12 bin yıllık tarihi, medeniyetin sıfır noktasına kadar giden Hasankeyf artık tamamen sular altında. Bu topraklarda doğup büyüyenler için artık sadece bir rüya.
Binlerce yıllık insanlık mirası sular altında kalalı 1.5 yıl oldu. Dicle’nin karşısındaki “Yeni Hasankeyf”e taşınanlar eski günleri özlemle anıyor. Yeni Hasankeyf’te altyapı sorunları büyük. Turizm yok, iş yok, koyunlar, inekler, ceviz, nar, vişne; hiçbir şey yok. Her yeri saran başta sona bir mutsuzluk var.
Gazete Oksijen’de Nimet Kıraç’ın yazdığı yazı yukarıdaki cümlelerle başlıyor. Hasankeyf’teki trajediyi orada yaşayanların gözünden yüreğinden aktaran Kıraç’ın yazınının bazı bölümleri şöyle:
“Dünya mirası antik kent Hasankeyf’in Ilısu Barajı’nın sularının altında kalmasından bu yana 1.5 yıl geçti. Bir zamanlar evinden gürül gürül akan Dicle Nehri’ne bakarak güne başlayan Aysel Tokan, bugün, doğup büyüdüğü Hasankeyf’i rüyalarında görerek, özleyerek uyandığını anlatıyor.
‘Eski, tarihi yerimize bakınca insan mutluluk buluyordu. Bahçeyi sulayınca, ağaçlarım meyve verince bir başka mutluluk oluyordu. Şimdi hepsini kaybettik. Rüyamda her gece görüyorum Hasankeyf’i. Bahçedeyim, balkonda oturuyorum o manzarayı karşı’ diyor.”
“…12 bin yıllık tarihiyle, insanlığın en eski yerleşim yeri olarak kabul edilen, sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış, bugün Batman sınırları içerisinde kalan Hasankeyf’teki taş evinden 1.5 yıl önce, bölgeye yapılan baraj sebebiyle çıkartılan Tokan, bugün Dicle Nehri’nin karşı tarafına inşa edilen yeni yerleşim yerinde hem kendisinin hem de ailesinin psikolojilerinin “bitik” olduğunu anlatıyor.
‘Hiç mutlu değilim burada. Yabancı bir yere geldik. Rüyamda, bahçede ağacıma bakıyorum, ceviz ağacına. O ceviz ağacını taşınmadan önce kestik odun yaptık. Bütün ağaçlarımı kestim. Kendi ağaçlarımın hepsini kestim. Çok kötü bir duygu’ diyor güvenlik sebebiyle ismini değiştirdiğimiz 48 yaşındaki Tokan.”
“…Tokan, bugünlerde suların çekilmesiyle Hasankeyf’i tekrar ucundan gördüğünü söylüyor.
‘Nefesleniyorum birazını bile görünce bu kadar zaman sonra. Bütün türbelerimizi çıkardık. O türbeleri sular altında bıraktık. Ölülerimizi sular altında bıraktık. Zaten mahvolmuşuz; hepimizin psikolojisi bozuk. Kime sorarsanız aynı. Yabancı bir yere geldik, evimiz hala karşıda sanki” diyor. Tokan’a göre, erkekler şehir dışında çalışmaya mecbur bırakıldı, geriye kalan kadınların komşuluk ilişkileri de herkesin bir yere dağılmasıyla bozuldu.
En çok bahçesini, tarihi Roma Köprü’sünü gören evinin manzarasını, orada misafirlerini, komşularını ağırlamayı özlediğini söyleyen Tokan “Ben yazın balkonda gece yarısı o kurbağaların sesini dinlerdim. Komşularımın kuzularının sesini çok severdim. Kedilerimiz vardı. Ben en sona kaldığım için gördüm; açlardı, saldırganlaşmışlardı. Yakalayamadıklarımızın hepsi orada kaldı, barajın altında boğuldular’ diye anlatıyor.”
‘Seneye kimse kalmaz’
“…45 yaşındaki Arif Ayhan, ‘Halkın yüzde 75’i bu projeye karşıydı. Benim karşı olma sebebim, maneviyatım. Geçmişim, çocukluğum, hayallerim vardı. Rüyalarımızda bile eski Hasankeyf’i görüyoruz; eski güzel günlerimizi. Sonra kalkıyoruz, yeni Hasankeyf’te bir tane ağaç yok. Şu anda su akmıyor. Komşu bana ‘Tuvalete gitme, su akmıyor’ diyor. Bakan gelmeden hummalı çalışmalar yapılıyor. Bakan gidiyor, bitiyor’ diyor.”
“….Modern Hasankeyf’te en büyük sorunlardan biri, Ayhan’a göre, şehir düzeni. ‘Binlerce yıldır Hasankeyf ticaret merkeziydi. Ana yol da Hasankeyf’in içinden geçiyordu, gelenler de çarşıya uğruyordu, yemek yiyordu, esnafa kazandırıyordu. Aynı zamanda Mardin-Midyat ve hatta Kuzey Irak’a gidiyordu o yol, çok işlekti. Şimdi yol yeni Hasankeyf’in iki-üç kilometre dışında köprüye yapılmış’ diye açıklıyor.”
“…Hasankeyfli Çoban Ali ise ‘Ben daha ne edeyim, her şeyi yaptım Hasankeyf için. Hasta olduk çoğumuz artık üzüntüden’ diyor. Yıllardır turist rehberliği yaparak geçimini sağlayan Çoban Ali, batan Hasankeyf’in üzerindeki tekne turlarından medet ummadıklarını, 1000 ailenin tekneler üzerinden geçinemeyeceğini söylüyor. 50-60 bin liraya yıllar önce istimlak edilen evlerine karşılık şimdi yeni dairelerin 250 bin liralık ücretini ödemek durumunda olduklarını açıklayan Ali ‘Bakanı görsem diyeceğim ki, harcadığınız paraya değdi mi? Bir tarihi yok emek, harcadığınız paraya değdi mi? Ama soramıyorsun’ diyor.”