“Saklı bir şey vardır her insanın içinde,
Biliyor musun arkadaş, ne olduğunu onun?
Dayanandır o, bir milyon yıldır darbelere
Ve sonuna dek de dayanacak olan.”
Bobby Sands
Özgürlüğün yanında ölüm bir parantez bile açacak kadar değere sahip mi? Zulüm ne ki esaret altındaysan, yakabilir mi canını insanın işkenceler? İşte böyle bir denklemin içindeydi Bobby Sands, Maze Hapishanesinin tam ortasında, direnişin içinde.
IRA savaşçılarının yalnızca ‘siyasi tutuklu’ olarak tanınmaları için direndiği onlarca gün, bir battaniye ile çıplak yattıkları karlı geceleri gösteren, bir işgalci tavrının karşısında görülen o başeğmezlikle iç içe bir film. Bu tavrı Kürdistan’dan Katalonya’ya, İrlanda’dan Filistin’e tüm coğrafyalarda tanıyoruz aslında. Direnenlerin iradesi ortaktır, işte Sands de, bedenini ölüme yatırırken bu iradeye ortaktı, elinde kalan tek şeyi, bedenini egemenlere bir silâh olarak kullanmıştı.
Hapishane koşulları, işgalciliğin bedende hayat bulduğu polis ve gardiyanların tutumu filmde çok çarpıcı bir şekilde işleniyor, bu çarpıcılığın tam karşısında ise direnenleri bulmak filmin başından sonuna bizi bir taraf olmaya zorluyor. Kasları çürüdüğü hâlde bile iradesiyle, kendinden o kadar emin görüyoruz ki Sands’i, karnımız toksa bundan utanır hâle getiriyor bizi ve şu soruya itiyor, ‘Direnenlerden olmayı, iradeyi çelikleştirmeyi nasıl sağlarım?’ ve cevabını da film kendi içinde aslında çok da açık şekilde bize gösteriyor, öğretiyor.
Direnenlerden olmak, iradeyi bu denli yükseltmek, devrimci bir bilinçle inanmaktan geçer, özgür dünyaya, kimsenin aç yatmadığı o güzel günlere. Bobby Sands’in, öldükten sonra ortaya çıkan günlüğünün son cümlesiydi ‘Bizim de günümüz gelecek!’, evet, bizim de günümüz gelecek, direnerek, öğrenerek, bilincimizi yukarı çekerek ve sonunda kazanarak.
Direnenlerden olanlara selâm olsun!
Özgür Bir Dünya İçin Kaldıraç dergisinin 2020 Şubat tarihli 223. sayısında yayımlanmıştır.