21.8 C
İstanbul
8 Eylül Pazar, 2024
spot_img

Filistin aynasında olsa – Mürüvet Küçük

"Bu kaygılar ne kadar anlaşılırsa Filistin gibi hassas bir konuda bunlardan yola çıkarak ikircikli bir tutum almak da o kadar anlaşılmaz. Filistin konusunda alınacak net bir tutum bölge halkları nezdinde azımsanmayacak bir sempati yaratacaktı. Özellikle de Rojava Devrimi konusunda Arap halkları arasında sistematik bir biçimde kışkırtılan kuşku ve güvensizliği dağıtacaktı. Filistin konusunda alınacak net bir tutum bunu pekiştirecekti. Emperyalistler ve bölge gericilikleriyle iktidar arasındaki kirli pazarlıkları belli boyutlarıyla barikatlayacak olan da bu sempatinin derinleşmesiydi"

Dünyanın da Türkiye’nin de “solun” da sağın da oldukça ilginç yarılmalar yaşadığı günlerdeyiz. Bu yarılma aslında uzun süredir yaşanıyor. İsrail-Filistin savaşıyla daha garip bir muhteva ve biçim kazanarak devam ediyor. Avrupa sokaklarına bu, polisin Filistin poşusu ya da bayrağını taşıyan insanlara saldırması, devletin yetkili ağızlarının “Filistin için eylem yapan göçmenleri sınırdışı ederiz” ültimatomları salmalarına kadar uzayan biçimler kazanıyor. Tıpkı Rusya-Ukrayna savaşının başladığı dönemde estirilen histerik Rus düşmanlığı gibi. O dönem ellerinden gelse Dostoyevski’nin kitaplarını bile yakacaklardı!

Filistin meselesi, öncesi ve sonrasından koparılarak Hamas’a, oradan da bir Yahudi-Müslüman savaşına indirgeniyor. Hamas’ın İslamcı-cihatçı kimliği üzerinden İslamofobiye tahvil ediliyor. Bu da, “demokrasinin, Batı medeniyetinin” korunması gibi başka bir “cihat” ruhuyla yürütülüyor. Fakat dünya halkları onların yarattığı bu menkıbelere gözü kapalı teslim olmuyor. Günlerdir sokakların hıncahınç dolduğu protestolar bunun ifadesidir. Avrupa ve ABD halkları, emperyalist devletlerin manipülasyonlarına, “Batı ve demokrasi savunuculuğu” yalanlarına karınlarının tok olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de işler biraz daha karışık. “Seküler milliyetçiler” denilen sivil faşist cenah ile Kemalistler, göçmen düşmanlığına Arap düşmanlığını da katarak tutum alıyor. Malzemeleri de hazır: Filistin sorununu Hamas’ın dinci-gerici kimliğiyle özdeşleştirmek ve onun karşısına sözümona seküler değerleri koymak. Yeni bir göç dalgası fobisi yaratmak da başka bir argüman.

“Seküler milliyetçiler” olarak tanımlanan bu süzme faşist cenah, özellikle gençler içinde dinamik bir gerici dalga yaratıyor. İktidarın timsah gözyaşları dökerek ilan ettiği 3 günlük yas nedeniyle yarıya indirilen Türk bayrakları, 15-16 yaşındaki çocuklar tarafından bir eylem biçimi olarak yeniden göndere çekiliyor mesela. Saf Arap düşmanlığı temelinde içeriklenen ajitasyonlarla. Ümit Özdağ denilen faşist, göç fobisini kaşıyarak bu dalgaya sürekli rüzgâr taşıyor. Aynı renkte olan diğerleri de onun söylemlerini daha “esnek” biçimlerle yineleyip duruyor.

Bu cenah uzun bir süredir ortaya çıkan her fırsatı özellikle gençlik kitleleri üzerinde ideolojik-kültürel hegemonya kurmanın vesilesi kılıyor. Bugün liselilerin devam ettiği dershanelerin önünden geçtiğinizde bile molaya çıkan gençlerin kulağınıza çalan söylemleri tüylerinizin diken diken olmasına yetiyor. Kürt düşmanlığından başlayarak göçmen ve Arap düşmanlığına uzanan küfürlü, hakaretli “sohbetler” bunlar.

Kemalist cenah ise uzun süredir yaşadığı ideolojik krize bir kıble ararken altından kayan zeminle birlikte kendi içinde ufalanmış durumda. Her biri genetik kodlarındaki Kürt düşmanlığı başta olmak üzere tüm gerici birikimi çağın kaygan ve belirsiz zemini üzerinden yeniden üretmeye çalışıyor. Fakat bunu yaparlarken başkalarının karikatürü olmanın ötesine geçemiyorlar.

Dinci-gerici cenahın iktidar olan kesimlerinde durum, akçe-stratejik hesaplar ve ideolojik diskurlar arasında paramparça olmuş bir tablo arzediyor. Filistin meselesinde iktidar partisinin Rojava’nın ve Kürt kazanımlarının gaspı üzerinden dönen pazarlıklar, gelecek akçeler pahasına hamaset dışında bir şey yapamaz olmasının diğerlerinin meydana fırlamasına alan açıyor. “Stratejik derinliklerin” adamı Davutoğlu’nun kürsülerden yaptığı şovlar, diğerlerinin alanlarda bir davanın yılmaz savunucusu profili çizme çabaları ve bu kervana Bahçeli’nin İsrail’e cihat ilan edilmesini buyuran kurusıkı atışları eklenince o cephede de ortalık epey karışık.

Bu karışıklık içinde HÜDAPAR, özellikle Kürdistan illerinde Kürt siyasi hareketinin de bıraktığı boşlukları fırsat bilerek öne çıkmaya çalışıyor. İktidarın oluru ve desteğiyle Filistin sorununu, İsrail saldırganlığını muhafazakâr Kürt kitlelerini konsolide edecek bir araca dönüştürüyor.

Kürt siyasi hareketinin belirli kaygılarla ikircikli bir tutum alması HÜDAPAR gibilerin meydanı boş bulmuşların dinamizmiyle hareket etmelerine neden oldu. Bu kaygılar kimi yönlerden anlaşılabilir kaygılar. Keza iktidarla emperyalist güçler ve bölge gericilikleri arasında kurulan pazarlık masalarına Kürt kartının sürülmüş olduğunu, Rojava’nın işgali de dahil Kürt kazanımlarının gaspı için alan açılmaya çalışıldığını, bu nedenle İsrail’e karşı hamaset dışında herhangi bir yaptırıma gidilmediğini tahmin etmek güç değil. Yine HAMAS’ın öne çıkıyor olması ve onun dinci-cihatçı kimliğinin HÜDAPAR gibilerin kanını palazlandıracağı beklenti ve kaygıları da buna eklenmeli.

Bu kaygılar ne kadar anlaşılırsa Filistin gibi hassas bir konuda bunlardan yola çıkarak ikircikli bir tutum almak da o kadar anlaşılmaz. Filistin konusunda alınacak net bir tutum bölge halkları nezdinde azımsanmayacak bir sempati yaratacaktı. Özellikle de Rojava Devrimi konusunda Arap halkları arasında sistematik bir biçimde kışkırtılan kuşku ve güvensizliği dağıtacaktı. Filistin konusunda alınacak net bir tutum bunu pekiştirecekti. Emperyalistler ve bölge gericilikleriyle iktidar arasındaki kirli pazarlıkları belli boyutlarıyla barikatlayacak olan da bu sempatinin derinleşmesiydi.

Kürt siyasi hareketinin Filistin’deki katliamlara karşı net bir tutum alıp sokağı işaret etmesi aynı zamanda yurtsever kitlenin sokakla yeniden dinamik bir ilişki kurmasının da manivelası olacaktı. Dahası, Gazze’de olduğu gibi okulların, camilerin, hastanelerin bombalandığı, en temel ihtiyaçlarının karşılandığı altyapı-üstyapı alanlarının imha edildiği, halkın göçertilmeye zorlandığı Rojava’nın halkların gündemine taşınması için de daha elverişli bir zemin yaratılmış olacaktı. Şu ana kadar geç kalındı belki ama iş işten geçmiş sayılmaz.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN TEMMUZ SAYISI ÇIKTIspot_img
İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol