13.3 C
İstanbul
29 Kasım Cuma, 2024
spot_img

Hamzaoğlu: ‘Yaşamın krizi’ aşılmazsa salgınlar devam eder

Dünyada insanın insan, hayvanın hayvan, bitkinin bitki, böceğin böcek, virüsün virüs gibi yaşayamamasını “yaşamın krizi” olarak tanımlayan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, bunun önüne geçilmediği sürece salgınların devam edeceğini söyledi.

Kapitalizmin kâr hırsı, doğaya ve insana karşıtlığı, yaklaşımı, hem doğada hem de insanda büyük tahribatlara ve yıkımlara yol açıyor. Doğada yaşanan tahribat, yıkım ve kontrolsüz kullanımın sonucunda toplumda ve doğada büyük değişimler yaşandı. Yaşananlarla beraber dünyada görülmeyen, uzun süre tanımlanamayan, insanlığın başına bela olan yeni tip virüslerin ortaya çıktı. 1948’de kurulan Dünya Sağlık Örgütü, 2009 yılına kadar “Uluslararası kamu sağlığı acil durumu” ilan etmedi. 2009’dan itibaren yaşanan salgınlar, doğa tahribatları nedeniyle koronavirüsün ilk olarak görüldüğü 2019’da kadar 6 kez acil durum ilan edildi.

 

Dünyada giderek derinleşen doğa ile toplum krizi ve bunun getirdiği sonuçlara ilişkin MA’dan Ferhat Çelik, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) eski Eşsözcüsü ve Türk Tabipler Birliği (TTB) Toplum ve Hekim Dergisi Editörü Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ile konuştu.

Salgınların nedenleri

2008’de Mortgage Krizi ile birlikte ABD’de görünür olan merkez kapitalizmin Norveç krizi ile birleşmesinden sonra tüm dünyada eş zamanlı olarak iklimde, gıdada, doğanın talanı ve tahribatı, endüstriyel çiftlikler üzerinden hayvansal ve bitkisel tarım gıdada, kentleşmede, eğitim ve sisteminde sağlık sistemleri ile tarım ve çalışma yaşamındaki krizlerin de belirginleştiğini ifade eden Hamzaoğlu, bu krizlerin eş zamanlı olarak ortaya çıkmasının bugün yaşadığımız pandeminin temel nedeni olduğunu ve çoğunun endüstriyel alanlarda gerçekleşen hayvansal ve bitkisel tarımda yaşandığına vurgu yaptı. Bütün bu krizlerin ilk defa bir arada yaşandığının altını çizen Hamzaoğlu, bunun kapitalizmin son 30 senedeki neoliberal politikalarındaki düzenlemelerden kaynaklandığını belirtti. Yapılan düzenlemelerle doğanın pervasızca tahrip edildiğini ve ucuz ham madde olarak kullanıldığını dile getiren Hamzaoğlu, “Bu durum bize 2009’daki domuz gribi ile kendisini gösterdi. Sonrada Kovid-19 pandemisiyle kendisini gösterdi. İkisinde de temel benzerlik; birincisinde endüstriyel çiftliklerde, domuzun domuz gibi yaşayamaması ikincisinde de pervasızca endüstrileşen bir kentte, insanın insan gibi yaşayamamasıdır” dedi.

Domuz gribi

2009 yılında ortaya çıkan domuz gribi pandemisinden önceki yıllarda H1N1 olarak bilinen ve domuzlarda görülen bir gribin varlığından söz eden Hamzaoğlu, “Ancak endüstriyel çiftliklerdeki domuzların yaşam koşullarının çok kötü olması, çok sıkışık ortamlarda endüstriyel hedeflerle üretilmesi bu virüsün insanlara geçmesine neden oldu. Yani domuzlarda görülen bu virüs bir süre sonra o koşullarda çalışan insanlara bulaşmaya başlıyor ve insanlarda da domuz gribine neden oluyor. Buna ‘Zoonoz’ deniliyor. Yani hayvanlardan insanlara geçen hastalık. Hayvanların yetiştirildiği koşulların kötülüğünün yanı sıra, burada çalışanların da yaşam ve çalışma koşullarının kötülüğü uzun süre devam edince hayvanlardan insanlara bulaşan virüs bu sefer insandan insana bulaşmaya başlıyor. Daha sonrasında bu domuzdan insana geçen değil insandan insana geçen bir virüs haline geliyor. Bu mekanizma ile domuz gribi pandemisi oluştu” ifadelerini kullandı.

Neoliberal politikalar

1970’li yıllarda ABD’de 60 milyona yakın domuz çiftliğinin olduğunu belirten Hamzaoğlu, bu alanda çiftlik başına 50-60 domuz yetiştirildiğini söyledi. Hamzaoğlu, “Ancak 70’lerdeki yapısal krizden sonra kapitalist sistemde uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar sonucu ABD, bu çiftlikleri ve üretim alanlarını geri kalmış ülkelere aktarıyor. Böylece ABD’ye ait domuz şirketlerinin büyük bir kısmı Meksika’daki kasabalarda kuruluyor. Çünkü buralarda emek gücü ucuz, çiftliklerle ilgili bir standart belirlenmemiş, patronun istediği koşullarda bu üretimi yapmasının önü açık vergi muafiyeti gibi durumları var. İşte bu neoliberal politikalarla şekillenen dönemden yaklaşık 20 yıl sonra Meksika’da domuz gribi salgını ortaya çıktı” dedi.

Neden Wuhan?

Kovid-19’un ortaya çıktığı yer olan Wuhan’ın, Çin’de 7’nci dünyada ise 42’nci büyük kent olduğunun altını çizen Hamzaoğlu, dünyanın en büyük 500 şirketinden 230’una yakınının burada üretim alanının olduğunu belirtti. Bu alanlarda şirketlere pek çok muafiyet sağlandığının altını çizen Hamzaoğlu, işçilerin de haftanın 6 günü fabrikada yatıp kalktığını söyledi. Wuhan’daki çalışma, barınma ve yaşam koşullarının kötülüğü 2009’da Meksika’da domuz gribinin ortaya çıktığı yaşam koşullarıyla benzer olduğunu dile getiren Hamzaoğlu, “Yapılan araştırmalar gösterdi ki Çin 21’in yüzyılın başından bu yana kırsal kalkınmayı sağlamak için yaban hayvanlarının çiftliklerinin açılmasını teşvik etmiş. Yaban hayvanlarında bulunan, onlarda yaşayan birçok virüs koşuların da kötülüğü nedeniyle buralarda insanlara geçmeye başlamış. Böylece domuz çiftliklerindekine benzer bir durum Wuhan’da patlak vermiş oldu” diye konuştu.

10 yılda 6’ncı acil durum 

Covid-19 salgınının tüm dünyada görülmesiyle beraber, Dünya Sağlık Örgütü’nün 30 Aralık 2020 tarihinde “Uluslararası kamu sağlığı acil durumu” ilan ettiğini hatırlatan Hamzaoğlu, buna rağmen ülkelerin Wuhan ile ilişkilerini kesmediğini belirtti. Dünya Sağlık Örgütü’nün “Uluslararası kamu sağlığı acil durumunu” ilk olarak domuz gribi nedeniyle ilan ettiğinin altını çizen Hamzaoğlu, “Aradan geçen 10 yılda 6’ncı kez bu durumu ilan etti. Düşünün Dünya Sağlık Örgütü 1948’de kurulmasına rağmen uluslararası kamu sağlığı acil durumunun ilkini 2009’da ilan etti. 10 yılda 6’ncısını ilan etti. Bunlardan 1’i hariç hepsi de salgınlar nedeniyle ilan edilmiş durumda. Bu da aslında 21’inci yüz yılla birlikte gezegenimizde yaşananların tüm canlılar için ne kadar tehdit edici olduğunun da bir göstergesidir” diye konuştu.

Yaşamın krizi

Yaşanan tabloyu “yaşamın krizi” olarak adlandıran Hamzaoğlu, Covid-19’un yaşamın krizi koşullarında ortaya çıktığına vurgu yaptı. Yaşamın krizini “Dünyada insanın insan, hayvanın hayvan, bitkinin bitki, böceğin böcek, virüsün virüs vb. gibi yaşayamaması” olarak tanımlayan Hamzaoğlu, “Böyle olunca pek çok mikro canlı form değiştirdi, kendisini yeni-olumsuz yaşam koşullarına uydurmaya çalıştı. Böyle olunca da son 20 yılda yaşanan salgınlarla karşılaştık. SARS, MERS, Zika bunlardan sadece bir kaçı. Bütün bunlar yaşamın krizi nedeniyle biçiminde ortaya çıkan salgınlardır” ifadelerini kullandı.

Yaşamın öznesi meta

Kapitalist sistemde yaşamın öznesinin insan olmadığına vurgu yapan Hamzaoğlu, şöyle devam etti: “Özne doğa ve insan olmadığı için bu pandemide bile sistemin egemenleri, patronlar ve onları destekleyen iktidarlar uluslararası ticaretin durmasının kendi sonları olacağını düşündüklerinden çarkların durmasına ara bile vermekten çekindiler. Bu dönemdeki gözle görülebilir en önemli göstergelerden biri İstanbul’daki ticari gemi geçişidir. Salgın öncesi ile salgınla birlikte boğazda geçen ticari gemi sayısı aynı neredeyse. Zaten salgının ilk başlangıcında daha virüsün hangi yolla bulaştığı bilinmiyorken Kovid-19 bütün yerlerde benzer görülüyordu. Yani hem ülkeler arasında zengin fakir ayrımı yapmadı hem de toplumun içinde sınıfsal farklılık göstermeden herkesi hastalandırıyordu. Fakat Nisan 2020’den sonra, nasıl bulaştığı öğrenildikten sonra, işçi sınıfının, yoksulların ve göçmenlerin hastalığı haline geldi. Bu nedenle de sistemin bütün çarkları durdurulmadan dönüyor.”

Sermayeye tüketici lazım

Covid-19’dan dolayı yaşanan ölümlere rağmen işçilerin “zorla” çalıştırıldığının altını çizen Hamzaoğlu, bunun bile sistemin işleyişine yetmediğini belirtti. Sistemin dönmesi için birde tüketicinin gerekli olduğuna vurgu yapan Hamzaoğlu, “Sermaye sahiplerinin tüketimi bu çarkın dönmesine yetmez. Alt sınıfların tüketmesi lazım ki sermaye çarkı dönsün. Şimdiki dertleri de bu” dedi.

Kahramanlık öyküsü 

Bazı ülkelerin yeteri kadar sağlık malzemesi olmamasına rağmen, bunları sattığını belirten Hamzaoğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu ülkelerin en başından Türkiye geliyor. O da kahramanlık öyküsü yazmaya çalıştığı için kendince Türkiye halklarına ‘Biz bu salgında da ayaktayız, bu salgınla mücadele ediyoruz. Öyle ki kendimize yetmenin dışında başka ülkelere de yardım edebiliyoruz’ diye iç politikada kendi gerçek durumunu örtmeye çalışıyor. Halbuki Türkiye’de sağlık çalışanlarının koruyucularında dahi eksiklikler var. Sadece sayısal olarak değil nitelik olarak da sorunlar var. Bunların giderilmesi yönünde sağlıklı adımlar atılamıyor. Pek çok arkadaşımız maskeyi kendi parasıyla alıyor. Yurttaşların kendi parasıyla maske almak durumunda bırakılması gibi. Düşünsenize bu salgının bulaşması damlacık yoluyla olduğu biliniyor. Herkese ‘maske takın’ diye öneride bulunuyorsunuz ama bunu satıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Ama bu sistemde her şey mümkün. Pandemi, kapitalizmin yeni sermaye birikim alanları haline geldi. 50 kuruştan 500 liraya kadar maskeler var. İnsanların hayatı pahasına kullanılan maskenin bile kapitalizm içinde nasıl bir dönüşüm sağladığını bu kadar kısa süreç içerisinde gördük.”

Aşı politikası

Türkiye’de aşı politikasının da “meta”ya dönüştürülmeye çalışıldığının altını çizen Hamzaoğlu, 30 Nisan tarihine göre dünyada 280’e yakın aşı çalışmasının yapılmakta olduğunu, 12 tane aşının ise insanlara uygulandığını belirtti. Hiçbir aşı çalışmasının tam olarak bitmediğini ifade eden Hamzaoğlu, “Bugün itibariyle ürettikleri aşıyı pazara çıkarttılar ve pazarda ortaya çıkan fiyat üzerinden satmaya çalışıyorlar. Mayıs’ın 5’indeyiz ve onlarca ülke, aşı alamadığı için daha aşılama çalışmasına başlayamadı. Bizim gibi parası olup da bunu kamu sağlığı için kullanmayan, iktidarın kendi üyeleri arasında paylaşanlar açısından durum daha vahim. Günde 1 milyon aşı yapacağım diye yola çıkıp günde 160 ile 200 bin doz arasında aşı yapan bir ülke Türkiye. Sağlık Bakanı açıklama yaptı birkaç gün içinde bu stoklar da tükenecek. Yenisi gelene kadar da bekleyeceğiz. Normalde iki doz yapılan bu aşılar iki hafta aralıklarla yapmak gerekirken bu aralıkları 4 haftaya çıkardılar. Tedarikte sorun yaşamayalım diye. Şimdi de ne yapacaklarını bilemiyorlar. Ama görüyoruz. Ülke içerisinde yapılan aşılarda öncelikli sırası olanlara değil de iktidarın, sermaye gruplarının çevresinde olanlara yapıldı. Sağlıkçılar bile bunların önüne geçemedi” diye konuştu.

‘Önüne geçilmezse devam eder’

Yaşamın krizinin önüne geçilmediği sürece yaşanan salgınların benzerlerinin yaşanmaya devam edeceğine değinen Hamzaoğlu, “Bu salgın bir şey yapılmasa bile sönümlenebilme potansiyeli taşıyor. Ülke nüfuslarının yüzde 70’i hastalığı geçirirse bir şekilde hastalığın yayılmasının önüne geçilmiş olacak. Böylece sönümlenmiş olacak. Ama SARS’tan sonra domuz gribi, domuz gribinden sonra MERS, daha sonra Covid-19 gibi 21’inci yüzyıla sıkışmış 10’a yakın salgın var. Yaşananlar bunun devam edeceğinin de bir işareti. Temel sorun da budur” şeklinde konuştu.

 

 

KaynakMA

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol