Yeryüzünde, yeraltında ve gökyüzünde yaşayan ve yaşamayan her şeye sadece daha fazla kâr için bakmak, gördüklerinizi bir süre sonra insan, toprak, hayvan, ağaçtan öte işine yaramayanı, yeterince kâr getirmeyeni yok etmeyi getiriyor.
Tüm tepkilere rağmen önce komisyonlarda görüşülen sonrasında meclise taşınacak “hayvanları koruma kanunu” kisvesi altındaki teklif, hayvanları öldürmeyi tartıştırmaktadır. Argüman olarak ise hayvanlar tarafından yaralanan, hayatlarını kaybeden insanlar gösterilmektedir. İnce bir çizgidir bu. Bize her zarar vereni öldürelim mi denmektedir? Üstelik hayvanlar bunu bile isteye bile yapmazken, aşılama, kısırlaştırma ve yaşatma uygulamaları yapılmazken… Bir arada yaşama sorumluluğu burada köpeklerde değil bilfiil insanlar ve onların geliştirecekleri politikalardadır. Sokak hayvanlarının saldırganlığını bir suç olarak görmek, bu suçu köpeklere atmak ve çözüm olarak da öldürelim demek, egemenlerin bilinçli olarak yaydığı ölüm politikaları karşısında en hafif tabiri ile aymazlıktır.
Bugün bu sistem çeşitli yollarla ölümü dayatmaktadır. Emeklileri 12 bin 500 TL ile hayatta kalmayı zorlayarak, işçi emekçilerin içinde bulunduğu krizi büyüterek, kadınları sokak ortasında öldürerek, öğrencileri bir gelecek beklentisi olmaksızın yaşamaya mahkûm ederek, dünyayı savaş alanına çevirerek, insanları göç etmeye zorlayarak, madenler için doğayı yağmalayıp altında da işçileri bırakarak, ağaçlar mı onları da keselim yol yapalım diyerek… Bu sistem içinde herkese/her şeye yetecek kadar ölüm vardır.
Ama bu dünya üzerinde her canlıya yetecek kadar yaşam da vardır. Bu ancak her şeye dayatılan ölüme karşı birlikte mücadele etmekten geçmektedir. İşçilerin, kadınların, öğrencilerin, halkların haklarını ve yaşamlarını savunmalarıyla ağaçları, nehirleri, hayvanları, bir bütün olarak yaşamın ve doğanın varlığı için mücadele etmek iç içedir. Bu dünya üzerinde hepimize ölümü reva görenlere karşı mücadeleyi büyütmek, yaşama ve doğaya sahip çıkmak, bunu bilen ve anlayan bizlerin sorumluluğundadır.