İran Komünist Parti MK üyesi Marzieh Nazeri ve Komünist İşçi Partisi politbüro üyesi Bahram Soroush’a Mahsa Jina Emini’nin katledilmesiyle başlayan halk hareketinde son durumu sorduk.
22 yaşındaki Mahsa Jina Emini’nin Tahran’da ahlak polislerince katledildiği 16 Eylül’den bu yana benzeri görülmemiş bir halk hareketi yaşanıyor. Bu hareket, ‘İran İslam Devrimi’nin yaşandığı 1979’dan bu yana boyutları ve türü itibariyle en önemli eylemlerden biri olarak değerlendiriliyor.
Bugünlerde ise 15 bin kişiye idam cezası başlığıyla haberler okur olduk. Her ne kadar haberlerin liberal medyanın köpürtmesi olma ihtimali de olsa; 2009’daki yeşil hareket, 2014-15’teki eylemler, 2017’de yoksulların isyanı ve 2019’daki petrol eylemlerine bakılırsa; bu haberleri yok saymak pek doğru değil.
Öte yandan bu haberlerin manipülasyon olduğu, ABD’nin İran’a saldırısının propaganda ayağı olduğu da ileri sürüldü.
Buradan yola çıkarak İranlı kaynaklara, Komünist Parti MK üyesi Marzieh Nazeri ve Komünist İşçi Partisi politbüro üyesi Bahram Soroush’a son gelişmeleri sorduk. Haberin doğru olup olmadığını sorduğumuzda hem Soroush hem de Nazeri ayrıntılar hariç genel olarak haberlerin doğru olduğunu ifade ettiler.
“Suları test ediyorlar”
Soroush, “Evet, rejimin İslam Meclisi’nin 227 üyesinin, geçen Pazar günü tutuklanan protestoculara kısas (kısaca infaz) uygulanması için çağrıda bulunan bir bildiri okuduğu doğru.” dedi ve ekledi:
“Ancak tehditlerine devam etmeleri o kadar kolay değil. Güçler dengesine bağlı ve şu anda çok zayıf ve savunmasız bir konumdalar. Benim görüşüme göre, reaksiyonun ne olacağını görmek için suları test ediyorlar.”
Nazeri de okunan açıklamadan bahsedip, net bir sayıdan bahsetmenin zor olduğunu belirtti. Ancak ülkedeki insan hakları aktivistlerini kaynak gösterip; eylemlerin başından geçen haftaya kadar en az, 49’u çocuk ve 38 kollukla birlikte en az 318 kişinin öldüğünü belirtti. Ayrıca yine geçen haftaya kadar olan süreçte 136 şehirde ve 134 üniversitede 857 protesto yapıldığı; bu eylemlerde kimliği ve son durumu belirlenen 1784 toplamda 14802 eylemcinin gözaltına alındığını/tutuklandığını belirtti.
Net sayı vermenin çok zor olduğunu belirtirken bu açıklamanın yine de binlerce kişiyi ilgilendirdiğini belirtirken rejimin bunu yapmasının kolay olduğunu düşünmediğini, bu konuda rejimin kendisini güçlü hissetmediğini ekledi.
Ancak yine de yaşanan yoğun işkenceler ve verilmeye başlanan idam cezalarının durumun kritikliğini gösterdiğini belirten Nazeri, tutuklanan iki rapçiyi , Tumag Salehi ve Saman Yasin’in durumunu anlatırken Yasin’in 15 dakika bile sürmeyen yargılamayla cezalandırıldığını belirtti.
Rejimin baskıyı kendi korkusu nedeniyle artırdığını belirtip, artan sayıda işçi ve öğrencileri kırbaç cezaları ve uzun hapis süreleriyle korkutmaya çalıştığını belirtti.
Nazeri ile paralel olarak rejimin kendi korkusunu halka yaymaya çalıştığını belirten Bahram Soroush ise yine de bu tehditlerin ciddiye alınması gerektiğini belirtti:
“Bu nedenle, bu tür tehditler ciddiye alınmalı ve küresel olarak karşılanmalıdır. Biz bunu yapıyoruz. Gözaltına alınan protestocuları infaz etmeye başlamaları büyük bir kumar olur. Ancak herhangi bir yanıt görmezlerse infazları gerçekleştireceklerdir. Bu yüzden onlara karşı güçlü bir protesto olmalı ki bu tür tehditleri durdursunlar.”
“Rejim meşruiyet krizi yaşıyor”
Pazar günü açıklamayı yapan 227 milletvekili ve parlamentonun idam cezasına hükmetme yetkisi olup olmadığını sorduğumuz Marzieh Nazeri, parlamentonun böyle bir yetkisi olmadığını ancak Yasama ve Yürütmenin birbiriyle ilişkili yapısı ve yargı erkinde devrim muhafızlarının belirleyici etkisi nedeniyle; yargının parlamento çoğunluğunu kaynak gösterip saldırıya meşru bir zemin oluşturmak için çalışabileceğini belirtti.
Açıklamanın zaten başta çok yaygın bir şekilde duyurulmadığını ve rejimin meşruiyet krizi yaşadığını da ekledi.
Ayrıca 1988’deki ölüm mangalarında yer alan şimdiki başkan Reisi’nin de bir önceki dönem yüksek mahkeme üyesi olduğunu da hatırlattı.
Hukuki bir nedenden çok meşruiyet krizi nedeniyle rejimin elini korkak alıştırdığı görünüyor. Nazeri’nin bahsettiği bir örnek bu isyanın bastırılması için her yola başvurulduğunu gösteriyor: Gözaltından serbest bırakılan gençlerin ailesine verilen bir reçeteyle çocuklarına bazı ilaçları içirmeleri isteniyor. Bu ilaçları araştıran aileler ilaçların ağır depresyon ilaçları olduğunu öğrenip çocuklarına içirmiyorlar.
Bahram Soroush da destekleyecek şekilde “…Bu tutukluların korkunç işkenceler altında olduğunu, hatta bazılarının işkence altında ölebileceğini de unutmamalıyız. Birçoğunun nerede olduğu bilinmiyor. Protesto eden cezaevlerinin dışındaki aileler tehdit edildi ve dövüldü.” ifadelerini kullanırken tutsakların serbest kalması için destek çağrısında bulunuyor:
“Bu nedenle, derhal serbest bırakılmaları için protesto ve kampanya devam etmelidir. Ve gözaltına alınan protestoculara karşı idam tehdidinde bulundukları gerçeği ortaya çıkmalı ve yüzleşilmelidir.”
Nazeri cumartesi günü Avrupa ve Amerika’daki büyük şehirlerde açıklamalar yapılacağını belirtirken Soroush da bir hatırlatmada bulundu: “Ayrıca rejimin çok zayıf bir durumda olduğunu ve bunların boş tehditler olduğunu da eklemek isterim. Bunlar, çöküş sürecindeki son çabalarının bir parçası.”