibi işlediği bugünlerde, Dünya’ nın farklı ülkelerinde yapılan eylemler gibi Türkiye’ de de sol-sosyalist kurumların, sendikaların yaptığı eylemler de arttı. Özelikle ilk haftalarda İsrail konsolosluğu’ nun önü günün her saatinde eylem alanı oldu. Birçok sendika işyerlerinde eylemler yaptı, kokart takma eylemleri yaptı. Askeri malzeme taşıyan gemilerin 5 Kasım’da Ambarlı Limanı’na geldiğini öğrenen sol-sosyalist kurumlar limanda eylem yaptı.
AKP iktidarı, İsrail’le kurduğu ticari, askeri, diplomatik ve politik işbirliğini korumaya devam ediyor. Sözde Filistin direnişine sahip çıkıyor havası vermesi, kitlelerin mücadele azmini söndürme ve hamasi nutuktan başka bir şey değil. Hem emeğimizi hem de hayatımızı çalanlar, sırf sömürü çarkları dönsün diye işçileri, halkları birbirine düşman edecek her türlü kirli girişime imza atmaktan geri durmuyorlar. Dolayısıyla Ortadoğu’nun ezilen, mazlum halklarının tek dostu yine işçilerdir. İşçiler, Filistin halkının haklı mücadelesinin yanında olmalı, desteği örgütlemelidir. Filistin halkına yönelik saldırılar tüm acımasızlığıyla sürüyor. Tarihsel olarak sahip çıktığımız Filistin halkının kurtuluş davasına bugün de fabrikalardan mahallelere, okullara kadar her alanda sürdürmeliyiz. “Ortadoğu’nun kaderi savaş” diyerek işin içinden çıkamayız. Bu coğrafyanın kaderi savaş değil, olamaz da. Her bir insanımız barışı, kardeşliği sonuna kadar hak ediyor. Tüm çabamız da bu mücadeleyi büyütmek için olmalıdır.
Filistin halkı yalnız değildir!
7 Ekim’de Siyonist işgale, katliamlara karşı başlayan “Aksa Tufanı” adı verilen haklı direniş ile dayanışmak için İsrail Konsolosluğu önündeydik!
İşçi ve emekçileri emperyalizme, kapitalizme, Siyonizm’e ve her türlü gericiliğe karşı özgürlük,… pic.twitter.com/zIzxnsDrQD
— İşçi Emekçi Birliği (@isciemekci_) October 14, 2023
5. Üç yıldır İşçi Emekçi Birliği olarak farklı gündemler çerçevesinde çalışmalar yürütüyorsunuz. Her yıl yapılan Kartal mitingini bu yıl İEB’in içinde olmayan kurumlarla da örgütlüyorsunuz. Sosyalist örgütlerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin bir arada yürüttüğü bu çalışmanın etkisi ne oldu?
Emekten yana birçok kurumun mitinge davet edildiğini belirtmek isteriz. İstanbul’un üç bölgesinde bulunan çeşitli sendika, siyasi parti ve derneklere ziyaretlerimiz de sürüyor. Birçok kurumun örgütlediği, aynı zamanda katılacağı bir miting düzenliyoruz. İşçi-Emekçi Mitingini örgütleyecek bileşenler olarak toplumsal kesimlere yönelik saldırılar karşısında direnişi, mücadeleyi, örgütlenmeyi seçmiş kesimlerin bir araya geleceği, söz sahibi olacağı bir kürsü kuruyoruz. Kürsüde, sınıftan uzak, pasif eğilim ve anlayışların temsilcisi olan başkan ya da kişiler yok. İşçilerden kopuk, mücadele coşkusu ve azminden uzak nutuk atanlar yok.
3. mitingi yapma iradesinin de başta örgütleyen kurumlar olmak üzere katılan, destek sunan, dayanışmada bulunan tüm kurum, işçi, emekçi, kadın, gençlerin ortak emeğine dayandığını belirtelim. 2021 yılında Sinbo işçilerinin çağrısıyla bir araya gelen direnişçi işçiler devrimci-ilerici kurumlar ile birlikte İşçi-Emekçi Mitinglerini örgütledi. Bu alanı, bu mevziyi koruyup, güçlendirmek önem taşıyor. Sınıfa yönelik saldırılar karşısında direnişi, mücadeleyi, örgütlenmeyi seçmiş işçileri sahiplenme, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirme bilinciyle hareket etmeyi sürdüreceğiz.
Özellikle fabrikalar, servis durakları, kent merkezlerinde miting çağrılarımız sürüyor. Neredeyse her gün İstanbul’un bir fabrikası veya OSB’nin önünde, metro-metrobüs durağında ya da çeşitli kent merkezlerinde mitingin çağrısını büyütmek için afiş asan, bildiri dağıtan arkadaşlarımızı görebilirsiniz.
6. 19 Kasım’da Kartal’da yapılacak olan miting için nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? Buradan nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?
Çağrımız açık ve nettir. Çaresizliğe, yalnızlığa, bencilliğe itilmek istenen tüm kesimlerin yapabileceği çok fazla şeyin olduğunu biliyoruz. Bizi kurtaracak kimse yok. Çürümüş, yozlaşmış, insanlık dışı kapitalist sisteme karşı direnen işçi, emekçi, kadın, genç, emekliler yürünecek yolu gösteriyor. Bizler ne seçim vaatleri veriyoruz, ne de beklentilerimizin karşılanması talebiyle hareket ediyoruz. 19 Kasım Kartal Meydanı’nda yapacağımız miting ile emeğimize, onurumuza, geleceğimize biz sahip çıkacağız. 19 Kasım’da herkes Kartal Meydanı’na!
İyi çalışmalar…